Kamera; Güven Modern Sanat Müzesi
Sanatçı; SARKİS
Çalışmalarına "bellek" ve "anı" kavramlarını katan sanatçı
Paris de yaşıyor.
HOŞÇA KAL TÜRKİYE'M
Son nefesi verme
biçimi, sonsuza kavuşma yolculuğu herkes için farklıdır. Kimi yaratıcısına bir
ömür dua ettiği gibi son nefesi dua içinde yapar, o kıvancı yaşar. Kimin
ölümüyse çok ani olur.
Düşün sanatının en
güzel yanlarından birisi de zamanın gidişatını, zaman kavramını durdurmaktır.
Zamanla bir çocuğun oyuncağıyla oynadığı gibi oynayabilir, onu ileri veya geri
alabilirsiniz.
Kurgu ustası için
düşünce sağanağı altında sırılsıklam ıslanmak, ürpertici bir heyecan anlamına
gelir. Tıpkı ekstrem sporcular gibi; daha da ötesine inmek veya tırmanmak;
insanı, insanlığı hatta kendini şaşırtma rekorları kırmak, yaşam biçimine
dönüşür.
Bütün zamanlarla
oynadığınız gibi, kendinizin ait olduğu dünya zamanını da oyuncaklarınız
arasında görmeniz sıradan bir olaya dönüşür. Zamanı biraz ileri alıp; dünyevi
ayrılığın son sözlerinin buruk ayrılışın, ebedi yolun yolcusu olmanın huzuru
içinde düşünürsünüz.
Gecenin ilerlemiş zamanı,
uykumu zorlayan düşünce çılgınlığıyla bölündü. Bir fısıltı, zaman ötesine anlam
katmaya, zamanın ilerisini doldurmaya çalışan bir fısıltı yankılandı beyin
nöronlarımda;
“Hoşça kal
Türkiye’m” Anlamlı geldi; iç boşluğumun derinlerindeki tünellerin, vadilerin,
tepelerin esintisine esinti verir şekliyle, yatağın sıcak köşesinden doğrulup
yakınımda bulunan beyaz kâğıt ile kaleme sarılmam aynı zamana denk düşüyor.
Nedense hoşça kal,
sözcüğünü sonsuza adanmış veda gibi kabul eyleriz. Belki de bütün insanların
söylemek istediği son söz odur. Özlemi, doymamışlığı anlatıyordur. Hadi geri
dön, daha bu kavuşumun sevdası bitmedi, diye çığlıkları duymak istiyoruzdur;
kim bilir…
Küçük bir hayvanın,
insan yavrusunun nasıl küçük bir köşe arayıp onun içine sığınmak istiyorsa,
büyük görünen, ciddiyet, kabalık, görgü, bilgi içinde oldukça devasa görünen
insanın özünde de o sığınma isteği olmalı.
İşte o sığınma
isteğinin küçük elleridir bizi son saatin, son dakika, saniyenin nezaket içinde
bir el sallaya bilme isteği. O isteğe bir bakış, bir fısıltı ile HOŞÇA KAL demenin
varlığımızın eksiklerini bütünleyen ustalık halinin son aşaması gibi yerleşir
içimizin bütün zamanlarına.
Bu fısıltının birkaç
sebebi olduğunu biliyorum. Hiçbir zaman evrene haykırıp sana meydan okuyorum,
diyecek kadar büyümedim. Hiç kimse bunu yapamayacak kadar büyümemiştir. Sadece
bazı yanılgılar, zapt edilen varlıklar, bize kral olduğumuzun hatasını
yaptırır. Elimizde bir asa da olabilir, bir ışın kılıcı da.
İnsanın en büyük
hatası, belki de arayışının en büyük motoru daha ötesine özenmesinden, sahip
olmasından ötürüdür. Krallığı, Tanrı olmaya kadar taşımıştır. İnsanlık
hikayeleri, mitoloji bu tür kavuşumlarla, gösterilerle doludur.
Yazın sanatına
sığınmam, küçük bir çocuğun perdenin, masanın altına sığınması kadar heyecan
verici. Bir hayvanın yuva olarak sarıldığı ağaç kavuğu, küçük bir in gibi,
insan ruhunu ve fiziki durumunu yaratılışının ait olma sarılımı içinde huzura
kavuşturur.
Hoşça kal Türkiye’m
fısıltısı dünyevi harekete, uzantıya bıkkınlığın, sevdiklerime naz yapıp
arkamdan yalvarmalarına dönük olmadığı biraz irdeleyerek fark ettim. Bu bir
düşün oyunuydu. Satranç meraklıları bilir; seçeneklerin tamamını bilmek,
savaşın ölümsüz tarafıyla tepelere tırmanıp, vadilerin derinlerine inmek;
düşmanı şaşırmak istersiniz.
Düşündüm de gecenin
bir anı; benim düşmanım da yok! Rakibimin kendim olduğunu biliyorum. Zenginliği
kendi kendine yetme felsefesi, kültürü olmayı çoktan anlamış, miras peşinde bir
ömrü kıyamayacak kadar, avuç içine bakıp, bir yudum yaşamın ne demek olduğunu anlayacak
kadar büyümüş olduğumu da biliyorum.
Hoşça kal Türkiye’m,
seslenişi dünyayı tanımak isteyen, kendi ülkesine doymayı bir kenara, yepyeni
sevdalarla sarılan bir canlının hürriyete selam etme anlamı da geldiği; bize
yüklenen kurban törenlerini; babalık, dayılık, amcalık, ağabeylik, komşuluk,
eşlik anlayışlarını nazikçe selamlayıp; ilk önce insanın kendini tamamlaması,
kendi hürriyetini içtenlik ile selamlaması gerektiğinin de anlatımıdır hoşça
kal, demenin gece oyunu…
Bu ülkenin bitmeyen
gözyaşları nice hoşça kal, haykırışlarında saklıdır. Sevinç mi, hüzün mü taşır
sağanak akışlar; yoksa, insanın çağlar boyu tekrar ettiği ıslak, olağan dönüşümünü,
zıt yaşam biçimlerinin, varlık ile yokluğun, sevinç ile acıların çeşnisi;
onlardan geriye kalan en değerli şeyin; besinin, tarihin, ibret selliğin anlatımı
mıdır?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder