Kamera, Güven- Osman Kader Ahmet
TÜYAP
AN GELİR MEHMET ÖLÜR
Bir ölüm daha…
İpsala’da yaşayan işadamı Mehmet Petmezci tek kurşunla veda ediyor yaşama. Oysa
yaşamın kıymetli soluğu için 100 yaşında dahi hayata sımsıkı bağlananlar var;
ne hazin; ne yaman bir çelişki…
Mehmet Petmezici 41
yaşında. Dört çocuk babası ve onlarca insanla birlikte istihdam yaratmış.
Çeliğin amansız ateşine sona doğru giden süreci, nasıl yönetildiğini kimse
bilmez. Bilinen tek şey daha genç yaşta bu toplumda en zor olan şeyi yapıyor;
iş kuruyor. Hem de birden fazla, işyerlerinin sorumluluğunu alıyor.
İpsala, çeltiğin;
yani bilinen o beyaz mücevherin diyarı. Kaç insanı zengin etti diye sorarsan;
kaç insanı yok etti diye hatırlatmak isterim…
Toplumun
değerlerinin zamansız ölümlerine o kadar alıştık ki artık ölüm olayları kendi
sıradanlığı içinde, kendi ateşiyle vahşi tabiatın yaptığı gibi fırsat kollayan
diğer hayatlara sıra veriyor.
Doğanın kendi eliyle
çıkardığı yangınlar vardır. Gök gürler büyük ışık aydınlatır eşsiz tabiatı. Bir
ateş düşer kurumuş otlara, ağaçlara. Bir yangın başlar; un ufak siyah bir kül
bırakana kadar geride. Ve sonra, ilk yağmurda binlerce yeni tohum “ hadi sıra
sende” deyip fışkırarak yepyeni bir yaşamın taptaze filizleri olurlar.
İnsanoğlu vahşi
hayattan henüz kurtulamadı mı? Bunca hukuk, bilim,zanaat, sanat ve ibretsel
yangınlar, insanın düşecek büyük ateşlerden korunması için yeterli olmuyor mu?
Belli ki olmadığı yerler, alanlar halen oldukça çok…
Ülkemizin intihar
vakaları çok… Bu ölümlerin otopsi raporlarıyla devlet görevini yapmış
sayılıyor. O rapor herkesin beklediği son söz gibi esas kıyamet ondan sonra
başlıyor. Kendi kendini öldürdün diye sigorta şirketleri geride kalan ailenin
YARDIMINA koşmuyor… Niçin? Doğal ölüm olmadığı için…
İntihar edecek
insanın akıl kurnazlığı doğal; yani kaza ile öldürmeyi akıl edemiyor. Oysa,
bunu düşünce geride kalanların manevi yangınına büyük bir su serpecek
borçlarının sigorta şirketleri tarafından karşılanması.
Bu son olsun diyor
sözlerin şairi, sanatçısı;
Şimdi iyi niyetimi
Bir bir yargılayıp asıyorum
Bu son olsun, bu SON olsun!
Hatırlatmak isterim
ki bu ölümler son olmayacak. Bu kıyametler ailesini, birlikte iş yaptığı
insanları yakacak. Ne Edirne’yi, ne Tekirdağ’ı, ne Kırklareli’ni temsil eden
vekillerin haberi bile olmayacak. Haberi olsa ne olacak? Gözleri bile
nemlenmeyecek. Oy kaygıları, yer edinme telaşları; lacivert elbise merakları,
koltuğa kurulma hasretleri daha bitmedi ki?
Hangi milletvekili
tragedyaların edebi güzelliyle büyüdüler? Hangisi Truva’nın yıkılışını,
Roma’nın çöküşünü, Osmanlı’nın eriyişini irdeledi ki, kendi yaşadığı zamanın
kıyametine kulak verip, vicdan düşürsün!
İpsala, pirincin
diyarı, ovaların ovalara, balkanlara, sulara karıştığı gizemli yer. Kendi
kaderiyle boğuşmanın, ülkemin her yanına benzer olmanın sıra dışılığıyla
kaderine zamansız teslim olan, kalanların “kurtulduk” diye bolca yorum yapıp,
nasıl olmuş? Kaç yaşındaymış? Vah zavallı! Diyerek bir türlü ekonomik,
sosyolojik, psikolojik, edibi ve hukuki verileri, büyük derinliği olan tarihi
tutunmayacağız…
Uygar ülkelerin sıkı
disiplin içinde vatandaşlarını eğitim, yasalarla koruyup, kolladıkları;
yasalara sahip çıkan bilinçli halkın daha doğar doğmaz oyun, eğitimle genlere
kazındığını bilmeden ölecek daha bir sürü genç insan var sırada.
Kimse kurtuldum,
kimse bana bulaşmasın ölüm demesin? Bu tragedya ölenlerin zaferiyle
sonuçlanıyor; kalanların değil. Ölenleri, ölmeden ikna etmenin sosyolojik,
ekonomik, hukuksal ve edebi yaratıcılığını, sağlamlığını bulmazsak; her an o
büyük soylu ateş bizi de yaka bilir…
“ An gelir
Paldır kültür yıkılır bulutlar
Gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
O eski heyecan ölür.
Saatli bir bombadır patlar
An gelir
Attila İlhan ölür.”
An gelir MEHMET ölür…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder