Kamera; Güven
Kamera; Metin
Kamera; Güven
Fener Rum Kız Okulu
Kamera; Güven
Sanatçı Kalliopi Lemos
Bakışlar;insan ve hayvan beden;düştüğümüz ve ait
olduğumuz durumu anlatmak için değerli bir çalışma;
bakış;insan sınırlarını zorlayıp,tüm algıları,dayatmaları
gururlu sözleri bir kenara itiyor...
FENER RUM KIZ OKULU
KONUĞU OLDUM
-----------------------------------------------------
Şimdi geçmişte bir
yerde asılı duruyor; bugüne davet edildiği için biraz acı; doğum sancısına
benzer sancılar, titreşimler yapıyor; çünkü yaşama davet edildi bu değerli
anılar…
Nasıl ki; ülke birden
şaha kalktı; yani büyük göç yaşadı; kimsenin tam olarak anlayamadığı ve
değerlendiremediği bir göç; köylülükten kaçıp kentli olma yolculuğu neredeyse
tamamlandı. Şimdi, ister Anadolu da, ister Trakya da hangi okula, sağlık
ocağına giderseniz gidin; Fener Rum Kız Okulunun başına gelen şey; büyük
yalnızlık ve viranlık…
Şimdi, şu anda kendi
okulumun sınıfıyla yüzleşebilir miyim? Yüzleşebilirim; bir tek şartla; çocukluğa
hâkim olan şen, coşku, bilinçsiz kaçış ve, korkular, kendi özgünlüğümü inkar
ettiğim için canımı acıtmaya can atacaktır; atacaktırlar.
Tıpkı taş mekân;
Fener Rum Kız Okulu sınıfları gibi… Sınıfların öğrencilerinin faydalandığı
haritalar orada. Öğrencilerin seslerini temsil eden teneffüs zili ve kız, erkek
sesleri; tüm okullarda olduğu gibi; güneşe, bahçeye çıkış sevinçleri…
Beral Madra’nın
Küratörlüğünü Beral Madra’nın yaptığı Dünyalar Arasında ve Gölgeler Arasında ki
çalışmanın sanatçısı KALLİOPİ LEMOS…
Bir tesadüf, bir
ilahi buluşma, evrimsel bir denklem adına sanatçı da oradaydı. Sınıfların viran
boşluğu, terkedilmişliği ikimizi de aynı duygular içinde aynı limana
hapsetmişti. Dil bilmiyordum, rehber yardımıyla anlaşmaya çalıştık. Oysa çoktan
aynı dili konuşuyorduk; evrenin ortak dilini; acıların, hüzünlerin, sevinçlerin
her canlı da ki tesirlerinin hep aynı olacağı, olduğu gibi…
Tıpkı; şehrimizde
Akdeniz’de boğulan Suriyeli göçmenler için yapılan anıt-heykel gibi; Dante’nin ruhsal,
ebedi yolculuğuna çıkmış insanlar artık dokunulmazdı; yüzleri, gözleri,
ağızları yoktu; sadece orada insana, canlıya benzer bir şeyler kalmıştı…
Fener Rum Kız
Okulunda okumuş birkaç öğrencinin fotoğrafı ve ismi de olması gereken yerde;
kendi sınıfında duruyordu. 1970 doğumlu; Aliki Gülgün. 1970 doğumlu; Güzel
Şekercioğlu…
Sıklıkla teneffüs
zili çalıyor. Temsili sesler; temiz havaya, güne, güneşe aç öğrencilerin şen
çığlıkları; tıpkı 1970’li yılarda Paşaköy ilkokulunun sınıfında; ahşap
kaplaması üzerinde zıplayan çocuklar gibi; dışarı, bahçeye, oyuna aç bir
şekilde koşuyorduk; şenlik çığlıkları atarak…
Anılar, yaşama davet
edildiği an; insan ruhuyla birlikte bedeni büyük bir temizlik hareketine
başlar. Bütün çıkıntıları düzeltir; pasları, pislikleri temizler. Sadece insana
özgü bir yaşatmadır bu büyük buluş; bütün geçmiş, zarif, nazik ve kutsal bir
kabul ediliş töreniyle karşılanır…
O geçmiş; artık
yaşamın bir parçası; değerli bir konuğu, evladıdır…
Moda haline gelen
yozlaşma, ilah ki başkalarına benzeme; bir başka Yunanlı yazarı; Dimitris A.
Mavridis’i de etkiler. Kendi ülkesinde, ideolojilerin küresel düzeydeki
çatışmaları, ülkesinde ki dayanılmaz baskıları ve kontrolsüz siyasi
gevezeliklerin ananeyi, kendini tanımayı, kendisiyle çatışmayı daha da körüklediğine
inanır…
Ya ülkemizde? Benim
bölgemde; şehrimde? Şehrime yabancı bir arkadaşım gelse; bölgenizi, kentinizi
tanımak istiyorum; kültürünüzü bana tanıt dese; köy okullarının boş
sınıflarının artık çalmayan zil seslerini, kınalı elli köy kızlarının, çağdaş
yaşama hakkı diye şehirlere hapsoluşunu nasıl anlatırım?
Kendi folklorumuzdan
gönüllü vazgeçtiğimizi;Doğulu olmaktan huzursuz olup,batılı taklit yaşamlarla
sadece tüketimin saygınlığına,itibarına katkı yapıp,kendimize,çevremize yabancı
ve duyarsız olduğumuzu anlatabilir miyim?
Güven Serin