Meşhur kavuk bir zamanlar İsmail Hakkı Dümbüllü'ye
devredilmişti. O da Münir Özkul'a...Münir Özkul da
Ferhan Şensoy'a. O da,Rasim Özetekin'e...
HALDUN TANER BİR
ORMANDIR
------------------------------------------------
Tarihi Ses
Tiyatrosunu ayakta tutmaya çalışan bir insan-sanatçı; Ferhan Şensoy; hani
İsmail Hakkı Dümbüllü’nin kavuğu emanet ettiği kişi…
Bir günün gecesi
Halep Pasajı ve Ses Tiyatrosundayım. Ferhan Şensoy’un kızlarının sahnelediği
bir tiyatro oyunundayım. Loca’dan sahneye bakıyorum; tarihi, iç içe geçmiş
insan sahnelerini, günün oyunuyla yan yana koyarak…
Bir ara; bir adam
gözüme takıldı. Benim kaldığım locanın karşı çaprazında; sahneye çok yakın
olduğu yerden bakıyor sahnede ki oyuncu kızına. Locanın, salonun loşluğu bir
yana, oyunun anlatmak istediği, yarattığı hissiyat diğer yana…
Ruhuma bir şeyler
dokundu. Bir sıkıntı; dünyayı ezik görüp, dünyaya meydan okuyan; bu acınası
yaşam rollerinde rol yapmayı bile beceremeyen insanlığa hicivlerle karşılık
vermeye çalışan; bu uğurda ömrünü, iradesini, bilgisini; tüm sermayesini ortaya
döken bir insanın; dünya gezegeninde son sahneleriymiş gibiydi.
İki büklüm;
karanlığı yaran hüznü, iç çekişleri; büyük salonu yarım geçiyor, bana kadar
uzanıyordu.
Ferhan Şensoy
cumhuriyet dönemi tiyatro yazarlarını bir ağaca benzetirse nasıl olacaklarını
görmek ister. Turhan Oflazoğlu budaksız bir çınara, Topkapı Sarayının
bahçesinde görülen, kökü yüzyıllar içinde duran çınar olduğunu düşünür.
Güngör Dilmen,
budakları kanaviçe bir ceviz ağacına, Sermet Çağan yaprakları sanki bir kuş bir
kavak ağacına… Necati Cumalı, gövdesi delik deşik, delinden yer yer Ege denizi
görünen bir zeytin ağacı, Oktay Arayıcı, Cahit Altay bir güzel fındık ağacıdır.
Melih Cevdet bir dağ
başında yapayalnız servi ağacı, Suavi Süalp, yaprak altında gülen elma ağacı…
Haldun Taner ise bir
ormandır… Hani Şişhaneye Yağmur Yağıyordu, Keşanlı Ali Destanı ve daha
nicelerinin yazarı olan insan… Sanatçı…
İnsanlık, ilimlerle
daha anlaşılır olmaya başladı. Ormanların işleyişi, hayvanların kendilerine
özgü, içgüdüsel ve doğal yaşamları… İnsanların değişime karşı konmaz savaşı;
nereye varacağı bilmeyen gelişmelerin sonsuzu ve ölümsüzlüğü göğüslemek le meşgul oluşları…
Bu kadar çok bilmece çözülse de, insanlığın kilitlendiği, çözümsüz hale geldiği dönemler; tıpkı
doğanın bilmem kaç bin yılda bir buzul çağı veya kıyametler yaratması gibi; yok
oluş sürprizleriyle, kendi var oluşunu kurtarma, belki de tekrar tekrar
yenilenme molaları…
Bir ormandır Haldun
Taner; Sait Faik gibi, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Cemal, Orhan Veli gibi…
Sanata ve sanatçıya gereken değer verilebilseydi eğer; insan daha bir 'insan' olurdu. O zaman; incelir, törpülenir, sorgulamayı da, evrensel bakabilmeyi de, sevmeyi-saymayı da...ve pek çok şeyi daha insanca, insana yaraşırca yapardı. Bugün bu yaşadıklarımızın pek çoğunu yaşamazdık. Ormanlarımız zengindir bizim, değer bilenlere çok şey verir. En büyük gıdası özgürlüktür. Sanatçı özgürce sanatını ortaya koyduğunda ancak o zaman kendini bulabilir!. Öyle ki sanatçı "bu uğurda ömrünü, iradesini, bilgisini; tüm sermayesini ortaya döker" Değilse eğer, sanat karşılığını bulamamışsa! - hazin bir son ve terk ediş kaçınılmazdır. Ancak bu yazgı değişmeli!.Etrafımızda kopan bunca kıyametin, çığlığın... ardından; çağlayanlar gibi akan, seslenen, serinleten, bizi kâh güldüren, kâh ağlatan ve düşündüren... bu ormanların sesine kulak vermeli...
YanıtlaSilYaşayan ve aramızdan ayrılan bütün -emekçi- Sanatçılara Saygıyla...
Teşekkürler Güven, senin de emeğine sağlık.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Esin;Ormanları tanıyarak,patikaları öğrenir insan;hayvanların tüm canlıların izleri,yaşam öyküleri;var olasın...
yalıda sabah adlı kitabını okudum çok iyiydi yaa :)
YanıtlaSil
YanıtlaSilHaldun,her daim yanı başında olması gereken bir arkadaş;Şişhaneye Yağmur Yağıyordu;okumanızı isterim;selamlar...