21.YÜZYILIN HOKUS POKUSU
---------------------------------------------
Doludizgin geldi.
Gelişi,20.yüzyılın başlarından belliydi; hızı son ana;20.yüzyılın bitiş
zamanına saklamış… Belli ki uzay araçlarının, yararlanmak istedikleri;
gezegenler arası sapan etkisi denilen bir kuvvet giriyor devreye; inanılmaz bir
hıza ulaşıyor; ulaşacak insanlık.
Biri, birileri çıktı
sahneye. Hokus Pokus;dedi. Dikkat edin;
oyun başladı! Bu nasıl bir oyun? Teknolojinin doymak bilmeyen sürümü; sürümleri?
Durdurulamayan yenilikler, insanı, insanlığı zorlayan gelişimler.
Acaba? Büyük
yalnızlığa bir çeyrek daha mı kaldı? Sosyal Dünya dediğiniz yere girince,
gelişmelerin, insan ruhları, bedenleri üzerinde nasıl bir etkiye dönüştüğünü,
Mars’a gidecek kolonide ki insan genleriyle uğraşan ilim insanlarının, aslında
gensel değişimin dünyada başladığının farkına varmış olduklarını düşünüyorum.
Bir günlük ömrü olan
böcekler gibi yaşamaya başladık. Herkes yazar ve şair… Herkes fotoğrafçı, ilim insanı,
siyaset bilici; sanırsınız ki beşeri bilimlerde uzmanlar haline geldik.
Düşünülen o dönüşüm; sadece uzay sahnelerine ait sinemalarda olacak değil ya;
bir hap yutturulup, her alanda bilgiçlik yapma becerisi; belki de bir ön
hazırlığın deneme çekimleri…
Herkes tiyatro oyuncusu,
herkes şarkı söyler hale geldi. Sevinelim mi? Ömrü bir günlük böcekler gibi;
sorsanız, kimse bir saat önce neyi okudu, neyi izledi, neyi paylaştı;
bilinmezlik ormanı gibi bir unutkanlık çekinime doğru hızla akıyoruz.
Patlamış büyük
güneşlerden dağılan parçacıklar gibi; milyonlarca yol alacak oluşumun zerrecikleri;
elbet bu büyük, onurlu başıboşluktan kurtulup, bir çekim alanı; değerli bir
yörünge sahibi olacak!
Ama ne zaman? Hiç
kimsenin tam olarak bilgisi olduğunu sanmıyorum. Büyük sürgünün, geri dönüşü
olmayan kaçışın başladığı kesin; bir günlük ömrü olan böcekler gibi; büyük
telaş…
Böceklerin telaşını
anlarım! Üremeleri, nesillerini aktarmaları gerekir. İnsanın? Aktarılacak
neleri var? En büyük şeyini; duyarlılığını, duygularını; anı ve hatıralarını
kaybettiği an; karşımızda duran bilgisayar gibi, saymamın, istenileni aktarmanın,
uygulamanın ve gerektiği an ışığını, ışığımızı birileri tarafından kapatılacak
oluşumuz…
Acaba, evrim bize
büyük oyunu mu oynuyor. Yazgıyla uğraşan bilime karşı evrim! Kaderle uğraşım,
hastalıklarla baş etmemizin, yer çekim kuvvetine meydan okuyup, artık dünyadan
kademeli olarak ayrılma hazırlıkları içinde oluşumuz; evrimi kızdırmış olabilir
mi?
Ya, Homeros’un tanrı
ve tanrıçalarını? Olimpos tepelerinden gökyüzüne kaçtıklarından bu yana; birkaç
bin yıllık birikmiş hesabın ödeme zamanını mı hatırlatıyorlar?
Olabilir mi?
Issızlaşan köyler; gözümüze baka baka; ıssızlaşacak kasabaları ve kentleri
anlatıyor olmasın?
Büyük tükenişle
birlikte büyük kaçış; uzaysal dünyaya sığınma isteği, büzülen, sıkılan
ruhlarımıza bir çare gibi tanıtılıp, ölümsüzlüğü hayal ederken, uzun ömrü
yakalayan insanın, üreme ve üretimden de vazgeçip, sadece tükenişe, uzayın o
saf boşluğuna; esas olan kayboluşa doğru açılacak oluşu… Evrimin ve evrenin
biricik dünyanın artık boşaltılma zamanının geldiğinin; bizlerden, biz zavallı
insan ve insancıklardan bıkmış olduklarının kanıtı mıdır?
Oyuncu çok! Ya
seyirci? Olmazsa o büyük topluluk, değerli yorumcuların göksel alkışları; neye
yarar herkesin oyuncu veya yönetmen oluşu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder