Kamera; Güven-Çeşme
Tabiatın güzelliği,insanın güzeliği ile
buluşmaya görsün; aranası cennet
bile sorgulanmaya başlar o zaman!
BİR TİYATRO SEVDASI
Tiyatro sevdasına çok ucundan tutulmuş olan ben; bugünü, 27 Mart’ı sevgi ile heyecan ile kutlarken, bir güne sığmayacak bir sevda masalının, yaşam iksirinin vazgeçilmezi olarak görüyorum.
Tiyatro, yaşamımızın her anı gerekli olan bir gıdadır. Hiçbir mazeret tiyatronun dışlanmasını, tiyatrodan uzaklaşmamızı İZAH edemez! Bahanemiz ne olursa olsun, tiyatromuza, tiyatrolarımıza sahip çıkmamız gerektiğine şiddet ile destek veriyorum.
Baş ağrılarımız, mide bulantılarımız, zamansız öfkelerimiz, yaşamı sadece bir bakış açısı ile çok küçük bir alana sıkıştırmamız; TİYATRONUN soylu, onurlu eksiğinin oluşundandır…
Tiyatro yönetmeni olan Mehmet Ergen; “ Tiyatroların beşiği olan ülkemiz, ne yazık ki tiyatro konusunda oldukça hantal davranıyor.” diyor. Ne kadar haklı! Ne kadar güzel bir düşünce sörfünün dikkatini çekiyor! Ülkemizde, bizlerden önce yaşayan her gelişmiş uygarlığın onlarca tiyatrosu vardı.
Gelişmiş bir şehir düşünün ki tiyatrosu olmasın. Kütüphanesi olmasın. Müzeleri olmasın. Spor alanları olmasın… Gelişmişliği araç sayısı ile kıyaslıyorsanız, asker gücü ile kıyaslıyorsanız; bir gün kas gücünün hangi alanda kullanıldığının garip ve mağdur iç çekişlerini yapar da ağlayanınız olmaz!
Şehri Tekirdağ’ımıza çok yakın olan Çanakkale Truva Antik Şehrine uzandığımızda ilk karşınıza çıkacak olan oluşum; Açıkhava tiyatrosudur. Yaşlı taşların şahit olduğu yaşamın içinden yükselen seslerin, davranışların korkusuzca dile getirildiği yer.
Biraz daha aşağıya Ege’nin içlerine doğru uzanacak olursak; Kuşadası Efes’e gelirsek; oradaki antik şehrin muhteşem tiyatrosunu da görürsünüz. Tiyatronun yanında, kütüphaneyi, Pazar alanlarını, genelevi de görürsünüz. Bu demek ki, insanoğlu, ihtiyaçları saygın ve aşina yollardan karşılandığı zamanlar; eğriden çok doğruya ulaşıyor. İnsanoğlu tatminsiz bedenini törpülemeyi sanat ile ilim ile spor ile yapmaya başladığı zamanlar; kahvehane müşterileri azalıyor…
Yolumuza devam edip güneye doğru iner Antalya Aspendos’a uğrarsak; tiyatronun mimari ile mühendislik ile buluşmasının insanüstü güzelliğini de bu tiyatroda görürsünüz. Tiyatro; uygarlıkların vazgeçilmez tercihi! Uygarlıkların yaşam iksiri! Uygarlıkların sevgiye, aşka, alkışa, çoksesliliğe giden yolculuğu…
Şehri Tekirdağ’ımızda da bir tiyatro sevdalısı, aşığı vardı. Onun beyaz saçlı, post bıyıklı bakışlarında; tiyatro kokusu, tozu, sanatı bulaşmış; gençler fark edildi. Şimdi o gençler kendi ateşlerini üflemek, büyütmek ile meşguller. Yılmaz İçöz ağabeyimizi de rahmet ile anıyor, ona tiyatro içtenliğinde siyasi olmayan ALKIŞLAR yolluyorum.
