tag:blogger.com,1999:blog-63324285483410194112024-03-18T13:29:27.379+03:00GUVEN'IN YERİİyi ve kötü diye nitelemekten vazgeçtim! Az veya çok; kandırmacalarına ayak uyduramadım! Özgürlüğü,sınırsızlığın cahilliği olarak göremiyorum! Arayışım odur ki, milyarlık insanın milyonluk kültürlerine açım ben! Bulunduğum yeri sürekli eşeleyip bataklık yapmak yerine, ilerlediğim yerleri patikaya çevirip, insanlığıa doğru küçük adımlar atmanın heyecanını arayan bir gezginim ben.GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.comBlogger1741125tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-76653892114599628002024-03-18T09:54:00.001+03:002024-03-18T09:54:01.438+03:00ÇANAKKALE ZAFERİ: KUTLU OLSUN<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicA3f_e2n-p2_C0skYgijcspo4Rz3OfFgXClu_2najVLMVWwOgjWfjwy22EupOw_X_8B_08mBzTUnFvkEDxYYySk_tYn6hLPlFiSqSo7hVfy7U2NTNhJH3NqwUQZv3gsinPtYzAYlwOQoPIE87O1bUukuOLM_xA5eapXJPuAmnReJkpwrt7VsM8q00wsA/s1824/%C3%A7anakkale%20deniz%20sava%C5%9F%C4%B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1026" data-original-width="1824" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicA3f_e2n-p2_C0skYgijcspo4Rz3OfFgXClu_2najVLMVWwOgjWfjwy22EupOw_X_8B_08mBzTUnFvkEDxYYySk_tYn6hLPlFiSqSo7hVfy7U2NTNhJH3NqwUQZv3gsinPtYzAYlwOQoPIE87O1bUukuOLM_xA5eapXJPuAmnReJkpwrt7VsM8q00wsA/w400-h225/%C3%A7anakkale%20deniz%20sava%C5%9F%C4%B1.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">İNTERNET</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUV03px8P7xKx8dIrfwt4rij4jprYv889cFaTW5XSp-zBSTgt_4G0wBT6vCws9Rgw7mmGpcN-4Uk0hPELFygXrr57A06YkBvV6fUUmvxReGHxVYgAMPTBr63Mn8qFqLSt-dSb37ris62MnVr5wPUqk9ZgubgSsiKMKqbKcYcrfvcJe0OKcOx0TwydASWc/s810/%C3%87ANAKKALE%20GEL%C4%B0BOLU%20SAVA%C5%9EI.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="458" data-original-width="810" height="226" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUV03px8P7xKx8dIrfwt4rij4jprYv889cFaTW5XSp-zBSTgt_4G0wBT6vCws9Rgw7mmGpcN-4Uk0hPELFygXrr57A06YkBvV6fUUmvxReGHxVYgAMPTBr63Mn8qFqLSt-dSb37ris62MnVr5wPUqk9ZgubgSsiKMKqbKcYcrfvcJe0OKcOx0TwydASWc/w400-h226/%C3%87ANAKKALE%20GEL%C4%B0BOLU%20SAVA%C5%9EI.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">İNTERNET</div><p></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> ÇANAKKALE ZAFERİ
KUTLU OLSUN</span><o:p></o:p></span></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Tarih
bilimi; yaşamın ve yaşam kültürünün, millet olma bilincinin tam da kendisidir.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bir milletin destansı zaferleri hiçbir
paranın,ticari ve siyasi düşüncenin satın alamayacağı,taşıyamayacağı kadar
güçlü ve eşsizdir…Neden derseniz; çünkü, milletin tamamına aittir.Milletimizin
tamamını temsil eden şehitlerimizin kanları o diyarlarda; VATAN ve MİLLET için
aktı; hiç eksiksiz ve hiçbir şüpheleri olmadan; öleceklerini bilerek şehit
oldular…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bu milletin, yaşadığı ülkenin; </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">doğusuna, batısına, güneyine ve kuzeyine laf
ederken çok iyi düşünülmesi gerekir! Bu vatanın sahibi, bütün milletimizdir. Bu
yüzden, gelecek kuşaklarla bağ kurmak, millet bilincini yitirmemek için zaferleri,
şehitleri anarken bin dereden su getiren bir felsefe, duyarlılık ve tarihsel
bilinçle yapmalıyız…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Sadece Çanakkale Deniz Zaferi, bir yerde
binlerce yıl önceki Truva Savaşı’nın karşılığı, ödeşmesi, susmuş ve susturulmuş
ruhlara bir yudum dua, bir kucak nefes gibidir.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Neden mi? 18 Mart 1915 günü saat 11.30’da
İtilaf Devletleri gemileri, başta İngiltere ve Fransız gemileri ölüm kusmaya,
bu aziz toprakları ateşle kavurmaya başladıklarında, toplarını ilk ateşleyen
savaş gemisinin adı; Agamemnon’dur! Yani, Yunanlılar ile Truvalılar arasında
yapılan savaşa orduları götüren, Truva kentini ve Truvalıları on yıl uğraştan
sonra yakıp yıkan Miken Kralı…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Agamemnun ismini taşıyan İngiliz zırhlısı da,
Çanakkale’ye, topraklarımıza ilk saldıran, toplarını ilk önce ateşleyen olarak,
tarihe bir gönderme yapmaktan başka bir şey yapmıyor. Bir yerde Türkleri
Truvalıların devamı gibi görüp; “ Sizlerin de sonu öyle olacak; yanıp,
yıkılacak, yok olacaksınız!” manasını taşımıyor mu?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Savaşın üzerinden 108 yıl geçmiş olsa da,
İngiltere’nin durduğu yer, bizlere bakışı ne kadar değişip değişmediğini,
bugünün değerleriyle anlamaya çalışmalıyız. Güçsüz hale düşecek bir ülke,108
yıl önce işgal etmek için on binlerce insanın ölmesine acımayan, ilk fırsatta
bizleri bu topraklardan kovma ve bu kadim toprakları ele geçirmek isteyen
fırsatçılarla dopdolu…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Tarih bilimi, diplomasi, felsefe ve edebi
sanatla iyi mayalanır ise tıpkı Mustafa Kemal Atatürk’ün 1918 yılında
İstanbul’u işgal etmiş, kendi bayraklarını çekmiş İngiliz, Fransız zırhlılarını
görünce söylediği sözün gerçek duruşuna dönüşür;</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">“ Geldikleri gibi giderler” sözü, laf olsun
diye söylenmiş bir söz değil, tarihi çok iyi bilen, okumuş ve okuyan, büyük
savaşlarından muhteşem dersler, dip notlar çıkartmış bir dehanın seslenişi,
bütün zamanlara bu topraklarda yaşayan millete en değerli mirasıdır.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Geldikleri gibi gittiler; hem de iki kez… Ama
yine geldiler… Değişen, dönüşen dünyada, geçmişimize baktığımızda sayamayacak
kadar destansı zaferleri olan bir milletin ferdi olarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün
Kurtuluş Destanı, Savaşı’ndan sonra hemen ekonomik savaşı ele alması,
ekonomiyle birlikte kültürel savaşı başlatması ne anlam taşıyor; biraz
düşünmelidir…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Ne kadar güçlü olursak olalım, ekonomiyi,
kültürel yaşamı, tarihi bilmiyorsak, eninde sonunda erimeye, kaybolmaya, başka
milletlerin tarihlerini savunmaya, anlatmaya mecbur kalırız…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Çanakkale ve Gelibolu destanlarına kan,
yürek, gözyaşı akıtan bütün kahramanlarımızı, şehitlerimizi ve onların şefkat dolu,
ekmek kokulu analarını anıyor, kutluyorum…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 18.6667px;"><b><span style="color: #f4cccc;">Güven SERİN </span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p></div><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><p></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-26316857533076844782024-03-16T09:51:00.008+03:002024-03-16T09:51:35.571+03:00ÇARESİZ BAKIŞLAR<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiQcNm_OgyDpC4vVzn5CueQnaLbcDlCMJjPbmls_dT7deVZ0TC23ibJGyEKk5DC93sJSboJybrk5pyeedZ8rt_RKUTjlVO27PjTj83mo9HR_wu0xE0PPHEhq5HHBPBJNHpHvdYIXayDRA0pEPQSunTVcmC3o3k0nFj-O6tlYSDIdOUY-KLE7FMLm7Nd94/s600/%C3%87ARES%C4%B0Z%20BAKI%C5%9ELAR.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiQcNm_OgyDpC4vVzn5CueQnaLbcDlCMJjPbmls_dT7deVZ0TC23ibJGyEKk5DC93sJSboJybrk5pyeedZ8rt_RKUTjlVO27PjTj83mo9HR_wu0xE0PPHEhq5HHBPBJNHpHvdYIXayDRA0pEPQSunTVcmC3o3k0nFj-O6tlYSDIdOUY-KLE7FMLm7Nd94/w400-h400/%C3%87ARES%C4%B0Z%20BAKI%C5%9ELAR.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">İNTERNET</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> ÇARESİZ BAKIŞLAR</span><o:p></o:p></span></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Eski insanlar kendi alışkanlıkları,
gelenekleri dışında bir olay duyunca hemencecik:</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;">—Bakalım daha neler göreceğiz?
Başımıza taş yağacak; bozuldu bu insanlar… Gibi haykırışlar içinde acıklı
ifadeler kullanırlardı. O eski insancıklar şimdiki sosyal medyadan, paylaşılan
fotoğraf, video çalışmalarından haberleri olsa kendi zamanlarının yaşam
biçimlerine nasıl bakarlardı acaba?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Görünen o ki, antik zamanlarda bile insanlar
birbirinden şikâyetçi olurdu. Kimini kınar, kimini dışlarlar ve her zaman
nesiller arası çatışmalar içinde herkes hep geçmişin avuntusuyla kendi ahlaki
masumiyetini yaratır, destansı bir anlatım doğardı. Sanki geçmiş hep masum, hep
dupduru…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Öyle bir şey olması düşünülemez; her dönüşüm,
çağ kendi zorluklarıyla birlikte inanılmaz seçeneklerini de insanlığın önüne
serer; mecburdur…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Sosyal dünya tam manasıyla sosyolojik
devrimlerin içinde yüzüyor. Neredeyse sınırsız paylaşımlar… Hiçbir zaman
giremeyeceğimiz bir mekânın içine kadar giriyorsunuz. Nasıl mı; artık kendisini
ifade etmek isteyen insanların merakı, zaafları veya zenginliklerinin hünerleri
neyse öyle… Fotoğraflarla, videolarla, canlı capcanlı paylaşımlarla bir den bir
başka şehirdeki, ülkedeki olayları an ve an izleme, değerlendirme ve yorumlama
şansını yakalıyorsunuz. Teknolojinin zaferi bir yerde susmuş insanlığın,
kendini saklamak, gizlemek yerine bir şekilde ifade etme çılgınlığına kadar
ulaşacağı bellidir.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Ne olursa olsun, hiçbir gelişme, yerli veya
yersiz davranışlar laf olsun diye, birden ortaya çıkmazlar. Hepsinin sosyolojik,
psikolojik, ekonomik sebepleri olduğu kaçınılmaz bir gerçektir…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Geçen yıl izlediğim, sosyal dünyada takip
ettiğim bir kadının hastane odasında, hasta yatağında, bir yerde ölüm döşeğinde
yatan eşinin fotoğraflara yansıyan son halini hiç unutamadım.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Üç gün sonra da eşinin ölüm haberini paylaştı
aynı arkadaş. Üç gün önceki fotoğraftaki adamın bakışları zaten “Ben öldüm” diyordu.
Boşluğa, upuzun ve anlamsız, ruhunu çoktan sonsuza yollamış boş bir kelebeğin boş
kozası duruşu gibiydi; kupkuru…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Ne bir eleştiri, ne bir kara mizah gözüyle
bakıyorum bu olaya. Kendini ifade etmek isteyen, hüznünü, ölümün son hallerini
veya yaşamın çığlıklarını göstermek, duyurmak, paylaşmak isteyen içinden ne
geçiyorsa yapsın…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Hemencecik teraziyi çıkartıp; ahlak bekçiliği,
sosyoloji profesörlüğü rolüne soyunma yetkisini kendimde görmüyorum. Bildiğim
bir şey var; değişim kaçınılmazdır. Evrim, bizleri uzayın derinlerine göç
etmeye hazırladığı, insan denen üst canlının merak kavramı, denemeden yok olmayacağı,
dönüşümün de bu tür denemelerden geçeceğine inanıyorum.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Her gelişme, en cıvık olanlar, en şamatacılar,
en ciddi duruşlar dahi; eninde sonunda evirilmeye, canlı yaşamın minicik parçalarını
ayrılıp bir başka bütünün peşinde koşmaya mecburdur; yaşamın ta kendisidir bu
tür mecburiyetler. Alışkanlıkları, korkunç kara yargıları bırakmayı becerdiğimiz
an; komik, yanlış dediğimiz şeyler de kendi anlamlarıyla gün yüzüne çıkıyor…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bir yerde anlama, yorumlama ve yepyeni
kavramlarla iç içe dönüşüm neşesi, huzuru yaşıyoruz…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 18.6667px;"><b><span style="color: #f4cccc;">Güven SERİN </span></b></span></p></div><p><br /></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-7481181210094353292024-03-15T09:20:00.008+03:002024-03-15T09:20:47.490+03:00MALKARA GÖZSÜZLÜ RECEP USTA'NIN FARKI<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyWOmrfomYT9Xvno59-kE-ug4UwL8txkTENhDUX14LVI37z73_at7qikB2-ZD8fzqqMCsOL02L6hoz6nRVbzpuRxz-Aa8lnoJnTu8pRUkbJfVMX_3de857NuIQyCP8jUuMSC5OvutBqHFtY_51CY49Q4oKR973DUpyvXE9ud3fG_kxcWPB31JROcg9U5Q/s800/G%C3%96ZS%C3%9CZ%202.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="433" data-original-width="800" height="216" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyWOmrfomYT9Xvno59-kE-ug4UwL8txkTENhDUX14LVI37z73_at7qikB2-ZD8fzqqMCsOL02L6hoz6nRVbzpuRxz-Aa8lnoJnTu8pRUkbJfVMX_3de857NuIQyCP8jUuMSC5OvutBqHFtY_51CY49Q4oKR973DUpyvXE9ud3fG_kxcWPB31JROcg9U5Q/w400-h216/G%C3%96ZS%C3%9CZ%202.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">İnternet</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> MALKARA GÖZSÜZLÜ RECEP USTA’NIN FARKI</span><o:p></o:p></span></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Gelişmiş, ileri ülkeler bizlerden birkaç
veya beş on adım önde koşuyorsalar, dünyanın gidişatını ilgilendiren kararlarda
beş on ülke karar verici ve güç gösterisi içindeyseler, hepsinin ekonomik gücü
ve kültürel bilinci ileri seviyededir.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Gezmeyen, görmeyen, iyi eğitim vermeyen,
kısacası eğitimi istikrarlı ve gelişen dünyaya göre planlamayan, görgü ve
kültürü beslemeyen ulusların göçlerden başka; eriyen köy ve kentlere bakan
insanların çaresizliğinden başka bir şey gelmiyor ellerinden…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Malkara Gözsüz Köyü veya hiçbir zaman
sindiremeyeceğim Mahallesi, önü açıldığı, yardımların istikrarlı ve planlı bir
şekilde yapılması halinde gelişmiş ülkelerin bilincine sahip; çalışkan insanlarla,
işçi ve ustalarla dopdolu…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Malkara Gözsüz aslında ülkemizin binlerce, on
binlerce yerin temsilcisi gibi; tarımın, hayvancılığın merkezi olup, markaları
tıpkı diğer Malkara peynir markaları gibi uluslar arası sahaya çıkabilecek,
onların kalitesiyle boy ölçüşebilecek yerlerimizin en başında geliyor.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Gözsüz evlatlarından birisiyle; Sağlamtaş
pazarından dönerken, Müstecep köy-mahalle kahvehanesinde tanıştığım Recep
Usta-Recep Akbulut’tan söz edeceğim sizlere.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Üreten, düşündüren ve çevresinde sevilen bir
insandan; Recep Usta’nın sadece çalışmaya, üretmeye değil, kadim kültürümüzün,
kadim insanları gibi kazanırken başkalarını da düşünen, ürettiğinden gönülden
paylaşan felsefeyi anlatmaya çalışacağım…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Sağlamtaş yolculuğu sırasında çay ve sohbet
amaçlı durduğumuz Müstecep köy, mahallemizde kahve önünde oturan bir kişi vardı.
Bize “Hoş geldin” selamı verdikten sonra kahveye, emanet mekânına geçerken; “
Size birer çay ikram edeyim” diyerek gözden kayboldu.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Getirdiği çayların tazeliği, demlenmiş hali,
tıpkı Müstecep insanı gibiydi; gönüllü ve bereketli… Kısa sohbet ve nereden
açıldıysa konumuz taze peynire kadar uzandı. Eskiden annemin yaptığı taze
peynirlerden söz ederken, kahveye emanet olarak bakan Müstecepli arkadaş; “
Peynir alacaksanız, bakın araç tam karşıda. Sahibi namaza gitti. İster taze beyaz,
eski peynir; muhakkak alın” deyince, sıradan bir öneri gibi duymazlıktan
geldim.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Ticari açıdan, alış veriş yönlerinden o kadar
çok yorulmuşuz, o kadar çok şüpheci hale gelmişiz ki, ön yargılarımız da bizle
beraber büyümüş ve olgunlaşmış…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Masaya birisi daha geldi. Sonradan öğrendik ki,
gelen peynirlerin sahibi Recep Usta, Recep Akbulut’muş… Sohbet, aracındaki
peynirlerinden daha değerli… Güngörmüş insanlar, insanlığın öncüsü olmayı hak ediyorlar.
Özellikle sohbetin içinde sıklıkla geçen otoriter bir baba, Recep Ustayı daha 12
yaşında ticari dünyanın çırağı olmaya, adanmış bir nefer gibi yola çıkmış…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Babanın otoriterliğinden her söz edişinde
aynı zamanda; “ Babam çok efendi bir insan!” dikkatini çekip, sanki özenle
seçtiği sözcüklerde, baba ve annesine bir toz taneciği dahi konmamasını
istemiyor…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Recep Usta ile içilen çayların sayısı,
sohbetin içeriği ve derinliği dostluğa yakışır seviyeye geldi. Sağlamtaş
pazarından dönüyormuş. Peynirlerinin büyük çoğunu satmış. Onun dile getirdiği
gibi; “ Yok satıyoruz be kardeşim! Yetiştiremiyoruz.”</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Müstecepli bir kadın, önceden verdikleri
siparişi almak için geldi. Ben de peynir aracının yanına gittim. Kadın
tereyağlarını aldı. Daha başka var mı, diye sorunca, mümkün olmadığını, hele
tereyağı hiç yetişmediğini-yetmediğini anlattı. Derken, sağdan soldan gelenler,
Recep Akbulut’a saygıyla selam verip, birer, ikişer, hatta üçer kalıp beyaz peynir,
kaşar alıp, sadece alış veriş değil, özledikleri, sevdikleri insanla sohbette
etmek istiyor ve ediyorlar.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bu arada her sattığı üründen bana da bir
parça veriyor. Öyle böyle değil, tatmam için verdiği kocaman peynir parçaları
resmen bir öğün olacak derece karnımı doyurdu.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Recep Usta’nın üretim sahasına 12 yaşında
çıkmış olduğunu bir kenara bırakmadan şu ifadeleri söylemek isterim! Üretme yolculuğu,
çıraklık, zorluk, sabırla, inançla başlarsa, şimdi olduğu gibi; Recep Usta Gözsüz’ün,
Malkara’nın, Tekirdağ’ın, Trakya’nın, Türkiye’nin onuru olabilecek derece kadim
kültürlerdeki gibi,otuz yaşından sonra yakaladığı bolluğu,bereketi diğer
insanlarla gönülden paylaşıyor; anılarıyla,kazandıklarıyla hiçbir ayrım
yapmadan…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bölgemizin ve ülkemizin en önemli sorunu
olan; köylerin, mahallelerin göçü, eriyip bitmesi, bu mutlu karşılaşmaya gölge
düşüren tek şey. Hayvancılık bitiyor, ölüyor ama büyük atılımlar, tersine
çevirecek planlamalar ne yazık ki ufukta görünmüyor. Örneğin, Gözsüz
Köyü-Mahallesi için ihalesi dahi yapılan GÖLET, söz verildiği gibi bir türlü
başlanmayan yatırımlarımızdan birisi. Malkara Gözsüz’e gölet yapılsaydı, su
gelseydi ne olurdu, diye araştırınca; “Çok şey olurdu! Belki de göç verme
tersine döner, hayvancılığımız azalmaz, artardı.” Sözleri karşısında içim burkuldu…
Üreten köylerimiz ve onlara yapılacak yatırımlar öncelikli olmalı. Başımıza
bela olan plansız ve bizlerin sonunu getirecek göçler durdurulmak adına, bir
yerden başlanmalıdır; acilen…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><b><span style="color: #f4cccc;"> Güven SERİN </span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><br /></p></div><p><br /></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-43223710178272462542024-03-11T09:53:00.001+03:002024-03-11T09:53:02.360+03:00ZAFERİN RENGİ<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibrpPEAAsUJHeW466ShjyVQIPuIH7hbnyw4NdUpq01MRHGIP4_7puL25nAe48fKhlE9tRBo0fE3U5zMJJV61F9Ty-Ay-N_kbPf_iDsArBw1yzCGPemomLVr-0-O9ETZv5qbjt2qmPi6o2zRrvEdc0Q8_C9IMiSzTy2V8habZqQNQAehGPGVfduLBa2ARo/s686/ZAFER%C4%B0N%20RENG%C4%B0.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="386" data-original-width="686" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibrpPEAAsUJHeW466ShjyVQIPuIH7hbnyw4NdUpq01MRHGIP4_7puL25nAe48fKhlE9tRBo0fE3U5zMJJV61F9Ty-Ay-N_kbPf_iDsArBw1yzCGPemomLVr-0-O9ETZv5qbjt2qmPi6o2zRrvEdc0Q8_C9IMiSzTy2V8habZqQNQAehGPGVfduLBa2ARo/w400-h225/ZAFER%C4%B0N%20RENG%C4%B0.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">İNTERNET</div><p></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> ZAFERİN RENGİ</span><o:p></o:p></span></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Sinemalarda 16 Şubat tarihinde gösterime
giren film: Zaferin Rengi, Abdullah Oğuz imzasını taşıyor.1918–1923 yıllarını,
işgal edilmiş bir milletin sadece topraklarını, vatanını değil, ezilen, küçümsenen,
onurunu da nasıl savunacağını ve savunduğunu anlatıyor…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bu filme sadece Fenerbahçe taraftarı olarak gider,
sonsuz bir mutluluk duyarsanız da haklısınız derim. Övünmek, onur duymak,
nesillerden nesle aktırılan sportif zekânın, inancın ve sevginin karşılığını savunmak,
göstermek sosyolojinin, psikolojinin onaylayacağı davranış biçimi değil midir?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Filmi izleyenler veya izlemeden yorumlayan,
film ve tarih görgüsü olmayanların yaptığı ve yapacağı ciddiyetten uzak
eleştirileri dikkate almayacağım. Bir film yapımcısı, iyi bir tarihçi eleştiri yaparsa,
başımın üzerine koyup anlamaya çalışacağım…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">6 Mart Çarşamba günü filmi izlemek için yola koyuldum.
