ÖLÜ, İKİ TAKLA
ATARSA!
----------------------------------
Ölüler iki takla
atarsa; diriler neler yapmaz? İp cambazlığa soyunan, her gün farklı iplerde
oynayan biz diriler…
Düşünsenize; atların
çektiği bir cenaze arabası! At arabaları deyince; Şişhaneye Yağmur Yağarken,
Haldun Taner’in çöpçü beygiri Kalender geliyor gözlerimin önüne. Her şey,
yağmurlu bir günde, saat 15.00 sıralarında Kalender’in ürkmesiyle, arabanın
devrilmesine yol açan bir süreçle başlar…
Bugün, burada
Şişhanede ayağı kayıp da düşen Kalender’i konu etmeyeceğim. Yıllar ve çok
yıllar önce, bir başka ölü taşıyan at arabasının devrilmesi ve üzerinde
taşıdığı tabutun yere düşüp iki parçaya ayrılması, içinde yatan Paddy Dignem
isimli ölünün iki takla atarak boylu boyunca yere uzanmasını konu edeceğim.
Aynı zamanda
edebiyat denen mucizenin, anlatım, algı ve sunum farkını görmenizi dileyeceğim.
Ölü, üzerinde bulunan ve ona bol gelen kahverengi tulumu, kırmızı suratıyla
yeryüzüne yeniden dönmüşçesine ağzı açık, çenesi düşük bir vaziyette öylesine
bakıyor…
Bunu gören; bunu
düşünen yazar ne yapsın? Anatomi bilgisini, tiyatro meziyetini konuşturacak
elbet.
Ölünün açık ağzının
ah konuştu, ah konuşacak;” Sanki ne var, ne yok ?” hal hatır sormak isteyen
kırmızı suratlı bir ölü… Ama yazarın bütün telaşı; ölünün büzgenlerini düşünmek
olur. Nasıl ki çenesini tutamazsa kırmızı suratlı ölü; insan bedeninde kırktan
fazla bulunan büzgenlerini de kontrol edemeyeceğini bilir yazar.
O yüzdendir telaşı!
Hemen, bütün deliklerinin bal mumuyla tıkanmasını ister; ifade eder… İşte tam
da bu anda; bu büzgen kültürünü; anatomik bilgiyi öğrenir öğrenmez; bütün
büzgenlerime derin bir SAYGI duydum… Oldukça derin ve büyük bir minnet…
Neden mi? Çok yeni;
tanıdığım orta yaş bir beyefendi kolon ameliyatı geçirdi. Kalın bağırsağı
tümüyle alınmak zorunda kaldı. Bundan böyle büzgenlerden en önemlisi sayılan
bir veya birkaç tanesini kaybetti. Bedeninin yan tarafında taşıdığı bir torba
ve günün hangi saati içine, hangi ölçüde akacağı belli olmayan gaita ve
kokuları; büzgenini yitirmiş olmanın acısıyla; ağlıyor…
Ne kadar ağlasa
insan; az bile… Yaşamın içinde kaldığına sevinmenin büyük tarafı, insan
büzgenlerinin ne büyük değer taşıyan bir mucize olduğunu; doğum esnasında;
hıkınan, sıkınan kadınların da bu büzgen sayesinde doğum yaptığını; her açılan
büzgenin veya kapalı tutulanın; paha biçilemez değerlere sahip olduğunu
biliyorum artık…
Büzgenlerimin önünde ben de saygıyla eğiliyorum. Hz. Allah kimseyi büzgensiz bırakmasın! Dermansız dert vermesin! :(
YanıtlaSil
YanıtlaSilTeşekkürler Recep Hilmi Tufan Bey;insan koşusu devam ettiği gibi,insan hastalıkları da farklı oluşumlarla devam ediyor;bir çeşit mücadele ve belki ayrı bir test ediş,yaşama hakkını elde etme...