Sayfalar

22 Mart 2016 Salı

HOŞÇA KAL TÜRKİYEM


Kamera; Güven  Modern Sanat Müzesi
Sanatçı; SARKİS

Çalışmalarına "bellek" ve "anı" kavramlarını katan sanatçı
Paris de yaşıyor.

HOŞÇA KAL TÜRKİYE'M

  Son nefesi verme biçimi, sonsuza kavuşma yolculuğu herkes için farklıdır. Kimi yaratıcısına bir ömür dua ettiği gibi son nefesi dua içinde yapar, o kıvancı yaşar. Kimin ölümüyse çok ani olur.

  Düşün sanatının en güzel yanlarından birisi de zamanın gidişatını, zaman kavramını durdurmaktır. Zamanla bir çocuğun oyuncağıyla oynadığı gibi oynayabilir, onu ileri veya geri alabilirsiniz.

  Kurgu ustası için düşünce sağanağı altında sırılsıklam ıslanmak, ürpertici bir heyecan anlamına gelir. Tıpkı ekstrem sporcular gibi; daha da ötesine inmek veya tırmanmak; insanı, insanlığı hatta kendini şaşırtma rekorları kırmak, yaşam biçimine dönüşür.

   Bütün zamanlarla oynadığınız gibi, kendinizin ait olduğu dünya zamanını da oyuncaklarınız arasında görmeniz sıradan bir olaya dönüşür. Zamanı biraz ileri alıp; dünyevi ayrılığın son sözlerinin buruk ayrılışın, ebedi yolun yolcusu olmanın huzuru içinde düşünürsünüz.

  Gecenin ilerlemiş zamanı, uykumu zorlayan düşünce çılgınlığıyla bölündü. Bir fısıltı, zaman ötesine anlam katmaya, zamanın ilerisini doldurmaya çalışan bir fısıltı yankılandı beyin nöronlarımda;

  “Hoşça kal Türkiye’m” Anlamlı geldi; iç boşluğumun derinlerindeki tünellerin, vadilerin, tepelerin esintisine esinti verir şekliyle, yatağın sıcak köşesinden doğrulup yakınımda bulunan beyaz kâğıt ile kaleme sarılmam aynı zamana denk düşüyor.

 Nedense hoşça kal, sözcüğünü sonsuza adanmış veda gibi kabul eyleriz. Belki de bütün insanların söylemek istediği son söz odur. Özlemi, doymamışlığı anlatıyordur. Hadi geri dön, daha bu kavuşumun sevdası bitmedi, diye çığlıkları duymak istiyoruzdur; kim bilir…

  Küçük bir hayvanın, insan yavrusunun nasıl küçük bir köşe arayıp onun içine sığınmak istiyorsa, büyük görünen, ciddiyet, kabalık, görgü, bilgi içinde oldukça devasa görünen insanın özünde de o sığınma isteği olmalı.

 İşte o sığınma isteğinin küçük elleridir bizi son saatin, son dakika, saniyenin nezaket içinde bir el sallaya bilme isteği. O isteğe bir bakış, bir fısıltı ile HOŞÇA KAL demenin varlığımızın eksiklerini bütünleyen ustalık halinin son aşaması gibi yerleşir içimizin bütün zamanlarına.

  Bu fısıltının birkaç sebebi olduğunu biliyorum. Hiçbir zaman evrene haykırıp sana meydan okuyorum, diyecek kadar büyümedim. Hiç kimse bunu yapamayacak kadar büyümemiştir. Sadece bazı yanılgılar, zapt edilen varlıklar, bize kral olduğumuzun hatasını yaptırır. Elimizde bir asa da olabilir, bir ışın kılıcı da.

 İnsanın en büyük hatası, belki de arayışının en büyük motoru daha ötesine özenmesinden, sahip olmasından ötürüdür. Krallığı, Tanrı olmaya kadar taşımıştır. İnsanlık hikayeleri, mitoloji bu tür kavuşumlarla, gösterilerle doludur.

 Yazın sanatına sığınmam, küçük bir çocuğun perdenin, masanın altına sığınması kadar heyecan verici. Bir hayvanın yuva olarak sarıldığı ağaç kavuğu, küçük bir in gibi, insan ruhunu ve fiziki durumunu yaratılışının ait olma sarılımı içinde huzura kavuşturur.

 Hoşça kal Türkiye’m fısıltısı dünyevi harekete, uzantıya bıkkınlığın, sevdiklerime naz yapıp arkamdan yalvarmalarına dönük olmadığı biraz irdeleyerek fark ettim. Bu bir düşün oyunuydu. Satranç meraklıları bilir; seçeneklerin tamamını bilmek, savaşın ölümsüz tarafıyla tepelere tırmanıp, vadilerin derinlerine inmek; düşmanı şaşırmak istersiniz.

 Düşündüm de gecenin bir anı; benim düşmanım da yok! Rakibimin kendim olduğunu biliyorum. Zenginliği kendi kendine yetme felsefesi, kültürü olmayı çoktan anlamış, miras peşinde bir ömrü kıyamayacak kadar, avuç içine bakıp, bir yudum yaşamın ne demek olduğunu anlayacak kadar büyümüş olduğumu da biliyorum.

 Hoşça kal Türkiye’m, seslenişi dünyayı tanımak isteyen, kendi ülkesine doymayı bir kenara, yepyeni sevdalarla sarılan bir canlının hürriyete selam etme anlamı da geldiği; bize yüklenen kurban törenlerini; babalık, dayılık, amcalık, ağabeylik, komşuluk, eşlik anlayışlarını nazikçe selamlayıp; ilk önce insanın kendini tamamlaması, kendi hürriyetini içtenlik ile selamlaması gerektiğinin de anlatımıdır hoşça kal, demenin gece oyunu…

 Bu ülkenin bitmeyen gözyaşları nice hoşça kal, haykırışlarında saklıdır. Sevinç mi, hüzün mü taşır sağanak akışlar; yoksa, insanın çağlar boyu tekrar ettiği ıslak, olağan dönüşümünü, zıt yaşam biçimlerinin, varlık ile yokluğun, sevinç ile acıların çeşnisi; onlardan geriye kalan en değerli şeyin; besinin, tarihin, ibret selliğin anlatımı mıdır?

 Güven Serin 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder