ALT ÜST SOY HEYECANI
--------------------------------------
İnsanların
suskunluğu, merakı; köklerine olan muhtaçlığı ne kadar da önemliymiş. Gündeme
birden oturdu. Ne ordumuzun savaşta oluşu, ne ABD ile oynanan satranç mı, tavla
oyunu mu bilinmezlik, dolar ve euro’nun bir ileri, bir geri yükselip alçalması…
Unutkanlıklarımız,
göçebe kültürünü halen atamamış olmamız, inanılmaz derece manevi, kültürel
kayıplarımız; sanki bir büyücü tarafından elimizden alınmış gibi; sonra
birisi;”onları bulduk” deyince, büyük heyecanımız.
Bu büyük ve değerli
heyecanımızı, ilkbaharda salınan danaların heyecanına benzetmek de mümkün. Taze
çimeni, ılık havayı ve esaretten kurtuluşu görünce nasıl da heyecanlanır,
coşar, inanılmaz derece sevinir; hoplar, zıplarlardı.
Şimdi, bizi; tüm
ülkeyi saran büyük heyecan da öyle.!Dünya kayıt arşivi,çok net ve şaşmaz bir
şekilde olmuş olsaydı;beş on yıl ötelere uzansaydık;kim bilir ne
dönemeçler,köprüler,dereler tepeler geçmiş olduğumuzu;alt ve üst soy
bilgilerimizde ki değişimi,dönüşümü görüp daha da şaşırsaydık…Heyecanlanaydık…
Bu döngüye; büyük
heyecana, köklere olan duygusal meraka bende kapıldım. İçimde ki ümit, beklenti
fazla da değil. Çünkü arşivlere verilen merakı; daha doğrusu meraksızlığı,
disiplinsizliği bir parça biliyorum. Çok detaylı ve ötelere
gitmeyeceğini;baştan kabullenerek ve eniştemin ısrarıyla ben de başvurdum
devlet gov.tr ye.
On dakika sonra mesaj
geldi. Alt üst soy bilgileriniz hazırdır, diye! O anda, bir sürpriz için
değerli öğretiler adına hemen girdim vatandaşlık mekânıma. En eski tarihi
1860’ı gösterse de; doğum yerinin eksik oluşu, baştan şaşırıp, haklılık
gülümsemesi yaşamamam neden oldu.
Büyük ninelerimizin,
dedelerimizin esas doğum yerleri yazmıyor; buruda bulundukları nüfus bilgileri;
yani Türkiye kütüğünün kayıtları gösteriliyor.
Oysa herkesin
beklediği; benim de; büyük dedelerimizin, ninelerimizin esas doğum yerleriydi.
Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya veya başka ülkeler, şehirler; hatta kasaba
ve köylere kadar.
Yarım elma gönül
alma, misali; kötünün iyisi olarak, büyük dede ve ninelerimin doğum ve ölüm
tarihlerine; en önemlisi bilmediğim veya yarı bildiğim isimlerine dokundum.
Onların ruhlarına, bedenlerine dokunur gibi; ben sizin torununuzum,
hissedişiyle…
Büyük çoğunluğunun
isimleri şimdi kullanılan isimler değildi. Hatta böyle isimleri taşıyan
akrabalarımız veya tanıdıklarımız hiç olmamıştı.
Mesela; Babamın
babasının annesi; Zeliha! Ne güzel bir isim. Yakın çevremde hiç duymamıştım.
Anlamı ise; Su Perisi… Annemin annesinin babası; Halim ismini taşıyor. Babamın
annesinin babasının annesinin ismi; Tenzile! Şerif, Hatice, Bilal, Hayriye,
Aliman, İbrahim, Emine, Ömer, Seher; bütün bu isimler, büyük dedelerimin ve
ninelerimin isimleri.
Dedik ya; yarım elma,
gönül alma. Beklentin yüksek değilse; en eksik olan da yetmezliklerle boğuşan
ülke insanı olarak, yetiyor; yetinmeyi öğütlediğimiz bu dünyada. Ayrıca,
yetinmek, bölüşme, paylaşma anlamında değerli bir şeyken; bilginin, bilimin,
edebi dünyanın uçsuz bucaksızlığı düşünülünce; yetinmek yerine, öğrenmek
zanaatına tutunmalıyız diye düşünüyorum.
Leyla Erbil’in ‘Kalan’
isimli kitabında bir söz geçer; insanın bulunduğu yerler adına. Ülkemizde,
bölgemizde ve dünyanın her yerinde sıkça rastlanan, sorun olan şeydir; yeni
gelenlerin uyum sağlaması. Muhacir ile yerlinin savaşına dönüşür…
Hâlbuki yazar ne
güzel izah etmiştir kökleri peşinde koşan; yeni ile eskinin kavgasını veren
insanlara;
“ Yerlisi yok buraların, yerlisi yok hiçbir yerin. Asıl
yerlisi toprağın altındakiler, üstekiler yabancısı. Asıl yeril olanlar, asıl
yerli olanlardan daha altta yatanlar! Daha da yerli olanlar; onların da altında
yatanlar…”
Merhaba Deep in tanıtım yazısında gördüm blogunuzu. Bende üst soy isimlerini görünce çok heyecanlandım. 1840 larda Zeynep var mesela... Babamın anneannesi Sulhiye ki en çok onu sevdim
YanıtlaSil
YanıtlaSilHoş geldin SevKoz;evet haklısın;insan bir hoş oluyor. Zeliha,Seher isimleri ve diğerleri bu farklı hissedişi,zenginliği bir kez daha irdeleme,eşelenme duygusu yarattı.