ADALET İÇİN
14. Bienal Etkinliği
için İstanbul’a; sanatın insandan insana aktığı, insanlık için defalarca
tekrarlanan insanlık çağrılarına katkı yapan ülke ve uluslar arası sanatçıların
1500’den fazla eserinin bir kısmını görmek adına, oradaydım.
30’dan fazla mekânda
80’den fazla sanatçının daha barışçıl, daha çok nezaket, hoşgörü, düşünce,
irdeleme adına yaptıkları çalışmaların büyük gösterisi…
Modern Sanat, Galata
Salt, İtalyan Lisesi, Galata Rum İlkokulu, Pera Müzesi, Arter Bienal
etkinliklerine kapılarını açan mekânlardan bazılarıdır.
Fransız Kültür
Merkezi sinema etkinliği adına Arnaud Des Palieres’in yönettiği film Adalet
İçin gösterimdeydi. Saat 19: 15’i gösterdiğinde Kültür Merkezinin sinema salonu
seyircisini koynuna almış Adalet İçin çağrı yapan filmin insanın kılcal
damarlarına inecek süzülmelerine tanıklık ediyordu.
Bir at tüccarının
ortaçağ kargaşası içinde en iyi atları yetiştirip, kendi kendine yetme
erdemiyle yaşamın hoşgörüsü, nezaketi, adaleti içinde çevresinde sevilen,
sayılan birisi olarak yaşarken nasıl ölümcül bir insana dönüşe bileceğinin
sanatsal gösterimi, insanın insanlık yolculuğunda her an nasıl değişim
gösterebileceğini de anlatıyor.
Filmin konusu
yaşadığımız zamandan 500 yıl geriye gitse de ADALET için aynı kaygılar, aynı
çağrılar bugün de taptaze bir şekilde devam ediyor.
Şüphesiz ki uygar
devletlerin en büyük çekim kuvvetlerinden birisi adalettir. Devletleri huzurlu,
mutlu kılan şey halkların mutluluğu huzurudur. Halkın adaletsizliğe verilen
cezalara karşı kabul edişi oldukça gerçektir. Hiçbir insan işlediği suça
verilen cezaya karşı gelmez. Boynu ve vicdanı büküktür…
Karşı gelme, insanın
içindeki kuşkularla birlikte başlar. Kuşkuları gözle görülür, akılla anlaşılır
kayıplara, çöküntülere dönüşmeye başladıkça adaletin de kokuşmaya başladığının
hakiki gerçeği görünür.
Bugün gelinen noktada
adaletin yetmediği ortadadır. Adalet İçin filmin konusu 500 yıl öncesine ait
olsa da 500 yıl sonra değişen çok şey olmadığı anlaşılıyor. Bugün, oğlunu,
kızını bir yere gönderecek herhangi birisi; bir aile ilk önce tanıdık arar. Bir
tanıdık; bir hemşeri; bir akraba…
Niçin? Gittiği yerde
rahat etsin diye. Adaletsizliğe kurban gitmesin diye. Peki, ama mutlu, huzurlu
ve büyük bir ülkenin adalet anlayışı; akrabadan, tanıdıktan, hemşeriden çok öte
olması gerekmez mi?
Bir tanıdığı, bir
akraba ve hemşeriyi reddeden, onları bulamayan ne yapsın? İçindeki öfkeyi,
adaletin aksayan, insanın en hakiki yerine; ruhuna saplanan, büyük acılar veren
ve hiç durmadan bağrını deşen bir gölge gibi onu takip eden can çekişmeyi nasıl
bastırsın?
Adalet İçin filmi
sinemanın; sinema sanatının ince noktalarını, nezaketle, görsel bir şölen
içinde anlatıyor. Dramın, sinema sanatıyla nasıl da yaşam gerçeğine dönüştüğüne
tanıklık ettim. Yaşamın dört mevsimi ve ara tonları, sinemanın içinde; göze,
akla, iradeye, kulağa sesleniyor.
Adaleti herkes araya
bilir. Filmde bir at tüccarı arıyor. Bulamayınca kendi imkânlarınla bulmaya
başlıyor. Tıpkı adaletsizliğe katkı yapan, ölümü, acıyı, zorbalığı besleyenler
gibi; onların tarzlarından daha güçlü, daha etkin, kararlı bir şekilde adaleti
bulmaya çalışıyor.
Küçük bir kızın; at
tüccarının kızının duyguları bir başka şeyi anlatıyor bize. En güzeli, en
doğruyu sadece yetişkinler bilip anlayamaz! Bunu da bu filme anlayacak; en
yakınımızda sürekli küçük gördüğümüz o büyük meleklere farklı bakmayı kararlı
bir şekilde kabul edeceğiz.
Vita Sakville, bahçe
düzenlemesine oldukça düşkün bir yazardır. Bir sözünde adalete susamış olanlara
belki de can suyu sunacak kadar derin, anlamlı ve kalıcı bir haykırış
yapmıştır;
“ Küçük zevkler dindirmeli büyük trajedileri. Bu yüzden
sakınmam sözümü, savaşın orta yerindeki bahçeleri anlatırken.”
Her daim; her çağda,
bir başka şekilde adaletsizlikler hep olacak. Bugün en gelişmiş uygarlık kabul
ettiğimiz Avrupa ülkelerinin Doğu, Afrika, Asya insanına baktığı adaletsiz
bakışlar gibi; kendi ülkemizde birbirimize duyduğumuz zavallı kuşkular gibi…
Vita Sackville’den
bir şiir; belki bir başka insanlık sanatı;
Yorgun bir yüzücü dalgalarında / Bambaşka bir diyara
asırlarca / Bir resme baktım, gömülmüş suya / Ne rüzgâra, ne karışan sedaya.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder