Sayfalar

18 Aralık 2010 Cumartesi

BİR GÜN, HEP KAZANACAĞIZ

Kamera; Güven   Athena Tapınağı
Tüm krallıklar, imparatorluklar hep kazanmak
adına kurulmuştur...
Tanrı ve Tanrıçalar kazanmak, kazandırmak adına
varolmuşlardır. Ama sonunda, evrenin harika
döngüsü kazanmıştır da, kazandım diyen
insanoğlu hep yıkılışların viran kültürlerine
yaslanmışlardır...

Kamera; Aziz Bey Assos Tepeleri
Bir gün hep kazanacağız,deyip bugünü, yarınlara
devretmenmin "çok şükür" korkusundan, tabusundan
ne zaman kurtulacağız diye merak eder, düşlerin
içinde düşünürüm...



BİR GÜN, HEP KAZANACAĞIZ

  Günün kızıllığı sona ermiş, akşamın alacakaranlığı şehre hâkim olmuştu. Ve bir yerde bir beden tükenmeyen ümitleri, bitmemiş düşleri adına ses verdi; “ Bir gün, hep kazanacağız.” dedi. Kim di bu seslenişi yapan insan? “İnadına bir gün daha fazla yaşamalı.” Diyen, ömrünün en güzel günleri hapishanede geçmiş Nazım Hikmet mi? Yoksa “ Reis Bey dedim Reis Bey. Asın beni dedim öldürün beni. Suçluyum dedim kahpenin, soysuzun biriyim ben. Vatan hainiyim belki de.” diye seslenen Can Yücel mi? Veya “ Dünyada yaşarken ıstırap; insanlara merhameti öğretir. Burada benim okulumda ise karşılaşacağınız zorluklar size; Sırlar Bilgisini öğretir.” Diyen Eflatun mu?

  Bir Gün Hep Kazanacağız, seslenişini yapan kişi ne bir şair, ne bir feylesof, ne de sanatçıydı. Yolumun üzerinde küçük bir dükkânda rastladığım ve geçerken kulak misafiri olduğum bir adamdı. Yaşı genç olmasına rağmen yaşlı gösteren, derbeder bir insan, sesleniyordu bir gün hap kazanacağız felsefenin düşlerini.

  Küçük dükkâna sığınmış genç olduğu halde yaşlı gösteren adam; hükümetimizin alkol kültürüne olan düşmanlığını da önemseyerek, en ucuz olandan şarap içiyordu. Belki de son günlerde moda olan ev yapımı bir şaraptır. Şarabın insanı insan yapan yerinde keyfi ile tükenmeyen ümitlerini, şimdilik kaybettiği belki de hiç kazanamadığı sevgiliyi; geleceğe havale edip; kazanma şansını kadersel bir erteleme içinde yarınların kucağına bıraktı.

  Bir Gün, Hep Kazanacağız, derken, sevgiliye yakın olmuşluğun utangaçlığı içinde yüzü kızardı. Bu adam, aşkı kazanç, kazanma olarak gördüğü için; kaybedenin yüksek ve sabırlı bekleyişi içinde bir günün, zenginliğine sığınıyordu. Hep kazanacağı, hiç kaybetmeyeceği bir zenginlik hayal ediyordu. Böyle hayaller, böyle düşler kuran milyonlarca genç insan var. Geçmişi merak edip okumadan, dinlemeden, bugünü sürekli yok sayarak, hep yarınlara adanan ve bir gün; gelecek o güne, hesap soracak olan insanın düşleri ekilir sürülmemiş, bakılmamış topraklara.

  Ucuz şarabını yudumlayan adam, belki aşkı hiç tanımadı, belki de çok yakın oldu; bilinmez. Aşkın sevgiliye akan bedenini, kim bilir hangi zarif görüntüler, baş döndürücü kokular içinde hayal ediyordu. Saçı sakalı birbirine karışmış ve kendi krallığı olan küçük dükkânda, kendi hayalinden bile utanarak, sıkılarak ses veren bu adam; aşkı kazanmak, elde etmek ve hiçbir zaman kaybetmemek olarak görüyordu. Tıpkı zenginliği kabarık banka hesapları olarak görenler gibi…  Tıpkı, şanslı olmayı bir zenginlik, zenginliği de şans kabul eden ve hayata hazırlıksız yakalanıp mide ve beyin ağrıları hiç geçmeyen insanlar gibi…

  Zamanından önce yaşlanmış, derbeder bir hayatı seçen bu adam; acaba aşkı kazansaydı, bu halde olur muydu? Bu halde oluşu, aşkı kaybedişine ne kadar katkı yapmıştı; bilinmez. Bu adam, aşkın, kaybedilerek de bulunabileceğini, anlaşılıp insanı daha bir insanlaştıracağını bilmiyordu. Belki de bilmek istemiyordu.

  1960’lı yıllarda açılan Almanya kapılarına başvuran delikanlılar da kazanma umutlarıyla çıkmışlardı gurbete. Adı gurbetti gurbet oluşu; gidilen yer vatan toprağı da değildi ama güzel kadınları, bakımlı yolları, sağlam parası vardı. Sarı saçlı bakımlı Alman kadınlar; kim bilir kaç bedeni titretti ve kazanmak uğruna geldiği Almanya topraklarında kök salarak, bekleyenleri bir ömür bekletti.

  Bir Gün Hep Kazanacağız, diyordu saçı sakalı birbirine karışmış adam. Tıpkı diğer milyonlarca insan gibi kazanacağız deyip, talih oyunlarının kuyruklarına giriyoruz. 1980 ihtilali de kazanacağız diye yapılmamış mıydı? Koca göbekli, güleç yüzlü Özal’da kazandırmak için gelmemmiş miydi koltuğa? Ahmetler kazandı, Efeler kazandı ve başkaları kazandı da, kaybeden hep hata yapan halk oldu. Ama nasıl olsa halkın da “Bir Gün, Hep Kazanacağız” umutları, hayalleri, düşleri var…

  Hükümet oy telaşına düştükçe aflar, krediler çıkarıyor. Niçin? Bir Gün Hep Kazanmak adına! Affın, ganimete olan düşkünlüğün, kendi yaşadığı yeri kendisine ait sanmayan halkın zavallılığı, umursamazlığı sona doğru yaklaşıyor. Kolay kazanma alışkanlıkları, hiçbir zaman kalıcı zenginlikler yaratmadığı için; zenginliğin üç kuşak bile sürmediği için; bu ülkede en fakir adam bile bir gün kazana bilir! Hem de bir gün, hep kazanma isteğiyle…

  Ümitlerin, hayallerin, heyecanların tükenmeyişi çok önemli ve hep olmalı. Ama asıl olacak olan, kendi kendimize yetme alışkanlıkları, kendi türkülerimizi, kendi gerçeğimizi öldürmeden yaşatabilme arzuları ne zaman kendi kalıcılığını oluşturacak? Bizim sokaklarımız, bizim caddelerimiz, bizim denizimiz, bizim ormanlarımız; ne zaman bizlere aitlik içinde temiz ve tabi zenginlikleri ile bize; ne zaman, mutluluklar verecek?

  Kaybetmelerden korktuğumuz kadar borçlanmalardan korksaydık, ülkemizde cirit atan başka ülke ajanlarından korksak ve korkunun soylu hatırına önlemler alsaydık; kendi ülkemizde kaybettiğimiz zamanlar da, tat alır, kaybedişlerin belgesellerini akademisyenlerin temiz ve doğru elleriyle kazanmaya yönlendirirdik. O zaman, “ bir gün, hep kazanma “ümitleri yarınlara bırakılmaz, bugün, güne yakışır güzellikler, gerçeklikler ile yaşanırdı…
Güven

6 yorum:

  1. Güven, can arkadaşım, dolu, dopdolu arkadaşım benim.. Çok ziyaret etmesekte birbirimizi temiz gönüllerde yer ettiğini biliyorsun değilmi.. Güven; adına layıksın..İnan bana.. Seni hiç görmesemde gönlünden geçenleri , bu blogda paylaştıklarınla o kadar iyi biliyorum ki.. İnsanın senin gibi dostu, arkadaşı olsun şu dünyada. Ben şanslıyım...herşeyden önemli olan eşin çocuğun ailen çok şanslı.. sen tertemiz bir insansın.. Ben şuna inanıyorum.. Gönlü, inancı bir insanlar mutlaka birbirlerini buluyorlar..:)). Yazını ki kez okudum. müsade edersen yayınlamak isterim. çok beğendim. keşke senin kadar duygularımı kalemimin mürekkebi haline getirebilseydim.. İzin verirsen eğer yayınlayacağım.. lütfen bana haber ver..
    Hoşçakal..

    YanıtlaSil
  2. Yine güzel düşündürücü bir yazınızı okudum sevgili güven..
    kaybede kaybede bir gün kazanmayı öğrenecekmiyiz acaba...kazanmak tek taraflı bir olgu değilmidir birileri kaybetsinki diğerleri kazanabilsin..değilmi? kazananlar nedense hep küçük bir azınlık oluyor...

    YanıtlaSil
  3. Merhaba Kiana.Hoş geldin. Tam da "deliliğe övgü" kitabına başlamış, akıllı insanların bilgelik uğruna nasıl da deliliğe geçiş yaptığını düşünüyordum. Övgüleriin içtenliğini gönül eliyle kabul ediyorum Kiana.

    Elbette yayınlayabilirsin. Yazılarım emrindedir efendim:)) Başkentin güzel diyarını, güzel insanlarını unuttuğumu sanmayasın!

    Yazının,sevginin kutsallığına inanmış ve akıllılık ile delilik arasında duran kişiler unutmazlar Kiana; unutmazlar sevgi dolu uzatılan ellerin vefasını.

    Ve arandıklarında hep o taş kulübede yaşlı ağacın,yaşlı tepenin ve rüzgarların arsızca estiği yerde beklerler...

    YanıtlaSil
  4. Günün aydın olsun Bilge. Çok haklısın. Kaybedişler,soylu acılar; insana merhameti öğretir. İnsanı insan yapan yüce bir duygudur merhamet. Merhametin bilgi ve öğretiler ile maraz doğurmayacağını da öğrenir ölümlü sanılan güzel insan...

    YanıtlaSil
  5. Şu anda yeni okuyorum cevabını:)) Çok sevindim izin verdiğine.. hemen yayınlıyorum ve altına da güven yazıyorum:)) Yazsam mıda diye düşünüyorum.. Sevgiler..

    YanıtlaSil
  6. Hoşgeldin Kina. Elbette ismimi yaz:)) Altın harflerle ve kocaman :))

    Teşekkürler sana yorgun ama onurlu duran insan.

    YanıtlaSil