Tiyatro, ona gelen insana asla siyasi davranmaz. Beklentisi yoktur samimi bir alkıştan öte. Ve siz rahat koltuklarınıza yaslandığınızda, nedenleri, perspektif bakışlarla irdeleyip alkışlar yaptığınızda; tiyatro sizin kulağınıza bir şeyler fısıldamaya başlar. Argonun bittiğini, mizahın başladığını! Sahteciliğin bittiğini, gerçeğin başladığını söyler size. Ve siz, içinizdeki yükselen enerji ile zenginliği de algılamaya başlar; banka hesaplarının, yalıların zenginlik kıyaslaması olmadığını anlar ve ölümlü bedenin o an ki yaşam hakkına şükür edersiniz…
Çok yakın zamanda şehrimize gelen tiyatro oyununda, yine güldük, yine düşündük, yine siyasi olmayan gönül alkışları yaptık. Ve bu tiyatroda, çoğalan tiyatro seyircisi yanında, bizle tiyatroya destek veren dostlarımı da görmek beni mutlu etti.
Dünya Tiyatrolar Günü’nü bir vesile olarak görüp, tiyatroya yeni katılımcı ve yeni heyecan duyan dostlarım; Fatma hanıma, küçük Doğa Irmağa, Hidayet hanıma, Tülay hanıma, Huriye hanıma teşekkürü borç bilirim.
Onlara bir de küçük bir hatırlatmayı tiyatronun harika hoşgörüsü içinde yapmak isterim! Tiyatro, gülmeyi de ağlamayı da anımsatmalı! Tiyatro, ölümü de yaşamı da hatırlatmalı. Korkularımız, hüzünlerimiz onlardan kaçmakla değil; tam tersine bilginin, görgünün, öğrenimin peşini bırakmayıp tiyatro ile onlara el sallayıp; BİZ BURADAYIZ demek ile olur diye düşünürüm…
Dünya Tiyatrolar Günü, 1961 den bu yana kutlanıyor. İyi ki bu gün, hatırlatma ile yaşama dönüşme fırsatı buluyor. Bu günün yükselen anısına ünlü tiyatro yazarı, yönetmeni evrensel bir bildiri hazırlamış. Brezilyalı sanatçı Augusto Boal diyor ki;
“ Bütün insan topluluklarının yaşantısı gösterilerden oluşur… Bunlar tıpkı izlemeye gittiğiniz gösterilerdendir… Farkına varılmasa da, insan ilişkileri tiyatroya uygun biçimde yapılanır… Bizi var eden TİYATRODUR! Hepimiz sanatçıyız; tiyatro yaparak aslında apaçık olanı görmeyi öğreniyoruz, çoğunlukla bakmadığımız için göremediklerimizi, kanıksadıklarımızı keşfediyoruz. Tiyatro yaparak gündelik yaşam sahnemizi aydınlatıyoruz.”
Şimdi ben; ayağı kalkıyor ve ellerim acıdan uyuşup, sanatın heyecanını hissedene kadar alkışlıyorum; hayata olumlu, faydalı; sanatçı gözüyle bakan ve en amatör ruhla sanat yapan insanları…
Güven
ben de tiyatroya katkıda bulunan,gönül veren,emek veren,bizi düşündüren,bize hayattan mesajlar veren insanları ayakta alkışlıyorum..
YanıtlaSil"Tiyatro, ona gelen insana asla siyasi davranmaz. Beklentisi yoktur samimi bir alkıştan öte. Ve siz rahat koltuklarınıza yaslandığınızda, nedenleri, perspektif bakışlarla irdeleyip alkışlar yaptığınızda; tiyatro sizin kulağınıza bir şeyler fısıldamaya başlar. Argonun bittiğini, mizahın başladığını! Sahteciliğin bittiğini, gerçeğin başladığını söyler size. Ve siz, içinizdeki yükselen enerji ile zenginliği de algılamaya başlar; banka hesaplarının, yalıların zenginlik kıyaslaması olmadığını anlar ve ölümlü bedenin o an ki yaşam hakkına şükür edersiniz…"
YanıtlaSilSevgili Güven, işte işin özeti senin bu satırlarında... Harika bir anlatım ile sunmuşsun öncelikle tebrik ediyorum.
Tiyatro bambaşka bir dünya içine girdiğiniz anda ister seyirci olun ister oyuncu mutlaka baştanbaşa yenilendiğinizi hissediyorsunuz.
Ve tiyatro büyük bir emek ve nimettir. Tiyatroya gönül veren, emeğini bizlerle paylaşan herkesi ayakta alkışlıyorum.
Ben de senle alkış tutuyorum Güvenciğim inançla ve umutla !
YanıtlaSil