Sayfalar

1 Haziran 2016 Çarşamba

GENETİK MİRASIM


Upuzun bir yol ve yolculuk; tam olarak nerede
başlar; nerede biter...


GENETİK MİRASIM

------------------------------------------------

  Babasının, dedesinin yaşlı olduğuna bakıp nice insanın bıyık altından güldüğünü görüyorum. Çünkü kendisinin de o yaşa, hatta o yaştan öte ulaşacağını düşünmek haklılığına sahipler…

  Mustafa Koç öldüğünde üzülmeyen insanın vicdanından şüphe duysak da, dede ve babasının yaşanın yanına bile gelmemiş olmasına yandı insanlar. Tam da en verimli çağı ve ülke ekonomisi, aristokrasisi için ciddi öneme sahip zamanlar…

  Kendi genetik mirasıma gelince tam bir korku içindeyim. Anne tarafımın erkeklerinin daha 50 yaşına gelmemiş olmalarının ilimsel sonuçlarını bilmesem de; tam da annemin babasının öldüğü zamanlardayım…

 Babamın babasının; Hasan dedemin haplarla zorla 61 ulaştığını biliyorum. Babamın ise 58 yaşında daha yüzünde bir kırışık yokken; genç bir ölüm yaşadığına da tanıklık ettim…

  Bütün bunları göz önünde tutmak gerekirse; genetik açısından işlerin yolunda gitmediğine karar verebiliriz.

 Teselli ise, yazarlığın düş gücüne, engin ümitlerine tutunmak istiyorum. Şöyle bir matematik hesabıyla işin içinden sıyrılıp, evrenin yaşam dolu gezegeninde tam da olgun bir yaş sınırında 5–10 yıl kazansak; yani 10  bin gün ve gece; hiç de fena sayılmaz hani…

 Annemin babasının erken ölümünü, o günün beslenmesine, vücutların dayanıksızlığına, aşıların yetmezliğine bağlayarak moral bulmak iyi olacak. Hasan dedemin sigarasına, rakısına ve askerlik sahnesinden çekilip, sakin bir hayat yaşama burukluğuna da dokunursak; geriye Yusuf babam kalıyor;

 Siyasetin soylu acımasızlığı içinde o kasabadan diğerine, o kentten, ötekine koşturan, idealizmin hastalığına tutulmuş; kendi için yaşamak yerine topluma zamansız ve bonkörce akıttığı yaşam enerjisini düşünerek de ayrı bir teselli bulmak zorundayım.

 O zaman matematiğe sığınak şu formülü oluşturmam gerekir;

Şerif dede 50, Hasan dede 61, Yusuf babam 58: ortalama yaşam süresini 56 ya çıkarmam mümkün. Onların bolcu sigara, stresini, toplumsal tutsaklıklarını da göz önünde tutup, onlara 10 yaş eklersem; 66 yaş aralığını yakalarım. Yani, bugünden tam 16 yıl sonrasına, düşsel bir dokunuş yapabilir;
Cemal Süreyya’nın 7 kırlangıç ömrüne, Cahit Sıtkı’nın 35 yaş şiirine de dokunup selam verebilirim…

“Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder / Dante gibi ortasındayız ömrün / Delikanlı çağımızda ki cevher / Yalvarmak, yakarmak nafile bugün / Gözünün yaşına bakmadan gider…”

 
 Güven Serin 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder