BEZDEN
ÇADIRLARIMIZLA GANOSLAR DAĞLARINDA
Bizim dağlarımız;
Ganoslar-Işıklar; bir uçtan bir uca; mitoloji kadar doğanın, doğası kadar
imbikten süzülmüş insanların yaşadığı IŞIK ÜLKESİ olan bölge…
Birkaç yüz yıl ömrü
olması lazım insanın; burasını tam olarak anlayıp, değerlendirip; bitki gibi
güneşi, çiğ taneciklerini süzme zamanı olsun…
Kadir Albayrak
Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinde; “ Bu bölge gözbebeğimiz olacak!” diye
şanlı görevine başladı. Bir sürü girişim, emek de harcandı; her yola çıkan
kervanın harcayacağı güzel uğraşlar…
İstenilen noktaya
gelinmedi; gelinemedi… Bir dokunsak, bin ah işiteceğimiz meseleler de var;
Kadir Albayrağın ekibinin bu işi tam olarak anlamadığı, bu davaya inanmadığı da
sayacağımız gerçekler arasında ve bürokrasi…
Biz yine Ganoslara;
ışığın, şiirin, yaban otlarının ülkesine dönelim. Adaçayının, ıhlamurun,
zeytinin, katırtırnaklarının, ardıçların, meşelerin, çınarların olduğu o büyülü
dünyaya…
Öteden beri
ülkemizin birçok yerinde faaliyetlerini sürdüren Orman İşletme Müdürlükleri,
Tekirdağ Ganoslar-Işıklar Bölgesinde de çok ciddi çalışmaların içine girdi.
Çıplak dağların neredeyse büyük bölümü; teraslama çalışmalarıyla yeni bitki ve
ağaçlarına kavuşuyor.
Türkiye’de Bal Gibi
Ormanlar, felsefesiyle yola çıkan Orman Genel Müdürlüğünün bu çalışmaları
doğaya ve bölge insanına gecikmiş bir fayda gibi görünse de; iyi, güzel,
faydaya dönük her işin eninde sonunda yayacağı üretkenlik her türlü canlı
hayatına katkı verecektir.
Burada ki bağ, bahçelerin,
tütün ve ipek böceğinin ardında yeller esiyor. Hiç kimse de bu işin asıl sebebi
tam nedir; niçin bu bölgeye kıyıldı? Sorusuna cevap aramadan; usul usul göç
etti; bölgenin eli öpülesi insanları.
Direnen çok az
insan; Gaziköy, Güzel köy, Uçmakdere, Naip ve her köyde;20–30 genç insan…
Mermer, Yeniköy için bunları bile söyleyemeyiz…
Bezden
çadırlarımızla, içgüdüsel, sezgi ve aklın özlemleri içinde, güne süzüldüğümüz
gibi geceye de tanıklık ettik; ay şavkının deniz ile kara arasında uzun bir
ışık yolunu izleyen yamaçta.
Elli metre ötemizde;
denize inen yamaçta genç bir zeytinlik; belki de göç etmiş bir neslin genç
çocukları; atalarının mirasına bir kez daha dönme çabaları içinde ekim, dikim
mücadelesi veriyor.
Karatavuklar ve
ürkek küçük çalı kuşları; Ganosların her dakika değişen ışık oyunları içinde;
oradan oraya yer değiştiriyorlar. Bir ara bülbülleri kıskandıracak sesler de
duyulmadı değil…
Katırtırnakları,
ardıçlar, karaçalılar, meşeler; her daim buranın öz evlatları; kendi
çocuklarını çoğaltıp, doğaya katkı veriyorlar. Erozyonu engelledikleri gibi,
bölge ekolojisine canlı bir katkı sunmak için yeşilden kızıla, meyveden tohuma
her daim bir gelişim, hareket içindeler.
Gün, Öğretmenlere
adanmış bir gün; herkes onların gününü kutluyor. Aziz öğretmeni uğurlayalı
neredeyse 10 ay oldu. Bir kış günü ve kışa yaklaşan bir günde; yaşamın içinde
kalsaydı, muhtemelen onun da bezden çadırı, bizim çadırların hemen kıyısında
olacaktı.
Günün, güneşe,
güneşin denize olan yansımalarını kayda çekerken onu da andım; diğer
öğretmenler, öğreticiler ile birlikte… Yaşamın her karesine inandığım kadar,
onun, onların da bizimle bir başka yaşam sahnesi içinde birlikte gülümse diklerini bilerek; hissederek…
Küçük kamp grubumuz
neredeyse 14 yıldan bu yana; Ganosların birçok yerinde; Istranca-Yıldız
Dağlarının da bir kesiminde kamp ateşi, bezden çadırlarıyla doğada olmanın,
doğanın bizi onurlandırmanın şahitliği içinde koyun koyuna olduk.
Kampımızın yöneticisi
konumunda Yunus Usta; marifetlerini çok saydık. Ateş de ondan sorulur, yemek
işi de… Diyelim ki; çatalı, bıçağı, kaşığı, tası, tabağı unuttunuz! Telaş yok!
Yunus Ustanın yaratıcılığına bırakın kendinizi; yapraktan tabak, daldan kaşık,
çatal ve masa; insanın topraktan yoğrulması, suyla birleşip ruha bürünmesi gibi
bir şey…
Bülent, kamp
kültürüne son birkaç yıldır katılıyor olsa bile bu işin derinliğinin,
sıradanlıktan öte sıra dışılığının oldukça farkında; teknoloji merakı, doğanın
asi, hırçın, hüzünlü, duru bütün özelliklerine sahip ve kendi vazgeçilmezliğini
ispatlamış birisi olarak, değişmez yerini aldı.
Doğaya her çıkışımda;
senfoni orkestrasının o büyük şölenine gidiyor hissine kapılıyorum. Büyük
yaratıcının korkunç güzel sahnesi içinde; bir parça duygu, görme ve detaylara
tutunma halinde; çello, piyona, sazlar, obua, kemanlar, davullar, trampetler,
trombonlar; hepsi kendi sahne ve zamanını bekler, sonra kendisini büyüleyicilikleri insana; insanlara teslim ederler…
Bezden
çadırlarımızla; yine Ganoslar-Işıklar Diyarında; eşsiz değişimin, ışık, gölge oyunlarını
seyreden; milyonlarca, milyarlarca yabanıl bitkinin, ağacın, böceğin
huzurlarında; bitmeyen, dinmeyen, sakinlik ile çılgınlık arası bir aşkla…
Güven Serin
Kamera; Güven Ganoslar Diyarı-Tekirdağ
Kamera; Bülent;Ganoslar Kamp Yeri
Kamera; Bülent
Kamera; Bülent Ganoslar
Kamera;Yunus Ganoslar
dağlara ormanlara bayılırım yaaa burası da güzelmiş. bir de şey çokzeel, kuşadası güzelçemlı dilek yarımadası milli parkıııı :)
YanıtlaSil
YanıtlaSilTeşekkürler Deep; Kuşadası;Dilek Yarımadası;orası dünyanın en büyük senfoni orkestrasının olduğu yer olmalı:)) Ağustos Böceklerinden kurulu:))
Bazen bende başımı alıp dağa vurmak istiyorum kendimi ama börtü böcek takıntım aklıma geliyor vazgeçiyorum :)
YanıtlaSilTanrım;sende mi Beyda:)) çok soran oluyor bana; ya ayılar?Kurtlar?Akrepler? gibi...Doğanın harika vazgeçilmez canlılarının çoğundan bende korkuyorum;öyle aşılandı...Oysa;her daim en zararlı biricik canlı insan;hepsi temkinli bize karşı;hepsi uzak kalmak için her türlü yolu deniyor aslında...Üstelik çadırlar,bu konuda çok iyi sığınak;yeter ki fermuarı açık unutma.)) Bir keresinde bir koloni sivri daldı içeriye;üstelik birkaç saniyede:)) Dağları ve doğayı düşünmekten asla vazgeçme;insana en güzel çare yine onlar;ne doğadan,ne kentlerden vazgeçmek gerekir,hepsi insanı tamamlıyor...
YanıtlaSilBenim ki korku değil, kaşıntı tutuyor. Her yerim kabarıyor. Bu nedenle de doğayı çok sevmeme rağmen, çadır tarzı yerlerde kalamıyorum. Üstüme bir sivri konsa tamam sabaha kadar kaşınırım ve sonuçta kızarık bir vücut. Yazarken bile kaşınmaya başladım.
YanıtlaSil
YanıtlaSilTamam bu konu kapanmıştır:))
Ben de çok seviyorum dağları, ormanları. Ama çadır yaşamı beni de çok düşündürüyor, vazgeçiyorum.
YanıtlaSil
YanıtlaSilYepyeni bir yaşam serüveni;insanın ait olduğu yerlerde kim bilir kaç milyon yıl önceki doğal ezgileri,hissedişleri dinlemesi gibi bir şey Beyaz Yakalı;denemeli...