ZAMANIN KISA TARİHİ
Stephan Hawking’i zirveye taşıyan; tüm dünyaya duyuran bir
çalışmadır; Zamanın Kısa Tarihi… Bugün 74 yaşına gelen Hawking hastalığı ortaya
çıktığında 21 yaşlarındaydı. Doktorlar iki yıllık ömrünün kaldığını söylemişti.
Onun kendisine
inandığı gibi ona da inanmış; sevmiş birisi vardı; Jane Hawking… Tıp Dünyası
hastalığına Motor Nöron hastalığı ismini vermişti. Ağır ağır çürüyecek;
eriyecek kasları onu gelinen duruma getirdi. Önce yürüyemedi; Sonra konuşamadı.
Görme ve duyma duyularından başka bir şeyi kaldı mı derseniz;
Evet; derim;
kesinlikle; düşünme gücü… Onun da ısrarla söylediği şey;
“ Hayat ne kadar güç-zor görünse de… Her zaman yapabileceğin
ve başarılı olabileceğin bir şey vardır.” ; “ Nefes aldıkça umut vardır.”
Zamanın Kısa Tarihi
isimli kitabı 10 Milyondan fazla satar. Artık tüm dünya biliyordur onu.
Düşüncenin ilim, felsefe ile buluşmasının sınırsızlığını anlamaktır Hawking
felsefesi. Bir konferansta bunun üzerine şu sözcükleri sıralar;
“ Biz kimiz? Niçin
buradayız? Eğer bunun insan aklının nihai zaferi olacağını bilseydik…
Böylelikle tanrın aklını da bilebilirdik.”
Bu konferansta ona
birçok sorular sorulur. Birisi de;
“ Profesör tanrıya inanmadığınızı söylediniz. Size yardım
eden bir hayat felsefeniz var mı?”
Cevap verir Hawking;
“ İnsan çabasının bir sınırı olmamalı. Hepimiz farklıyız…
Yaşam ne kadar zor görünse de; her zaman yapabileceğimiz bir şey vardır.”
Başkasının bakımına
muhtaç; on yıllardır tekerlekli sandalyeye bağlı ve elektronik aletler
sayesinde göz refleksleriyle konuşan bu insan; insanın tanrıya ulaşma; onu
bilme ve kim olduğumuzu anlama çabaları, milyonlarca insanın anlamayacağı
uzaklıkta…
Tıpkı, yıldızların,
galaksilerin uçsuz bucaksızlığı kadar uzak… İlim böyle bir şey; en gelişmiş
canlı olan adına insan denen biyolojik varlığa bir de ruh ekliyor; sınırsızlığa
uçacak ve oradan aldığını, öğrendiğini insanlık borcu olarak dünyaya bırakacak;
bir de dip notu düşecek;
“ Hawking bugün 74 yaşında. Hiç de emekli olmayı
düşünmüyor…”
İngiltere kraliçesinin verdiği şövalyelik nişanını reddeden
Hawking, belki de Ortaçağ geleneğinden esinlenen bu nişanların, bağlayıcı,
kontrol edici; sınırlayıcı taraflarını da reddederek, çalışma alanının İngiliz
sınırlarından çok öte evreni anlattığı da kanıtlamak; işaret etmek istemiştir.
Aynı nişan bizim eski
Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’e verildiğinde koşarcısına gitmişti…
Siyasetçiyle, bilim insanı arasında ki farkın irdelemesini de yapmayı
düşünebiliriz.
Hawking’i mutlu eden
şey; onurlu kılan şey; büyük salonları dolduran alkışlar değil; ona sorulan sorular
ve o kıymetli soruları, eleştirileri cevaplamak için zamanı bile durdurmayı
göze alan ilim insanının ruhsal ve bedensel emeği…
Bizim de dünya
çapında bilim insanlarımız var. Bunları hangi büyük salonlarda ağırladık?
Onları esas olan kalıcı mutluluğun sorularıyla onurlandırdık?
Aziz Sancar’ı sadece
ödül aldığında hatırladık! Hâlbuki her fırsatta büyük salonlarda, bin bir rica
ile ülkemize çağırılmalı. Bilim adına; ülke insanımızın ruhlarına baskı yapan
büyük kaos, karanlık ve çelişkiler adına…
Ali Kuşçu’yu ne
kadar tanıyoruz? Tanıttık? Felsefesi, matematik anlayışıyla ilgilenip
üniversite, lise; hatta halk seviyesine getirebilecek titizliği gösterdik?
Oktay Sinanoğlu’nu? Ölünce insanlar unutulabilir. Ama ilim, sanat, felsefe;
ölümsüzlükle ödüllendirilmiştir; sadece uygar dünya; ülkeler bunu görebilir,
duyabilir ve anlayabilir…
Stephan Hawking- dünya çapında bir bilim adamı. Yaşam öyküsünü ilk okuduğumda çok şaşırmış, büyük hayranlık duymuştum. Bedeniyle ilgili pek çok işlevden yoksun bir insanda olağanüstü bir beyin gücü, inanılmaz bir sabır ve irade.
YanıtlaSilİlkeleriyle saygın bir insan, mücadeleci bir ruh. Hayata meydan okuyor adeta.
Bizde de ne çok gizli yetenek var. Üniversitelerimizin sosyal işlerle ilgili birimlerinin köklü araştırmalarına çok ihtiyaç var. Muazzez İlmiye Çığ 100 yaşına rağmen konferanslarına devam ediyor.
YanıtlaSilBilim,bilgi her daim peşinde koşulacak,önünde saygıyla eğilinecek bir güç;teşekkür ederim Makbule öğretmenim