Kamera; Güven Sığacık
HER ÖLÜM
Şair "her ölüm herken ölümdür"
derken yaşamın biricik oluşunu mu anlatıyor? Yoksa insanın içindeki ölümsüzlük
arzusunu mu?
Ölüme dair; her insan ölüme inanırmış ama
kendi ölümüne asla... İrdeleyince çıkıyor ortaya; " bak bu da öldü
işte!" Ölümle, ölümlüleri dize getirme... Bir de ölüme bu kadar lanet
okurken, yaşama neler bırakıyoruz; onu anlamak istiyorum…
Bahçesinde fidan yetiştiren, arı kovanlarıyla
meşgul olan, bir sandalye yapıp talaş kokularıyla hangi ağacın bedenine dokunduğunu bilen marangoz; kendini sanatına
adamış sanatçı; zaman bulabilir mi başka ölümlerin lanetine dem tutmaya...
Bir tarafın taraftarı olmak ne kolay şey...
Zor olan, kendi tarafımızda en hakiki çölde bile bir vaha yaratmak (…); çok
zor... Dokunmak, bakmak, öğrenmek ve irdelemek ister; terlemek, milyarlık
hücrelerin içine girip, o ince teli, merhameti bulmak ister...
Bu diyarın insanları adalete ve sanata aç
bırakıldı. Öfkelerini içlerine gömmeleri istendi. Her öfke kendi ölümünü
bekler. Onu görünce ona taş atmak, sopa çekmek ister. Bitmeyen istekler; hakkı,
adaleti ararken vicdanı ve insaniyeti yok eder; yokluğun içinde yorulan elimiz,
yorulmayan öfkemizle bir türlü adaleti bulamaz…
Bu topraklarda 30 Büyük Uygarlık yaşadı. Şu
an’a kadar bulunan yerleşim yeri sayısı 35 Bin… Tüm dünyaya öncülük yapacak
büyük zenginliğin üzerinde oturuyoruz. Taşımızı, toprağımızı, tarihimizi bir
Fransız’dan, Alman’dan, İngiliz’den öğreniyoruz. Bu ayıp değil ama niçin
kendimizi ilk önce kendimiz keşfetmeyelim?
Bu ülkenin siyasetine iyiliğiyle, kötülüğüyle
anlam katmış birisi öldüğümüzde stadyumlarda ki çığlıkları duyuyorum. Yarısı
öfkeyle lanetlerken, yarısı suskun ve üzgün…
Farkında mısınız; geçmiş ve gelecek ile kavga
ederken ve niçin ettiğimizi bilmezken; bugün, hırpalanıyor… Bugün hasta
döşeğinde çaresiz dermansız inliyor… Bugünü fark etmenin en güzel seçeneği;
dünü anlamaktan geçiyor… Hiç kimse, hiçbir topluluk durup dururken kötülük
yapmaz… Ona hain, buna ihanet derken; niçin’ler iyi bakın! Kendi iradenize,
vicdanınıza da iyi dokunun; siz orada olsaydınız daha iyisini mi, daha kötüsünü
mü yapardınız? Size güç verilse; sizler neler yapardınız?
Bir de aklıma gelmişken; hepimizin yaşadığı
site, apartman, sokak var. Her gün adaletten söz edenler; kaçımız sokağımızda
yararlı bir şey başlattık? Kaçımız apartman ve sitede hoş görüyle yaşama,
yönetime, katkı sağlayacak işlevselliğe canı gönülden katılıyoruz? Ya yönetici
ile uğraşıyoruz; ya da yönetilenlerle… Hâlbuki yine yok edilen bugün…
Hissedin; bu dünyayı, bu ülkeyi; henüz soluk
alıp verirken ve o mucize bedeninizi taşıyan ayakları hissederken; yağmuru da,
rüzgârı da, esintiyi de yakıcı güneşi de, koyu gölgenin değerini, yakınınızdaki
esnafın size muhtaçlığını; döngünün kusursuz bir şekilde işlediğini de…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder