KENDİ KENDİNE GÜLENE!
----------------------------------
Biliyorum, bu sözü
herkes ezbere biliyor; deli derler… Belki de gülmenin bile lüks sayıldığı bu
diyarda, ayda, yılda bir soylu kıkırdama yaşama, özsuyuna muhtaç bir bitki gibi
yaşama bağlıyor insanı.
Kıkırdamamın ana
sebebi; Leman Dergisinin çizeri Can Barslan’ın Terelelli çizgisidir. Yöremizde
de sıklıkla tanık olduğumuz yamaç paraşüt görüntüsü ve küçük bir diyalog bu
kadar mı etkiler insanı?
İşin içinde mizah;
yani aklın tesiri, cüretkârlığı olunca evet böyle olur; engelleyemezsiniz
deliliğin belirtisi sayılan kendi kendinize gülmeyi; gülümsemeyi. Üstelik biraz
ötemde birkaç masada insanlar var. Engelleyemediğim, ısrarla kendimi sıktıkça
güldüğüm bu çizgiye karikatür sanatı diyorlar.
Barbarların hiç
hazzetmediği şey… Binlerce yıllık hikâyenin özetidir aslında bu anlatım. Birkaç
söz; binlerce yılın yükünü, gücünü veya güçsüzlüğünü anlatır mı hiç? İş,
karikatür olunca; işin içine karikatürist girince anlatıyor işte!
Yamaç Paraşütü iki
amaçlı yapıldığına şahit oldum. Tekirdağ yamaçlarında da öyle; Babadağ da
yapılan yamaç paraşüt atlayışlarında da öyle… Birisi, spor, coşku, aksiyon,
yüksek heyecan amaçlı olurken, diğeri ticari bir gereksinimden kaynaklanıyor.
Bu işe aynı zamanda
Tandem Atlayış diyorlar. Yani hiçbir deneyimi olmayan, ama parası, arzusu,
heyecanı olan her kişi, bu haktan yararlana biliyor. Babadağ’a yolunuz düşerse;
bunu çok daha iyi anlarsınız; yüzlerce, binlerce atlayış; neredeyse hepsi
ticari…
Can Barslan da bu
konuya dokunmuş. Bir acemi, usta bir yamaç paraşütçüyle uçma denemesinde;
göklerden aşağı doğru süzülüyor. Usta paraşütçü onun fotoğrafını çekmek için
çaba harcıyor. Yani bildiğimiz anlamda öz çekim yapmak istiyor.
Buraya kadar her şey
normal görünüyor. Çünkü atlayan bütün acemilerin en büyük isteğidir, özçekim,
video ve fotoğraf çekimleri. Çünkü bu büyük anı, nasıl kanıtlayacak? Kendisi
için yapıyor yapmasına da; eş, dost, düşman da görsün; yerçekimine, korkulara
nasıl meydan okuduğunu…
Bizim karikatürist de
bunu yakalamış; usta paraşütçü öz çekim yapmak için gülümsemesini isterken;
önde oturan acemi paraşütçünün yüzü asık; çok asık… Niye mi? Kendi kendine
konuşuyor; kulak verelim;
“ Berber
değdirir,tellak değdirir!Büyük şehirden,stresten kaç gel…Burada boncuk gibi
kucağa otur..Hayır,bir de selfi falan…Bi yayılırsa eş dost hısım diline
düş,YAMAÇ OĞLANI olmuşsun diye.”
Bizim aceminin
terlemesini, neşesizliğini anladınız mı? Bir ömür, eril-erkek argosuna sığınıp,
her daim, yapmak, koymak, etmek fiilleriyle büyüyen, bizi büyüleyen sözcük
seçimlerimiz, bizi gün gelince nasıl da hokkanın altına sokuyor.
Aklımız, fikrimiz,
apış da kalmışsa; her daim orasının güdüleriyle namus, onur, saygınlık arama
peşinde ömürler tükettiysek; işte böyle bir anda, en güzel zamanda bile;
çelişkinin kucağında tepinip durmak, erkekliği kaybetmekle eş değermiş gibi
bitmeyen kâbusun içine düşeriz…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder