Kamera , Güven Göçmen Kızı- Tekirdağ
Kamera; Güven Göçmen Kızı
Ey Selim! Ey Selim! Bizi bu koca dünyaya kim anlatacak?
Göçler özlemleri tetikler;özlemler insani muhtaçlığı...
Kamera; Güven Göçmen Kızı
Kamera; Güven Göçmen Kızı
Kamera; Güven Ayrılığın güz rüzgarları esiyor.
Balkanlar üzerinden akordeon sesi yayılıyor
hüzünlü günün umut dolu şafağına
Bana bir gün ver, dedi:sadece bir gün;
belki bir ömrü anlatacak o güne, belki bir ömrün
geç kalmışlığını sıkıştıracak...
Kamera; Güven
Masallar nasıl başlar?
Bir varmış bir yokmuş...
GÖÇMEN KIZI
Bu sözcük kulağa ne kadar hoş geliyor; çünkü
önüne aldığı sıfat, hemen hemen hepimizin geçmişinde var olan göçmenliğini
anlatıyor. Kimimiz Rus Harbinden önce, kimimiz ise mübadele ve ondan sonra
çeşitli nedenlerle yaşadığımız yerleri değiştirmişiz.
Mehmet Serez’in son
kitabı Tekirdağ ve Çevresinde Mübadele kitabı okunduğunda göçlerin hazin
törenleri de anlaşılır. Benim yazıma konu olan “göçmen kızı” yüreğiyle,
sözüyle, coşkusuyla bir olan Nurcan Hanımdır. Nedim Beyin sevgili eşi, iki pırlantanın
( Nilay ile Miray’ın) anneleri, şehrimizin turizme nakış işleyen kişisi Nurcan
Hanım…
Siz, ona Göçmen Kızı
dediğime bakmayın dedeleri çoktan göç etmişler Urumeli Diyarından. Nineler böyle
derdi; Urumeli… Nurcan Hanım da böyle tekrarlıyor. Kültür dediğimiz güzel şey,
yaratılan değerlerle, faydaya, güzele, kalıcılığa dönüşmekle doğuyor. Bizlerin
birlikteliği de, uzun zamana dayanıyor.
Nasıl ki evren
hareket sayesinde o büyük enerjiyi, büyük gezegenleri döndürecek enerjiyi
yaratıyorsa, insan da, hareket, iletişim, vefa, disiplin sayesinde inanılmaz
dostluklar kuruyor. Göçmen Kızı ve değerli eşi Nedim Bey ile dostluğumuz, bir
kültür faaliyetine dönüşmüş çay günlerimizde başladı.
Çay Günü etkinliğimiz
Zehra Hanım, Hüseyin Bey, Fethiye Hanım, Çiğdem Hanım beşlisiyle dokuz yıl önce
gönüllü olarak ortaya çıktı. O gün, bugün her cumartesi çay günümüz zaman
misafir katılımcılarımızla 8–10 kişiye ulaşıyor. Misafir olarak kimler gelmedi,
katılmadı ki; Selçuk Bey ve saygıdeğer eşi; Nurcan Hanımın uçan melek kızı,
Zehra Hanımın torunu, Çiğdem Hanımın torunu, kızım Doğa Irmak…
Çay Günümüz Nedim Bey
ve Göçmen Kızı Nurcan Hanımın katılımıyla ciddi bir değişim geçirdi. Yepyeni
yerlerin hikâyeleri, şarkıların nağmeleri, öğrenime ve öğretiye susamışlığın
coşkun pınar sesleri duyuldu, günler aylara, aylar yıllara dönüşürken.
Gün geldi, Göçmen
Kızı, yine göç zamanı dedi. İçimiz biraz buruldu elbet. Ama bu göçün bir nedeni
ciddi bir anlamı var; çünkü Göçmen Kızının değerli evladı çocuk sahibi olacak
ve bu çocuğu en iyi eğitecek olan kişi de yine bizim Göçmen Kızımız; Nurcan
Hanım…
Göçmen Kızı deyince
tarihe, geçmiş ile geleceğe bağlanan o güzel şarkı da geliyor akla;
Ben bir göçmen kızı gördüm Tuna boyunda
Elinde bir besili kuzu hem kucağında
Göçler, beraberinde
hüzünler, hikayeler, destanlar getirirler. Ve hiç bitmeyen suskunluklar,
özlemler, şiirler üretirler. O yüzden, bu toprakların insanları duygu yüklüdür;
insanlığı, insanı bakıştan, sesten, kokudan tanır. İşte biz bu yüzden,
siyasettin, ticaretin, din ve ırkın dışında bir dostluğu, çay günü adı altıda
ulaşılmaz gibi görünen o muhteşem insan sevgisine çevirdik.
Birlikteliğin kileri
faydaya dönük, mizaha, sanata, sevgiye dönük fıçılarla dolmaya başlayınca her
derde deva, gülümsemeler çıkıyor ortaya. Zehra Hanım, güneyin Kıbrıs’ın
esintilerini, portakal, limon çiçeği kokularını getiriyor her daim
gülümsemesiyle. Hüseyin Bey ile Fethiye Hanım, Anadolu kültürünün Avrupa
kültürüyle yoğrulmasının ebedi hamurunu pişiriyorlar hiç bıkmadan. Çiğdem Hanım
Acıpayam – Denizli gelini olmanın uzak diyarından her an yanımızda olmanın
bildik yüzüyle dolduruyor dostluk bardağını.
Göçmen Kızı Nurcan
Hanım ve beyefendi eşi Nedim Bey, harekete, değişime, tarihe, kul-köle olmanın
yüksek erdemiyle bir mimarın eserini ağır ağır, çekici ve murçlarıyla,
keskileriyle kazıması gibi kazıdılar bizlerin kalplerine.
Göçmen Kızı Nurcan ve
Nedim Bey, Bursa’ya, denizin ötesine göç etseler de, kurulmuş köprüler, bir
şiir, beste ve bir şarkı gibi akacak dilden dile, kulaktan kulağa; kimi Nazım
olacak, kimi Orhan Veli, Sait Faik, kimi ise Âşık Veysel;
Olmak istiyorsan dünyada mesut
Hakka halka yarayacak bir iş tut
Çalıştır oğlunu, kızını okut
İnsan olmak için okumak gerek…
Ve Egenin öteki
yakasından bir şair, bir yazar; Theo Angelopoulos haykırıyor göçmen küçük
çocuğun diliyle;
Ey Selim! Ey Selim! Bize bu koca dünyayı şimdi kim
anlatacak! Çocuğun gözyaşları, ateşin, temiz, saf alevlerine karışıyor…
Nurcan Hanım, son
buluşmanın son çay gününde (şimdilik) her çiçeğe, her hayvana, ağaca selamla,
sevgiyle hoşça kal diyor. Bana dönüp; Ah Güven seni sürekli kullandığın bir
sözünle hatırlayacağım; “Deyyus” Bu sözcük hoşuma gidiyor, senin dilinden… Sana
çocukluk arkadaşım olarak bakıyorum “kızan” sen benim çocukluk arkadaşımsın,
bundan böyle…
Yine esiyor Egenin
rüzgârı Balkanların üzerinden; akordeonun buruk sesi, şairin, yazarın,
yönetmenin insanlığa adanmış sanatı; “ Bana Bir Gün Ver” diyor, sonsuzluğa
adanmış bir gün…
Göçmen Kızı ve Nedim
Bey, şiir dizeleriyle, rüzgârın sesiyle; HOŞÇA KALIN!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder