Kamera;Güven Büyükada -
Işık,
Ahşap
Gösteri
Kamera; Güven Büyükada
Bir şeyler anlatıyor mimari;barışık olmayı tabiat ile,
paylaşımı,görselliği,düzeni,intizamı...
Kamera; Güven Büyükada
Her canlı şans bulur tabiatta, her renk, her ses,
kimi kalıcı, kimi geçicidir; ama bitmeyen, sonu
gelmeyen döngünün yürüyüşü içindedirler.
Kamera; Güven Aya Yorgi Manastırı Yolu
Bir gitar ve bir solist,kendi besteleriyle, doğanın
hakiki doğallığı içinde; belki de Nietzche gibi
değişimi, hep değişimi, hep hakiki gerçeği arıyordur;
kim bilir...
Kamera; Güven Büyükada
Sandım ki panayırlar eskide kaldı, şimdi festivaller,
şölenler yaşanacak; insanlık şarkıları söylenecek!
Meğer, mesele sadece para kazanmaksa, büyük telaş
hep varsa, hakiki bir şölen çıkmıyor ortaya.
Kamera; Güven Büyükada
Beygir ve yavrusu tay; hafif esinti, taze otlar;
spikerin dediği gibi; saha güzel, hava şartları
müsait, seyirci mükemmel; o zaman, futbol için
her şey müsait...
Kamera; Güven Aya Yorgi Manastır Yolu-Büyükada
Seviyorum bu haylazları, bahçıvan tabiat olunca,
başka oluyor işte...
MUHTEŞEM REZALET
Aynı günde, bir
biriyle zıt iki yaşam biçimi görülür, hatta yaşanır mı? Bu topraklar üzerinde
yaşıyorsanız, bu topraklardaki uygarlıkların değişim sürecini, var oluşlarıyla,
yok oluşlarını araştırmamış, onları irdeleyip, ilim ve sanatla, siyasetin halka
ve hakka inanmışlığı ile yoğurmamışsanız; elbette olur; hem de bir günde iki
yaşam biçimi değil, onlarcası aynı anda görülür;
Merhameti, rezaleti,
zarafeti, kabalığı, pişkinliği, duyarlılığı; hepsini bir gün, bir bahar günü
içinde, bir hafta sonu, bir İstanbul gününde görebilirsiniz. Bende öyle yaptım;
bir İstanbul gününün içine daha karıştım; doyumsuz şehrimin doymamış ve hiç
bitmeyecek aşılanma töreniyle ödüllendirdim kendimi.
Şimdi işin hangi
kısmından başlamalı onu düşünüyorum! Günün sonu ile günün geceye karışan
rezaletiyle başlamalı ki, günün başı, şafak vaktinin tazeliği, tomurcukların
yeşile, beyaza, kırmızıya, pembeye, sarıya dönüşüm güzelliklerini sona
bırakmalı.
Şafak Törenine
hazırlanan kuşlar, askerler, çiftçiler gibi İstanbul gününe hazırlandım.
Şehrimin tenha caddelerinden kalabalık, insan seli olan, insan ile tarihin,
doğal güzelliklerin büyük dansının olduğu yere İstanbul’a gittim.
Yolculuk, Tekirdağ
ile İstanbul, Kabataş ile Büyükada arasında; otobüs ve vapurla tamamlandı.
Büyükada’ya akan insan selleri, derelerden deli ırmaklara, verimli ovalara mil
taşıyan baskın sulara benziyor. Bu insanlar ve insancıklar adaların ekonomisine
önemli ölçüde katkı sağlıyorlar sağlamasına ama adaların kendine has sükûnetini
yerle bir edecek telaş ve gürültü içindeler.
