Sayfalar

27 Haziran 2011 Pazartesi

RÜYALARIN DİLİ

Kamera; Güven   -   Çeşme
Bazı zaman sanatçı; sanatına taşıdığı
portrelerde rüyalara adanmış, gerçek
hayatı rüyaların olanaksızlığının tersi, olanaklı
hale getiren güzel insanlara adar...
Toplumlarda, ressamlar,şairler,yazarlar,
filozoflar kısacası, bir şey üreten
ziraat işçileri dahi olmasaydı; boşluk,
huzur taşıyan rüyadan çok, karabasan
ne kadar çok ve bol, aynı zamanda
kesintisiz olurdu...

Kamera; Güven - Çeşme
Bazen, rüyalar kadar güzel gerçekler vardır.
Bir sanat eseri kadar somut ve aynı zamanda
derin gerçekleri bir rüya gibi gösterir size.
Savaşın,kibirin, muhteşem görkemin; huzur ve
sevmenin, sevilmenin yanında hiçbir
şey olduğunu anlatmak için...

RÜYALARIN DİLİ


 Epey zamandan beri Hüsmen dayıdan haber vermiyordum sizlere. Belki de Hüsmen dayı ile aramızın açık olduğunu düşünenler bile vardır. Birbirine inanmış iki insanın arkadaşlığı onlarca yıl devam ettiğine göre, sıradan sebeplerden de bozulacağına inanmıyorum. Hüsmen dayı da, ben de arkadaşlıklarda istikrara inanmış iki insanız. Onda da zorlama yok, bende de. Onun da farklı karakterde bir sürü arkadaşı var, benim de…

 Hüsmen dayı ile her karşılaşmamızda yaşadığım en önemli sorun; bütçemin delinmesidir. Keyfine, damak tadına, midesine, zevkine düşkün bir insan olduğu için onu ağırlayacağınız zaman maaşınızı yeni almış olmanın yanında cebiniz dolu olmalı. Tatlıyı, tuzluyu, ekşiyi, acıyı; rakının buzlu olanını, şarabın yıllanmışını, kadının rüyalarda gezinen tanrıçasını sever o.

 Fakat ne olduysa olmuş Hüsmen dayı kırk yılda bir sevap işlemeye kalkıp öğle yemeğini ben söyleyeceğim, dedi. İnanamadım; birkaç kere tekrarlattım. Yemek heyecanı ve eğlencesi çabuk bitti bitmesine ama Hüsmen dayının amacı da çıktı ortaya. Gördüğü rüyadan öyle etkilenmiş ki bu rüyayı benle paylaşmadan başka rüyalara, başka gecelere geçmeden muhakkak dinlemelisin dedi. Yapma, etme, bugün işim var desem de; çaresiz iki saatimi bir yemek uğruna kaybettim.

 Hüsmen dayının rüyası da öyle sıradan rüyalardan değil hani! Dinledikçe dinleyeceğim geldi. Renk, ses, romantizm, macera, sıra dışılık hepsi vardı bir gün önce gördüğü rüyada.

 Hüsmen dayı tuhaf bir insan. Aklı, ilmi, felsefeyi ne kadar seviyorsa, rüyaların mistisizmine de o kadar inanıyor. Sanki rüyası, benim yanımda gerçek hayatta da devam ediyordu.

 Doldum, taştım evlat! Ülke gündemi, dünya gündemi derken, bize ait yaşamları koskoca bir “hiç” haline getirdiğimizi anladım, dedi.

 Hüsmen dayı, yaşın önemli olmadığnıı, asıl olan hisler ile bütünleşen ruhumuzun bedene inanılmaz bir tazelik aşıladığını da söyledi.

Ama asıl derdi, bir rüyaydı Hüsmen dayının. Rüyasının içinde bende varmışım! Rüyalara oldum olalı kafa yormasam da, bazen, ilginçliklerine, yaratıcılıklarına, renk ve kokularına hayretle bakıyorum.

 Hüsmen dayı rüyasından o kadar etkilenmiş ki iki de birde Aze diyor. Aze, muhteşem güzellik… Aze, muhteşem beden ve unutulmaz gülümseyişin kadını…

Nedir bu Aze hikâyesi Hüsmen dayı? Benimde konuk olduğum rüyayı anlatmaya başladı;

 Rüyadaki sıra dışılık imkânsız bir olguyla başlıyor. Güya, Hüsmen dayı ile vadileri, tepeleri aşmış en sonunda Ganos tepelerine kadar alçalan ay’ın üzerine binmişiz. Sonra ay, inanılmaz bir hızla yükselirken dünyadan uzaklaşıyoruz diye ben, korkmuş, korkunun çığlıklarını atmışım. Koskoca ay, uçan dev bir balon gibi dünya atmosferinde bize küçük bir seyahat yaşattıktan sonra bizi tekrar Marmara denizinin üzerinden Ganos tepelerine getirmiş. Dünyanın bütün bilim adamları, teknolojileri bir araya gelse, ay’ı dünyaya bu kadar yaklaştırma şansları olmayacaktır. Ama muhteşem bir güç; yani rüya sayesinde ay, dünyaya inecek, konacak kadar yaklaşmış…

 Hüsmen dayı hâla ay ile yaptığı dünya yolculuğu heyecanını bir tedavi uzmanı gibi yaşıyordu. Rüyasını kaldığı yerden anlatmaya devam etti. Sonra, bize gittik. Yedik, içtik, eğlendik ve dinlenmek, uyumak adına odalarımıza çekildik. Rüya bu ya, Hüsmen dayı kırk yıllık kadınına sarılır sarılmaz, onun başını okşar okşamaz; ak saçlı kadını gitmiş, siyah saçlı ayın on dördü gibi ay parçası bir kadın çıkıvermiş yatağın içinden.

 Hüsmen dayı ayın on dördü gibi kadını, büyük bir şaşkınlık ve elinden kaçmış, onu terk etmiş bir sevgili gibi yoğunlaşarak, sesi titremeye başladı. Onun heyecanını daha bir körüklemek için; ay parçası, elma yarısı, peri kızı bir güze miydi gördüğün Hüsmen dayı? Aynısı be evlat, tam tarif ettiğin gibi bir peri kızı!

 Sonra Hüsmen dayı! Sonra evlat; bu peri kızı, yani ay parçası, elma yarısı kadın ben Aze’yim dedi. Ben şaşkın, ben tutulmuş, ben bedenimden sıyrılmış bir ruh gibi; kırk yıllık yengeni unutup; Aze sen ne büyük bir güzelliksin dediğimde Aze uzandı yumuşacık parmakları ile dudaklarımı kapattı. Dudağıma dokunan parmaklardaki koku, bin bir çiçeğin kokusu gibiydi. Ne bir gül, ne bir karanfil, ne bir yasemin ve leylaktı; sanki terazi hepsini aynı kararlılıkta dengeleyip öyle bir koku icat etmişti.

 Aze’ye nereden geliyorsun, burada ne yapıyorsun dediğimde de bana; unutma ben Aze’yim, ben sevilmekten çok sevmek için geldim. Ben sevilmekten çok sevmek için varım, dedi.

 Hüsmen dayı ay yolculuğu heyecanını çoktan unutmuş, Aze’yi anlatırken adet ah kılıktan kılığa giriyordu. Birkaç kez sakin olmasını, Türk kahvesi ile rahatlaması için çalıştıysam da Hüsmen dayı, rüyasında gördüğü Aze için yanıp tutuşuyordu.

 Sonra Hüsmen dayı; Aze elinden kaçtı mı? Yoksa yenge uyanınca sen Aze diye sayıklarken sana birkaç Osmanlı tokadı mı hediye etti. Yok, be evlat, Aze o konuşmadan sonra üzerindeki şeffaf elbiseyi çıkardı. Çırılçıplak kaldı. Ama ne bir utanma, ne bir korku vardı gözlerinde. Ne de beni yatağa davet eden şehvetli bir çağrı. Bir savaşçı gibi mutlu, inançlı ve kadınsı bakışlar arasından bana el salladı. Savaşmaya giden savaşçı donanımını yaparken, Aze tam tersini üzerinde olan giysiyi olduğu gibi çıkarıp öylece sislerin ardından yok olup gitti.

 Aze giderken bile; unutma ben Aze’yim, benim sağım, solum belli olmaz. Ben sevilmekten çok sevmek için varım. Bana vurulan değil benim vurulmuş olmam önemlidir dediğinde Aze de rüya da gitmişti evlat.

 Hüsmen dayı yanlış yere gelmişti. Ben rüya yorumlamakta, fal bakmakta hiçbir bilgiye sahip birisi değildim. Ama hâla Aze’in etkisi altında rüya âlemi içinde bana gelen Hüsmen dayı, yemek, kahve ve rüyasını bitirdikten sonra gerçek hayatta olduğunu anlamış olacak ki, yengen benden bir şeyler istemişti onları bir an önce alayım, yoksa… Deyip o da Aze gibi geldiği gibi gitti.

Ne diyelim; böyle rüyalar dostlar başına…

Güven Serin















 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder