Kamera; Güven
IŞIĞINIZ OLDUĞU SÜRECE ÇALIŞIN
Fransız yazar Marcel
Proust 17 yıl boyunca 7 ciltlik büyük eserini ortaya çıkarttığında içsel bir
huzurun, yorgun ve hasta bir bedenin hissedişleri ona şu sözcü söyletmiştir;
“ Işığınız Olduğu
Sürece Çalışın! “
Çalışma tüm zamanlar
insanlığın hizmetinde hiçbir zaman tam olarak anlaşılamamış muazzam bir iştir. Çalışmanın
getirisi, sadece zengin olmak veya kendi kendine yetmek değildir. Aynı zamanda
eşi benzeri bulunmayan ruhsal bir seçenektir. Değerli bir spordur…
Çalışmayan insanların
huzursuzluğunu en yakın çevrenizde görebilirsiniz. Asalak gibi yaşayanların
bitip tükenmeyen beklentileri, çaresizlikleri ve verdikleri zararlara
harcadıkları enerji çalışmaya ayrılsa ortaya çıkacak tablo kıymetli bir esere
dönüşür.
Marcel Proust 17 yıl
boyunca 7 ciltte topladığı büyük eseri Bir Milyon İki Yüz Elli Bin sözcük, 3
Bin sayfadan oluşmaktadır. Bu çalışmanın sürecini ancak yazan, düşünen insanlar
anlayabilir. Hasta bir beden ve beyin nöronlarının sürekli çalışıp sözcüğe dönüştürdüğü
imgelerin yorgunluğu, ortaya çıkan büyük eserin uzağa, çok uzağa yol alacak
değeriyle dengelenmiştir.
Işığımız olduğu
sürece çalışacağız. Kendi kendimize yetmek için… Sürekli beklenti içinde bir
ömür geçirip de beklediği geldikten sonra ömrün yetmediği, yarım, hasta, iki
büklüm insan olmak yerine etrafa kendi ışığımızı saçmak mümkündür.
Çalışmanın, üretmenin
bin bir çeşidi olduğu kesindir. Düşünceyi, sözcüğe, dizeye; onları, hikâyeye,
romana, şiire çevirmek de değerli bir çalışmadır. Hatta şehrinizde yaşanan
yanlışlıkları, düzensizlikleri mail, dilekçe, telefon yardımlarıyla sorumlu
kişilere bildirmek bile çalışmanın bir parçasıdır. Sorumluluğun, şehir
sevgisinin, adaletin, hakkın çalışmasıdır bunlar…
Gelinen zaman
iletişim ve bilişimin aldığı yol ortadadır. Bir mail, bir telefonla
ulaşamayacağımız kurum, kuruluş yoktur. Yanlışı duyarsızlıkla, daha bir
yanlışlıkla, yıkarak, yok ederek düzeltmemiz mümkün değildir. İçinde sevgisel
çalışma olan her türlü birliktelik yaşadığımız çevremizi ve evimizi huzurlu,
neşeli kılacaktır.
Çalışmanın ışığa
muhtaçlığı aynı zamanda iradeye de muhtaçlığını anlatır. İrade olmaz ise,
hiçbir ışık çalışmanın motoru olamaz. En büyük itici güç, insan iradesidir.
Evimizde başlayacak çalışma, evimizin dışında, sokakta, caddede, parkta,
işyerinde ve diğer toplumsal alanlarda; her yerde bizim en değerli görüntümüz,
itibarımızdır.
Kendi evinde, kendi
çorabını kaldırmayan, gömleğini asmayan, yatağını toplamayanın dışarıda ki
tutumunu, toplumsal alanlarda ki uyumunu bir düşünün! Sokağını, caddesini,
parkını benimsemeyecektir. Orada ki yaşam biçimlerinin eksikliği onu
ilgilendirmeyecektir. Her an düşecek bir tabelanın Belediye Birimlerine
bildirilmesi gerektiği zaman, kendi başına düşmeyeceğini sandığı için onu
ilgilendirmeyecektir. Kaldırımların çöken, kırılan kısımları da onu
ilgilendirmeyecektir; ta ki, yanlış bir adımla, kırık bir kaldırım taşına veya
çöküntüye basıp düşene kadar…
Proust 17 yıl içinde
3 Bin sayfadan oluşan büyük eserini oluşturduğunda, hastalığı peşini bıraksa
çalışmaya; yani yazmaya, eser üretmeye devam edecek. Bunda hiç kimsenin şüphesi
yok.
Ninem son ana kadar
çalışmanın iç huzuruyla öldü. Her sabah şafakla başlayan çalışma hayatı onun en
lüks tutanağıydı. Bunu daha zengin olmak için (parasal anlamda) yapmıyordu.
Daha huzurlu, daha temiz, daha çok insana fayda sağlayarak zengin olmayı
başarıyordu.
Onun zenginliği, her
daim gülümsemektir… Borçlu değildi hiç kimseye… Tam tersi, hep alacaklıydı…
Hâlbuki onun iki göz, sonradan bir göze düşen odasında lüks olarak hiçbir şey
yoktu… Hatta bilinen manada onun ışık görecek, algılayacak gözleri artık
görmüyordu. Ama yine çalışıyordu; elinde mekikleri oya yapıyordu…
Işığımız olduğu sürece
çalışalım. Aynı zamanda, çalışmanın da bir IŞIK yaratacağını bilerek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder