Kamera; Güven Ganoslar Tekirdağ
BEKLEMEK SANATI
Bilinen o ki,
sıkıntılı bir milletiz, heyecanı bol, acelesi çok alan yaşam biçimlerine
adanmış sanırız! Hâlbuki trafikte korna çalmaktan tutun da, herhangi bir yerde
sıra için kavga edenlerin çoğu, soylu öfkelerinin kurbanları olurlar; söz bir
kez ağızdan çıkınca, geri adım atmayan bir sürü delikanlı vardır; güya, geri
adım atmak erkek adamın işi değildir…
İyi kitap nedir diye
soracak olanlara, tekrar tekrar okunan kitaptır diye cevap verebiliriz. İyi bir
makale de, tekrar okunmak ister; özlenir. Müvit Osmay’ın Beklemek Sanatı ile
ilgili makalesini tekrar tekrar okumaktan öde paylaşmayı da borç biliyorum;
“ Ünlü Alman şairi Schiller der ki,
‘ Dünya ihtiyarlar, sonra gene gençleşir, insan daima daha
iyiyi ümit eder.’
İnsan hayatı devamlı
beklemedir, bize daima daha iyiyi ümit ettiren bir bekleme. Çocukken genç
olmamızı bekleriz. Akşam olur ertesi günü bekleriz. Hasta oluruz, iyi olmayı
bekleriz. Canımız sıkılır, mutsuzluk içindeyiz, gelecek mutlu günleri bekleriz.
Kış soğuk geçer, ilkbaharı bekleriz. Yaz kurak olur, yağmuru sonbaharı
bekleriz.
Sevdiğimiz birinin
gelmesini bekleriz, aynı zamanda sevmediğimiz birinin de gitmesini.
Genellikle istasyona
kan ter içinde koşan ve orada trenin kalkmasını saatlerce bekleyen insanlara benzeriz.
Boş yere yorulur, acele ve telaş gösteririz, bütün heyecanımız yollarda geçer. Kervansaraya
vardığımız zaman dinlenemeyecek kadar yorgun, düşünemeyecek kadar bitkin ve
etrafımızdan zevk almayacak kadar bıkkınız.
Neden, çünkü
beklemek denilen o güç sanatı bilmiyoruz. Hâlbuki beklemek bir ümidin
ifadesidir ve bizi insanların, yaşamak için, yaşamaktan zevk alabilmek için,
bekleyecek bir şeye ihtiyacımız vardır.
Yabancı bir şehirde
yapayalnız kalanlar, ‘ Keşke bir dostum olsaydı da, onu boş yere bekleseydim!’
hissini çok defa duymuşlardır. Çünkü bu boş yere beklemekte de bir ümit vardır
ve bu o sıkıcı yalnızlık içinde belki en parlak ümitlerden bile daha parlak ve
ısıtıcıdır.
Beklemek tabii bir
kanundur. Her şey bir zamana bağlıdır. Toprağa ekilen her tohumun bir gelişme
süreci vardır. Baharda çiçek açmadan hiçbir ağaç meyve vermez.
Beklemesini bilmek
işi bir sanat, bir kültür ve sonunda bir eğitim konusudur. Çocuklar beklemek
kavramını anlayamazlar, huysuzlanır, ağlar ve bağırırlar. Ancak zamanla her
yemeğin bir pişme sürecine ihtiyaç gösterdiğini, babanın güneş batarken ancak
eve geleceğini öğrenirler.
Bu bekleme, sabır ve
tevekkül tavsiye eden şark felsefesinin, batının akılcı ve realist görüşü
tarafından süzülmesinden sonra gelen bir sanattır.”
Beklemenin,
beklerken sabırsızlıklarımızın bize verdiği zararı ölçecek bir alet olsa,
sanırım çoğu zaman patlayacak noktaya gelir. Çünkü sabırsızlığımızı her alanda
gelenekselleştirmiş iz. Bunu kadın erkek ilişkilerinde de, yola çıktığımız zaman
araç kullanan şoförlerin davranışlarında da, herhangi bir kuyruğa girince
birbirimize karşı bakışlarımızda, konuşmalarımızda, tahammülsüzlüklerimizde de
görmek mümkündür.
Görmüş olduğum bir
fotoğraf alt beynime kazınmış durumda. Japonya ile Türkiye’de çekilmiş iki
fotoğraf yan yana getirilmiş. Fotoğrafın çekildiği yer bir tramvay vagonu.
Japonya’da ki fotoğrafta insanlar yolculuk yaparken, gönül rahatlığı ve huzur
içinde kitaplarını okuyorlar. İsterlerse gittikleri yer on dakika uzaklıkta
olsun. Türkiye’de ki tramvay vagonunda çekilen fotoğrafta ise insanlar
birbirlerinin yüzlerine bakıyorlar; hatta bu bakışlar birbirlerini rahatsız
edecek noktaya geliyor.
Sanırım her milletin
bir yoğurt yeme biçime var. Elbette bire bir kopya yaşamlar olması da mümkün
değil. Ama insan denen canlının alacağı huzurlu yolda, uğraşlar varsa,
doldurulmuş zamanlar, birikimler varsa işte o zaman beklemeler de bir anlama,
bir güzelliğe dönüşüyor. O zaman trafikte önümüzdeki araç durur durmaz kornayı
son sese kadar basmaz, selam vereceğiz diye her tanıdığa havalı kornanın yüksek
volümünü dinlet meyiz.
Nezaketin bekleme
sanatı ile yakından ilgisi vardır; denemekte yarar var; diğer insanların
haklarına göstereceğimiz saygı, enayilik değildir; gerektiğinde hakkımızı da
aramanın yolları, mevcuttur. Nezaket, en güzel aklın ürünü, silahsız kanun
gibidir…
Güven Serin
Hay sen çok yaşa ne güzel söyledin. Söyledin de keşke o nezaketten bir nebze nasiplense şu insan denen varlık.
YanıtlaSil
YanıtlaSilHey sen hoş geldin; merhaba :)) Böyle buyurdu Zerdüşt :))
Japonyada tramvayda kitap,gazete,telefon okuyan kisiler yanindakiler onlari rahatsiz etmesin,birsey sormasin,kalkmasini istemesin diye okur ya da okuyormus numarasi yapiyorlarmis... Oyle duydum.
YanıtlaSilGokce
YanıtlaSilGünaydın Gökçe;çok ilginç bunu ilk kez duyuyorum. Sanırım lokal bir şey,genel manada Japonya'da okunan kitap sayısı inanılmaz derece yüksek...