Sayfalar

1 Temmuz 2010 Perşembe

KISA BİR ARA

Kamera; Güven    - Pamukkale
Bizler kısacık aralar, küskünlükler, kavgalar
vere duralım! Ülkemizi bizden daha iyi
bilen başka diyarların insanları ise,
kısacık araları; öğrenmek, eğlenmek,
sevişmek için değerlendirsin...
Öyle ya; bu memleketin insanı yas
tutmayı, ağıt yakmayı en iyi bilendir...


                                               KISA BİR ARA



Bitmeyen, bitmeyecek kısa aralar… En ciddi konuları-olayları tartışırken ve en önemli bir anda program yöneticisi “kısa bir ara” gülümsemesi yapıyor. Nazik ve güler yüzlü sunucu, kısacık araların ricasında bulunuyor. İster kadın, ister erkek sunucu olsun, artık tüm dikkatleri programın en heyecanlı anında, yönetmemin bir işaretiyle saniye kaybetmeden kısa bir aranın reklâmlarına sığınmaktır.

Kan gövdeyi getiriyor, tartışma en hararetli aşamada ilerliyordur. Belki sanatın, belki felsefenin, belki siyasetin en heyecanlı bir anında yine o bildik ses; “kısa bir ara” veriyoruz der ve aranın aralığında gürültü dolu kandırmanın en soylu reklâmları çıkar ortaya. Medyanın geçim kaynağı reklâmlar olduğu için, tüm odaklanma o kısacık aralara yapılır. Konu ve konuklar seçilirken; topluma verilecek yol-ışık önemli olmaktan çok, kısacık araları daha heyecanlı kılacak kişiler önemsenir.

Kısa bir ara verilene kadar her şey olabilir. Kavgalar, ölümler, öldürmeler… Sular delice akabilir, rüzgâr önüne geleni yıkıp geçebilir! Ama o an, kısa bir aranın verildiği an; her şey bırakılıp reklâmları izlemeli. Hani bizim gözümüzü harika bir resim fırçası ile boyadıkları, beynimize hükmettikleri reklâmları…

Kısa bir ara taktikleri o kadar ustalık istiyor ki, değer rakip televizyonlar ara verir vermez, diğerleri de giriyor. Siz, kısa bir ara verilişine kızsanız, öfkeden köpürseniz bile, kumandınız elinizde diğer kanalları açsanız bile; diğer televizyon kanallarında da kısa bir ara verilmiş olduğunu görüyorsunuz. Bitmeyen ve asla bitmeyecek aralar…

Soylu medyamız, halkın sesi-kulağı olmaya çalışan efendiler; bu gidişle iğrenç ve lanetli bir yere doğru sürükleniyorlar. Ne haberlerin, ne bir filmin, ne bir söyleyişinin tadı-tuzu kalmıştır. Bitmeyen araların, bitmeyen nazik seslenişleri; HEP KISACIK BİR ARA İÇİN.

Kısa bir ara vermenin da kültürleri oluşuyor. Kimi davul-zurna ile ara verirken, kimi Şarıklar, kimi saray soytarılıkları, kimi ise şimdi teneffüs zamanı diyor. Ne güzel bir sesleniş! Ne güzel bir kâr ediş… Her şey para ve yüksek kazanma inanışına göre planlanırsa olacağı budur işte! Hiçbir şeyin tadı ve anlamı kalmaz. Sırf, kısa araların daha anlamlı olması ve daha çok seyirci izlemek adına; sürekli vahşet haberleri işleniyor. Hem de en kanlı, en canlı olanlarından. Bu nasıl bir iştir. Bu dünyanın dünyası; hangi gezegenin sonsuz çıkar anlayışına göre kuruldu? Ben bunu hep merak edeceğim!

Kısa Bir Ara

Verilen en kısa, en kısacık aralardan sonra merakla beklersiniz! Neyi mi! Eğer programa katılan şahsiyetler ekonomist, toplum bilimci ise; size göstereceği doğrultuda sorunlarınızı, işsizliğinizi, ekonominizi çözeceğinizi sanırsınız. Ama aldanırsınız. Zaten kısa bir arada sizin cebinizde kalan son kuruşu almanın da ara hırsızlığı yapılıyor. Ve sonra, tartışmaya, sorunları çözüm önerilerine ara veren gurup, tekrar hiçbir şey olmamış gibi aynı heyecanla tartışmaya mı başlarlar? Hayır! Verilen ara onları soğutmuş, konuların başı-sonu-ortası belli olmaktan çıkmıştır.

Zaten ne kadar ciddi bir takip-izleme içinde olursanız olun verilen ara, sadece katılımcıları değil izleyiciyi de soğutuyor. O aralığın harika döngüsü adına siz de diğer kanallara döner ve hangi kısa arada, hangi programda kaldığınızı unutursunuz. Ve boşu boşuna dövünürsünüz. Ben neyi izliyordum, neyi takip ediyordum, deyip durursunuz. Ama “Atı Alan Üsküdar’”ı geçmiş, kısa aranın reklâmları, kandırma görüntüleri kim bilir kaç kısa ara izleyicisini baş döndürücü bir aralığa sürüklemiştir.

Kısa bir ara verilir verilmez, aralığı en iyi şekilde değerlendiren ve güzel ülkemin en iyi çalışan reklâm şirketleri ilk vuruşu daha ilk dakikada yaparlar. Aralığı çocuğunuz ve eşiniz ile izliyorsanız; eşiniz, aralığın en cazip yatak odası takımlarını görür görmez; “ Gözün kör olmayası herif! Daha bir yatak odası takımı bile alamadan bana.” der ve siz içinizden verilen kısa aralığın bir an önce gitmesini, bitmesini istersiniz.

Tam eşinizi ikna etmişken, kısa aralığın o güzel ara reklâmına takılmış olan oğlunuz seslenir; “ Baba, sen ne biçim babasın öyle! Bak ne güzel bisikletler var. Ben de isterim.” der. Oğlunuzu bir dereden bin su getirerek ikna etmişken kızınız seslenir; “ Baba, baba! Tüm arkadaşlarımın cep telefonu son model! Bilgisayarları en hızlısından! Bak reklâmı olan cep telefonundan, bilgisayardan ben de istiyorum. Yoksa okulu asarım vallah!”

Artık yapacağınız bir tek şey kalmıştır. Allaha dua etmek! Kısa araların mümkün mertebe olmamasını, bu anlı ve soylu medyamızın doymayan gözlerinin, bitmeyen isteklerinin bir an önce giderilip, bu kısa aralardan vazgeçmelerini istemek; duaların en hayırlılarından olacaktır.

Allah’ım medyamızı başımızdan eksik etme sakın! Onsuz ne kanlı, ne vahşet, ne de magazin dolu haberlerin bir anlamı olur. Onsuz, ne işsizlik, ne ekonomi, ne sosyal hayatımız çözülür. O öyle bir medyadır ki gökten inmiş, günahsız ve sürekli yardım getirmeye çalışan harika bir şirketler topluluğudur. Kavgaları, uğraşları hep bizim asil halkımız içindir. Halk, inanılmaz önemli, inanılmaz gereklidir.

Ne hazindir ki, halkı her kez sever ve kutsar. Halkı her kez bağrına basar da, halkın içinden birisi çıkıp; “ ben kısa araların daha az ve daha öz olmasını istiyorum.” demesini asla duymaz bir de layıkıyla bir tekme vururuz kıçına. Bir başka yerden bir başka halkın içinden birisi çıksa; ben halkın insanıyım, işsizim, açım, hastayım dese; “ hadi be kardeşim işin mi yok! Bu zamanda açlık, işsizlik, hastalık mı konuşulur.” der kısa aralara devam ederiz.
Güven

4 yorum:

  1. sevgili güven yine iyi bir konu hemde benim veya benim gibi düşünenlerin ızdıraplarını sinir oldukları bir konuya değinmişsin ..selam olsun..

    YanıtlaSil
  2. Artık ülkemizde kamusal yayıncılık anlayışı yerine tecimsel yayıncılık anlayışı o kadar öne geçmiş durumdaki, bunun bir uzantısı olarak ekranda ne kadar önemli ve ciddi bir konu olsa bile (ki yok öyle bir program bana göre) kısa/cık aralarla o andaki konuyu unutup başka bir dünyaya dalabiliyoruz. Bunların hepsi bana danışıklı dövüş gibi geliyor. Tüm amacı kar elde etmek olan TV kanallarından ya da programlarından daha fazla ne beklenebilir ki zaten?

    Çok güzel bir yazıydı, beğeni ile okudum.

    YanıtlaSil
  3. Günden güne değişen gündem ve "kısa aralar"la, "arkası yarın"lara kalıyor tüm sorunlar...

    YanıtlaSil
  4. Dostlarım, hepinize el sallıyorum. Güneşli bir günden,yağmurlu ve fırtınalı günlere de saygı duyarak...

    YanıtlaSil