Ne hazin bir tören…
İnsanlık nice göçler
gördü; ışığın, pırıltının, zenginliğin, güzelliğin; kısacası huzurlu yaşamın
olduğu her yere böyle göçler oldu; aktılar; doğudan, kuzeyden, güneyden ve
batıdan; doğanın en büyük ovasına mil taşıyan, denizleri tuzlardan arındıran
büyük ırmaklar gibi, kendi değişimleri, kendi taşıdıkları folklorik
değerleriyle birlikte; büyük çözülmelerin içine doğru aktılar…
Adalara insan taşıyan
vapurlar, ağzına kadar dolu; çoğu yolcu yerlere oturuyor. Yer bulmak, yer
kapmak önemli bir gösteriye dönüşüyor; insanların telaşını gören bir batılı,
oldukça eğleniyordur; çünkü görülmeye değer bir telaş…
Aynı telaşlar adalara
inince yaşanıyor; fayton sırası, bisiklet sırası, yemek kuyrukları; büyük
şehrin sıkışmışlığı, kirlenmişliği insanları öyle bir geriyor ki, adalar, eski
zamanların panayır yerleri gibi insan sesleri, insan karmaşası ile büyük bir
gösteriye; ritmi, zarafeti, estetiği olmayan büyük bir şeye dönüşüyor…
Adaların bin yıllık
türküsünü söyleyen, özellikle ileri yaşlara ulaşmış insanlar, yüzlerinde şu
gösteriyi yapıyor;
“ Bu güzel yerlere
böyle mi kıyar insan! Bu kargaşa, birkaç saate sığacak fotoğraf, video
çekimleri insan denen canlıya nasıl bir katkı sağlar, gösterişten, övünmekten
öte.” Mimariye, bahçe düzenine, tabiatın doğal dengelerine inanmış adalı
kadınlar bu türküyü söylüyor; doğa ile barışık olmak, sanat, mizah ve
felsefeyle yoğrulmak, ilimin yakın yardımlarıyla beslenmek, yaşamın vazgeçilmez
kalıcılığıdır; doğa, büyük hasat için, önce ekim işini, bakımı, emeği
harcıyorsa bütün canlılar, huzur, eğlence, doğru kazançlar için de büyük
hasatlar gerekli.
Büyükada, bütün
kargaşanın dışında muhteşemdi. Bakımlı, haylaz kedileriyle, köpekleriyle,
çıngırak çalan faytoncuları, düzenli bahçelerin tomurcuk açmış çiçekleriyle,
mimari ve mühendislik sanatına inanmış zanaatkârları ve sanatlarıyla
muhteşemdi.
Eve dönüş ise
muhteşem yorgunluğu rezaletin kamçısıyla ödüllendiriyordu. AK Partinin mitingi
tam bir cehenneme dönüşmüştü. Neredeyse Beyazıt, Aksaray hattı felç olmuştu.
Tramvaylar Beyazıt'a kadar çalışıyor, oradan öte gitmiyorlar; gitmediklerini de
hiçbir mazeret açıklamadan sık sık duyuruyorlar;
“ Tramvaylarımız
Beyazıt’a kadar gidiyor; oradan öte çalışmıyor” İnsan seli kıyamet gibi… Birçok
halk otobüsü miting için “ GÖREVLİ” yazılarıyla donatılmıştı. Halkın yaşamı,
tam manasıyla yaşanmaza dönüşmüştü; sanki kıyamet günü, trafik çökmüş, tramvay
durmuş; hazin bir insanlık manzarası; perdenin ardındaki insanlar ise bu
insanlık manzarasını arka fon olarak kullanıyor; gelişmekte olan, yarı
gelişmiş, kendi iç göçünü, terörünü, hukukunu oturtamamış bir toplumun muhteşem
hovarda yaşamı…
Gün böyledir işte,
aynı günde, hem muhteşemliği, hem rezilliği bir arada görebilirsiniz; bunu iyi
bir sentez yaparsanız, yaşamınız için inanılmaz besinler de elde edersiniz;
yaşamı güzel kılma becerisi bu besinlerle elde edilir.
Büyükada’nın
çiğdemleri, papatyaları, gösterişli çam ağaçları, zakkumları hepsi yaşamın
zarafeti devamı için baharın var edici katarına katkı veriyorlar; martıları,
kargaları ve bülbülleriyle birlikte…
Ve Aya Yorgi
Manastırı taş yolunda elinde bir gitar, ulvi çamların kurdukları oksijen
çadırında sesleniyor insanlığa;
Varlık ile yokluğun arası, ey güzel kişi,
Cennet ile cehennemin
yolcusu,
Fark et sevgiyi, fark et yeşermeyi ve
Değişimi…
Varlık ile yokluğun arası, ey güzel kişi
Arındır kendini, gör
doğanın değişim felsefesini.
Ruhumu arındırdığım, doğayla harmanlandığım, maviyle kucaklaştığım ve ciğerlerime temiz havayı bol bol doldurduğum huzur mekanımdır Büyükada :)
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilMerhaba Hamiyet. Oraya alışılmışlığın,sevmişliğin ayağını atan her insan, zafer kapısından geçen kumandan gibi hissediyor kendini; büyük alkışları,sesleri işiterek ilerliyorsun kendi krallığında.
YanıtlaSil