Halk Günü uygulamaları yaptıkları için epey pahalı olan film ücretinin yarısını
verdikten sonra film saatini heyecan içinde bekledim.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bir kez daha uyarmalı ve hatırlatmalıyım!
Filmlere epey yüksek ücret vererek giren film seyircisi neredeyse 15–20 dakika reklâm
izliyor, dinliyor. Korkunç değil mi? Zorunlu bir film, sanat işkencesi değil
mi?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yine filme dönmek istiyorum. Bir Beşiktaşlı,
hatta doğuştan Beşiktaşlı olarak gündüz gösterimi olan filme; 4 numaralı salona
girdim. Bir tesadüf mü diyeceksiniz bilmem! Ayırttığım koltuk H–11.Benden başka
filmi izlemeye gelen kişi sayısı da 11. Aynı zamanda tarihimizin en önemli
bölümünü anlatan filmin epik tarafı, filmin en önemli bölümünü anlatan
Fenerbahçe futbol takımının sahadaki dizilişi, sarı lacivertli futbolcuların
sayısı da bilindiği gibi 11’di.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Kitapları istediğimiz kadar okuyalım; sanat
dallarının diğerleri devreye girmezse bir ulusun, tarihsel öneme çok büyük olan
dönemlerin en önemli parçaları eksik kalıyor. Diğer nesillere aktaramadığımız
tarih bilimi de sürekli yenilenen, dönüşen milletlerin gençliği için yok
hükmünde olacaktır.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Osmanlı, koca bir imparatorluğun yok oluş-bitiş
zamanları, İstanbul, Anadolu ve Trakya’nın işgal yılları ama aynı zamanda
Mustafa Kemal’in dehasının bir kez daha ortaya çıkması ve derin uykuya dalmış
bir milletin uyanış yılları başlamıştır.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">İşgal güçlerinin, dünyayı sömürmekten
bıkmayan İngilizlerin işgal ettiği İstanbul, kontrol altına aldığı Saltanat ve
Anadolu’ya giren Yunan askerleri, yaşanan ve yaşatılan bin bir türlü eziyetlerin,
her birinin bir film, tiyatro olabileceği gerçeğini hiçbir zaman unutmamalıyız.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Tarihimize ve başka milletlerin tarihlerine öfke,
kin duyarak değil, anlamaya çalışarak, anlaşılır olmayı öğrenebilir,
öğrendikçe, niçin başımız yere eğilip, niçin ezildiğimizi de gençliğimizle
birlikte kavrayabilir, diğer uluslar içinde gıpta edilecek bir ulus olmanın
yüce aklına, saygınlığına da sahip olabiliriz.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bu kadar zengin tarihi, özellikle edebiyata,
sinemaya, tiyatroya bu kadar çok ve tarihsel önemi olan konu bulunabilecek az
millet ve vatan vardır.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Abdullah Oğuz ve ekibi 1918–1923 döneminin az
duyulan, çok öne çıkmayan çok önemli bölümlerini mercek altına almışlar. Sinema
dili, teknolojisiyle bitmekte, ışığı ve soluğu sönmekte olan bir ulusun
lideriyle birlikte en önemli futbol kulüplerimizden birisi ola Fenerbahçe’nin
Kurtuluş mücadelesine futbol ayakları, ulusa adanmış genç yürekleri,
yöneticileriyle yaptıkları katkının önemini; hiç gocunmadan, sıkılmadan
ağlayarak anlayabilir ve anlatabiliriz…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bir toplum hep ağlayarak mı onur duyacak ve sevinecek?
Geçmişi bu kadar büyük kırılmalarla doluysa, Mustafa Kemal Atatürk’ün
başlattığı eğitim, öğretim, sanat, felsefe, tarih anlayışı izlediği yolda emin
adımlarla gitmiyor veya gidemiyorsa; geriye kalan şey, filmlere, destanlara,
tiyatrolara ağlamak…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Ağladığımız filmler, tiyatrolar belki de o
günün işgal altındaki ulusumuza, Fenerbahçe futbol takımının İngilizlerle
yaptığı maçların verdiği morali, sunduğu uyanış dokunuşunu alacağız; “Yeter”
diyeceğiz; bu kadar uyku ve</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;">kandırılmak; “ Yeter…” <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><b><span style="color: #ead1dc;"> Güven SERİN </span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><br /></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p></div><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><p></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-78756212004814740762024-03-08T09:49:00.004+03:002024-03-08T09:49:30.478+03:00KİBAR HANIMLARIN TEDAVİSİ<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiM88E6DTLhZ89eE1SVYw795XHl6vVGnkuSR5QgzQiAOKY1gBFPdrhNudHFyOf-xplGkCtfABgX6ruld6e1bWlvUjlqjduJyi8L6kUv1jCvySQsggL6KsXqyLrdNoKXwKiEe6dGwr2zKFpxMe-cN7wlchbtMSET3o3KcG1s5927fEQFk-OpOrUDrUlR9k0/s1000/K%C4%B0BAR%20HANIMLAR.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="800" data-original-width="1000" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiM88E6DTLhZ89eE1SVYw795XHl6vVGnkuSR5QgzQiAOKY1gBFPdrhNudHFyOf-xplGkCtfABgX6ruld6e1bWlvUjlqjduJyi8L6kUv1jCvySQsggL6KsXqyLrdNoKXwKiEe6dGwr2zKFpxMe-cN7wlchbtMSET3o3KcG1s5927fEQFk-OpOrUDrUlR9k0/w400-h320/K%C4%B0BAR%20HANIMLAR.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">İNTERNET</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> </span><span style="color: #d9d2e9;">KİBAR
HANIMLARIN TEDAVİSİ <o:p></o:p></span></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 14.0pt;"><span style="color: #d9d2e9;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>( Mikes Kelemen )</span><o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Ömrünün son yıllarını Tekirdağ’da geçirmiş
ve şehrimizde ölmüş Macar yazar Mikes Kelemen, sadece Tekirdağ’ın kültürel,
sosyal değerleriyle değil, o günün Osmanlı İmparatorluğu içindeki resmi,
kültürel, sosyal ilişkileri de önemli buluyor. Engin bilgi, görgü ve mizah
anlayışı içerisinde düşündüren, güldüren Türkiye Mektupları eseri sadece edebi
yaşam için değil Milli kültürümüz için de çok değerli bir eser.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Mikes Kelemen’in dili, duyarlılığı ve görüşleri
300 yıl öteye uzanmamızı sağlıyor. O günün Edirne şehrine, İstanbul’a ve
Tekirdağ folkloruna dokunmak, anlamak için bu eser başucu olabilecek, her
hayali mektup sürekli edebi serüveni, irdelenip bizleri başka düşüncelere,
araştırmalara yollayacak kadar güçlü ve temiz bir dille konuşuyor…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Macar yazarın sözünü ettiği kibar hanımlar,
ya Romanya, Macaristan, ya da bir süre yaşadıkları Fransa’da tanıma, izleme,
görüşme fırsatı verdiği hanımlardan olmalı. Bana soracaksanız; dünyadaki bütün
kibar hanımları da anlatıyor…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Genç yaşta evlenen zengin ve kibar
hanımların tutulmuş oldukları çiçek hastalığı sonucunda ve sonrası uygulanan
tedaviler nedeniyle, yüzlerinde siyah lekelerden söz ediyor. Bunun için bu
kibar hanımların döneminin en iyi doktorları tarafından, diğer hanımlardan
faklı ve pahalı tedaviler uygularmış!</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Kibar hanımlardan birisi hastalanınca etrafa
toplanan hekimler farklı farklı tedaviler önerirlermiş. Hekimler için bu
öneriler epey karlı bir işmiş… Böyle hekim önerilerinden birisi de, çiçek
hastalığına tutulmuş kibar hanımın yüzünün yaldızlanmasıymış! Bu iş nasıl
oluyor demeyin? Yaprak şeklinde olan altın yaldızları yüzlerine yapıştırılan
kibar hanımlar bir süre böyle kalırlarmış. Yaldız kaplı yüzlerin ardından bakarmış;
kibar ve korku dolu gözler…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yüze yapışık ve bir yere çıkamayan kibar
hanımların yüzlerindeki yaldızları kaldırmaya gelince bir başka kibar hanım acıları,
sıkıntıları çekiliyormuş. Yapışmış yaldızları kaldırmak ayrı marifetmiş.
