GANOSLAR-TEKİRDAĞ
GECE TAM KARANLIK DEĞİL
Aklımda kaldığı
kadarıyla bir Fransız şair böyle seslenmiş, aydınlık yıldızlı gecenin sonsuza
açılan penceresi altından;
“ Gece tam karanlık değil! “
Yunus usta ile Ganos
Dağlarına onlarca gezi yaptık. En yüksek yerinin puslu havasını, mutlu
rüzgârını görüp dinledik. Vadilerin küçük dereleriyle birlikte süzülmenin,
toprağa düşen baharatların, etrafa yayılan ıhlamur kokularının sarhoşu olduk.
Ganoslar, denize
paralel uzanan; sadece Tekirdağ insanına değil sanki bütün ülke insanına;
insanlığa armağan gibi ortaya çıkmış yükseltiler, derinlikleridir. Kendine has
bitki örtüsü, yükseltileri, tepeleri, vadileriyle harika bir yerdir; özellikle
korunması-kollanması gerekli en önemli hazinelerimiz dendir.
Ganos Dağları, kamp
ve yürüyüşlerle ilgili anım çok. Hiç unutamadığım, bende derin ve gizemli güzel
şeylerin kıpırdadığı, ardıç ağaçlarının yakınında yel esen tepenin hemen
yamacında kurduğumuz kamp gecesiydi. Gecenin önemli olanı; çadırlı ilk kampımız olmasıydı. Yeni alınmış
çadırlarımız, uyku tulumlarımız, fenerimiz, Yunus ustanın yanından ayırmadığı;
zil ve çan sesleriyle şenlenen gece…
Kamp gecelerinin en
güzel etkinliklerinden birisi yürüyüş yapmak; gecenin patikalarında, görünmeze
doğru yol almak. Kulaklar, gözlerden daha bir önem kazanır; kamp gecesinin
yürüyüşünde. Etrafı, kulaklar ile görmeye başlar; en ufak bir kıpırtıyı, sesi,
ötüşü algılamanın inceliği ile ödüllendirilirsiniz.
Kamp ateşi ise bir
başka ayrıcalıktır; odunların çıtırtısı, kora dönüşmüş közlerin içindeki patatesin
kokusu, kaymayan ıhlamurun yudum yudum içilen tadı; insan denen canlıya,
doğanın kalbinde ve onu anlama cesareti içinde en güzel hediyelerdendir.
Kamp gecesi uzundur;
sohbetlerin, şiirlerin, düşüncelerin ve sessizliğin güzel dalgalarıyla, yaşlı
ağacın büyük dalına asılmış salıncakta sallanan bir çocuk gibi, alevin
karanlıkta kaybolması gibi, kamp ateşinin çıtırtıları içinde kaybolmanın güzel
düşleri…
Uzun gecenin
sohbetleri, ateşin alevi gibi sona ermiş, herkes kendi çadırına çekilmişti.
Yeni aldığım ve ilk kez kullanacağım çadıra girer girmez, en büyük zenginliği
hissettim; başımı sokacak, gecenin koynuna, yıldızların; o büyük evrenin bana
sunduğu beden ve akıl sağlığım ile birlikte, kimsenin hakkına el koymadan,
yatacak, uyuyacak, hatta düşlerime yenilerini ekleyeceğim bir yerim olmuştu.
Değeri ise 75 TL, den öte değildi.
Kamp gecesinin harika
dinginliği, uzaktan gelen çakal ve kuş sesleri; hepsi gecenin uyumu içindeydi.
Birkaç saatlik uyku yetmiş, daha şafak sökmeden uyanmıştım. Sanki bir çağrı
gibi çadırın fermuarını aşağıya indirip başımı dışarıya uzattım; sanki gök,
yere değmek istiyordu; evren ile dünya; iç içe geçecek; bir başka var oluş mucizesi
gerçekleştireceklerdi.
Sıfır hacimden doğmuş
evren, yaklaşık 14 milyar yaşıyla yayılmaya, genişlemeye devam ediyor.
Galaksilerin sayısı belli bile değil; sonsuza uzanan düşünceler ve
düşüncesizlikler pes etmeden kendi üzerlerine düşen heyecanı ve heyecansızlığı
yaşıyor-yaşatıyorlar.
Yıldızlı, pırıltılı
gecenin aydınlığında Fransız şairin o meşhur dizeleri geldi aklıma;
“ Gece tam karanlık
değil! “ Değil elbet; kananlık da değildi, yalnız da değil; var oluşun büyük
serüvenine inanmış, soluk alıp verme ayrıcalığından öte, düşünme, hatırlama ve
milyarlık insan hücrelerine sahip olan insanlar, geceye arkadaşlık yapıyordu.
Gecenin, doğanın
doğallığı hatırına kaçan uykumu, biraz şiir ile değerlendirmek istedim. Yanımda
bulunan, bir yere not ettiğim kâğıtları çıkartıp, çadır içini aydınlatan küçük
lambamın eşliğinde Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın dizelerini; gecenin içine üfledim;
“ Seslenir seni bana,
ova’m, dağ’ım.
Nere gitsem bulur beni arınmış.
Bir çağ ki akar ötelere
Bir ak, ki yüce atalar
Bir ala ki ulu oğullar,
Türkçem, benim ses bayrağım.”
Günaydın Güven.
YanıtlaSilKaranlık aslında aydınlıktır gören gözlere ve karanlık gündüzden daha arıdır anlayabilene...
YanıtlaSilGünaydın Hamiyet. Teşekkürler. Bir sanatçı seslenir;
"eğer anlamadım diyenler varsa" anlatamamış sındır;bu söz kurcalar beynimi,düşündürür beni:))