Sayfalar

3 Kasım 2014 Pazartesi

AKILDA KALAN ŞİİRLER



AKILDA KALAN ŞİİRLER

  Oliver Sack, Müzikofili isimli eserinde şu tespiti yapıyor;

“ Zihnimizde oluşan melodiler… Deney imlediğimiz derin duyguların gizli hayatı hakkında analiste ipuçları verebilir… İçimizden şarkı söylerken, bilinmeyen bir benin sesi sadece geçici ruh halleri ve dörtlükleri değil, kimi zaman inkâr edilen, ya da reddedilen bir dileği, bir özlemi ve kendimize itiraf etmek istemediğimiz bir güdüyü de iletir… Taşıdığı gizli mesaj ne olursa olsun, bilinçli düşüncelerimize eşlik eden tesadüfü müzik ASLA bir rastlantı değildir. “

  Akılda kalan müzik tınıları oldukça ilgimi çekti. Bu ilgiyi biçimlendiren beynim “ akılda kalan şiirler” düşüncesiyle buluşturdu beni. Heyecanlandım. Hemen her insanın aklında bir sürü şiir dizesi vardır. Koca şiiri hatırlamayız, defalarca okuruz ama beynin seçtiği, kayıt altına aldığı o sözcükleri ısrarla koruruz.

  Düşündükçe, şiir demetleri de, şairlerin zaman içinde aktığı, edebi dünyaya bıraktıkları dizeler; bir bir gecenin yüzeyine çıkmaya başladı. Gün ve geceyi anlatan saat, gecenin derinliklerini işaret ediyordu. Beden yorgundu. Ama beyin hınzır bir çocuk gibi ne oyun arkadaşlarını, ne oyun oynamayı bırakacağa benzemiyordu.

  Akılda kalan şiir ışıltılarını bir bir yakalayıp, yazıya döktüm. Taslağım, not aldığı kâğıtlar arttıkça arttı; meğer insan farkında olmadan da olsa deposu, belki de o şiirin özünü anlatan küçük bilgilerle doluymuş.

 Ezber marifeti yüksek olmayan ben; Cemal Süreyya’nın o küçük dev şiirini neredeyse bir çırpıda kâğıda döktüm;

 Ölüyorum tanrım/ Buda oldu işte/Her ölüm erken ölümdür/Biliyorum tanrım/ Ama ayrıca, aldığın şu hayat/ Fena değildir…/ Üstü kalsın…

  Ölümünden kısa bir süre önce, ilahi seslenişini, dünyayı terk ediş törenine çevirmiş Süreyya; bu şiirle, edebiyatın insana dönük yüzüyle ölümü bile; acının, trajedinin elinden kurtardığı ortadadır.

 Büyük bir sevda içinde Burgazada’yı bırakmayan, gelecek kuşaklara, bir ada dinlencesi içinde, bir şaire yakın olmanın da iç huzura katkı yapacağını, delirmemek için sürekli yazan Said de, akılda kalan şiiriyle, geceme iniverdi;

  Sana koşuyorum bir vapurun içinde/ Ölmemek, delirmemek için/ Yaşamak; bütün adetlerden uzak/ Yaşamak…

  Yaşamın ne büyük kıymet olduğunu milyar kere tekrarlasak, yine tekrara ihtiyaç duyar. O yüzdendir, yaşamın kutsallığı, o yüzdendir büyük gurura sahip insanın, bir çırpıda, çıplak, savunmasız kalacağı; yaşamayı, bırakması, yaşarken ölmesindendir…

  Günümüzün şairlerinden Olcay Kasımoğlu’nu anmadan geçmem mümkün değil. Durmadan üreten Kasımoğlu’nun akılda kalan dizeleri;

 “ Ben severim/ Küçük insan koylarını/ Severim doğanın gizeminde/Kendine yol almayı

  Nasıl da insanı, o büyük insanlık tahtına davet ediyor. Çıkacağı büyük zirvelere değil, zirvelerin aşağılarındaki o küçük insan koylarına…

  Günü, ışığı edebiyatın sınırsızlığı, estetiği, insan aklında kalıcılığı marifetinde anlatan Cahit Sıtkı, hemen gün gibi ışıldadı gecenin içinde olduğum en derin yere;

  Ne doğan güne hükmüm geçer/Ne halden anlayan bulunur/Her mihnet kabulüm, yeter ki / Gün eksilmesin penceremden.

  Memleket isteyen de odur;

  Memleket isterim/Gök mavi/Dünya sönmüş başucumda

  Yaş otuz beş/ Yolun yarısı eder, diyen de Cahit Sıtkı’dır. Bunlar, bu şanlı dizeler akla yapışmış, bizi de anlatan, şairden öte bize sunulmuş öğretilerdir.

  Ya, Veli’nin oğlu Orhan Veli, akıldan öte tutunmamış mıdır, bizim sevdalarımıza, mizahımıza;

  Ya o, Muala’yı sandala atıp/Ruhunda icran söyletmesi, hepsi dedikodu mudur?

  Beni bu güzel havalar mahvetti/Böyle havada istifa ettim… İstanbul’u biraz daha İstanbul yapan şairlerdir de. Bu şairlerden birisi de Veli’nin oğlu Veli’dir;

İstanbul’da Boğaziçi’nde/Bir fakir Orhan Veli’yim/Veli’nin oğluyum

İstanbul, tam da Veli’nin oğlu Veli’nin söylediği gibi gözleri kapalı dinlenecek; bir vapur, martı çığlığında. Bir balık zıplayışında, çam ağacının, döngünün yüksek hatırına söylediği şarkılarda, korunun içine uzanmış taş basamaklarda; elini tuttuğunuz can ve cananın ruhunda dinlenecek İstanbul…

 Bir de, Rumehilhisar’da toprak kokulu mezarlıkta uyuyan şair bakışlı Attila İlah gibi haykıracaksınız;

 Vurdun/Kanıma girdin/Kabulümsün…

  Güven Serin  




 


  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder