BENİMLE AYAKTA
DURUYOR; KIYAMAM!
-----------------------------------------------------------
İnsanın, insanlığın
ve insanımızın yazgısı; kıymak ve kıyamamak üzerine… Uzaklarda, çok uzak
diyarlarda ise ölüler, yüksek dağlarda kıyılarak; parça parça edilip, kuşlara
sunularak, huzura kavuşturulmaya inanılıyor.
Göç yolculuğumuz o
kadar çok uzun ki; bin bir türlü felaketle yüzleşmiş, milyon kere yutkunmuş;
belki de sırf bu yüzden aldırışsız, gamsız bir suskunluk yaratmışız…
Gün; insanların
beslenme saati; koyu gölgelerin kıymetinin başladığı zamanlar; bir ıhlamur
ağacının altında; yan yana dizilmiş lokantanın masaları, sandalyeleri…
İki kadının hemen
arkasında ki küçük masaya bende oturdum. Az kelle; yedi köfte ve bir ayran;
besleyici ve ekonomik cinsten bir ikram; kendimin kendisine…
Kadınlar,
yemeklerinin sonuna gelmişler. En iyi keyfin çıktığı anlar; bedenin sancıları,
midenin ihtiyaçları yatıştırılmış, ruhun, sosyalliğin ve gevşemenin, hatta
hayvanat dünyasında “geviş getirmenin” yaşandığı anlar…
Kadınlardan bana
yakın olanın telefonu çaldı. Birkaç saniyede bir ; “Tamam Hocam; takmayın
kafanıza!” diyerek, telefonun ucunda ki hocaya-öğretmen ya da doktor arkadaşına
yardımcı oldu. Telefonu kapattığında, yanında ki kadına;
“ Bu da benle ayakta
duruyor; kıyamam ya!”
Tam da bizi
anlatıyor; kıyamayan sözcüğünün ucunda ki kadın. Niçin kıyamazsınız? Diye
sorsanız; ne diyecek? Kıyamadığı insanın düşkünlüğünü, zavallılığını mı
anlatacak? Yoksa kendi üstünlüğünü; diğer insanlara yardım eden yardımsever bir
insan oluşunu mu?
Bizim insanımız;
birbirine yaslanarak ne çok, yaslı zamanlara tanıklık etti! Neleri atlattı, bu
ortak hissedişler yüzünden ve sayesinde... Çaresizlikleri ve nice zenginlikleri
yok ettiler el birliğiyle. Yaslanarak, yaşlı gözlerle birbirini kurtarırken,
aynı zamanda batırarak…
Sanıyoruz ki, çare
biziz! Öyle başlıyor yazgımız. Çocuk, yeğen, kuzen ve komşu; Sığınacak bir
abla, ana, baba yaratıyor… Baba Hakkı; aşırı fedakâr olmasaydı; “baba” sıfatını
alabilir miydi?
Aydoğdu Mahallesine
bir çıkın! Birkaç kez yardımda bulunun, yardıma alışmış veya muhtaç insanımıza.
Ne çabuk da “baba” veya “ana” olabileceğinizi, ermiş mertebesine
yükseleceğinizi, yaşarken görmenin keyfini sürün diyeceğim ama acaba,
sürebilecek miyiz? Bu kadar çok, kıyılmış insan, yaslanmaya, çaresizlik içinde
çare aramaya çıkmışken; yeter mi, bizim yetindiğimiz bilgi, görgü ve
edindiğimiz servetler; bilinmez…
Yakın zaman önce
sadece köşemi, kalemimi inandığım doğrulukta kullanarak yaşam savaşı veren bir
sanatçıya, geçici huzur, imkân sağlama onuruna kavuştum. Teşekkür için atölyeme
geldi. Söylediği söz; “ Sana boynumun borcu var!” Buyurun; buradan yakın! Bu
toplum; yani ben, bizler böyleyiz; inanılmaz bir şey, yol ve yolculuk; her an
kahraman veya istenmeyen bir canlı olmanız; çok yakın; sağ ve sol melekler
kadar…
Güven Serin
teşekküre gelmesi hoş olmuş :) "benimle ayakta duruyor, kıyamam ya" bu sözü de çok beğendim. gerçekten bi ton şeyi özetliyor :)
YanıtlaSil
YanıtlaSilHatta;birkaç ton :))