Çeşitli sular, kuruyan, yüze sımsıkı yaldızları çıkarmaya çalışmak uğraştırıcı
olmanın yanında kibar hanımın canını çok yaktığı belli olsa da, kibarlık adına
bu işin de yapılması kaçınılmazmış…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Her şey bittikten sonra, çiçek hastalığı
tedavi edilecek diye yapılan bu uğraşlardan sonra yaldızların söküldüğü yerde
kalan siyahlıklar da kibar hanımın bir ömür taşıyacağı lekelerden birisiymiş…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Mikes Kelemen hayali mektubundaki sözünü
ettiği kibar hanım olayı ülkemize gelmiş olduğu ilk yıllarda; Yeniköy İstanbul
Aralık 1717 yılında yazılmış, üzerinden 300 yıldan fazla geçtiği halde edebi
dünyanın ölümsüzlüğünü anlama ve anlatma adına önünde saygı duyacağımız,
geçmişimize bir pencere aralamaktan öte bir kapı açtığını ifade etmek isterim.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Dönemin sadrazamının kendilerine çok iyi
davrandığını da sıkça notları arasına alan Mikes Kelemen, yiyecek içecek
yönünde karınlarının doyduğunu ama üstlerinin, başlarının döküldüğünü, giyecek
sorunları olduğunu da tarihe, şehrimizin simgeleri haline gelmiş olan Rakoczi
Müzesi ve bu müzeye ismini veren Macar Prens II. Ferenc Rakoczi’nin elinin sıkı
olduğunu da anlıyoruz.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Macar yazar, Prens Rakoczi’nin danışmanı,
kâtibi olan Mikes Kelemen aynı tarihlerdeki hayali mektubunda “ Efendimizin bir
huyu da var ki, istemeden bir şey vermez. Bu kadar yıldır hizmetindeyim, daha
bir kere bile bir şey istemiş değilim.” Saf gerçeğine, yaşadıkları sorunlara da
kendi yazı ve felsefesiyle tarihsel bir dokunuş bırakıyor…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Dilin kendi döneme dokunuşu, kara mizah ve
mizahın günlük olaylarla iç içe girmesi, bu edebi esere çok daha farklı tatlar
katıyor.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> <b><span style="color: #f4cccc;">Güven SERİN </span></b></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></span></p><br /><p></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-3814429767552065162024-03-04T09:48:00.000+03:002024-03-04T09:48:04.817+03:00ENEZ,HASKÖYLÜ SEPETÇİ<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgu6mBVhSBj3wSyEB0lvyiQpuTiwBSgrvB0BUeGLNVrU4LGp4He_wsWORhg8omrwRYWGefrGnvx6vlLDXJhxcSOHVoORPcyzID2sw48aeAk4MH1aP2pkJYuiDX6t6ZBiVuutdik74onHMFfUx43NyuRilGTzgqDhb1oWt6IiD1cHEhuXiBnx1pgAvt8_Ss/s4608/IMG_20240223_130127.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3456" data-original-width="4608" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgu6mBVhSBj3wSyEB0lvyiQpuTiwBSgrvB0BUeGLNVrU4LGp4He_wsWORhg8omrwRYWGefrGnvx6vlLDXJhxcSOHVoORPcyzID2sw48aeAk4MH1aP2pkJYuiDX6t6ZBiVuutdik74onHMFfUx43NyuRilGTzgqDhb1oWt6IiD1cHEhuXiBnx1pgAvt8_Ss/w400-h300/IMG_20240223_130127.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Kamera; Rahmi Bey</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> ENEZ, HASKÖY SEPETÇİSİ-KELETERCİSİ</span><o:p></o:p></span></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Sepetçilik nedir ne değildir diye bir
araştırma yapsanız; karşınıza, insanlık tarihi kadar eski bir sanat dalı
çıkacaktır. Eski Mısır, Afrika’ya, Babil, Sümer’e, belki de çok daha ötelere
uzanan marifetli insanların söğüt dallarını, el zanaatı ve sanatıyla insanlığın
önünde nazikçe boyun eğdirme öyküsü çıkacaktır…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Rahmi Muço ile çıkmış olduğumuz yolculuğun yönü,
ilk ence Enez istikameti olsa bile, içinden geçeceğimiz köylerde, özellikle kahvehanesi,
okulu olan büyük köylerde durmak; durup bakmak, dokunmak üzerineydi…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Sakin bir Tekirdağ günü, aracın hızı fazla
olmaktan öte yavaş denecek, etrafı seyretme, baharın kırlardaki eğlencesini
yakından gözleyip dokunmakla birlikte başlamış oldu. Rahmi Muço’nun kullandığı
araç harici, bizi sürekli geçenlerin çok acelesi olmalıydı. Araç trafiği, araç
kullanma kültürümüz, hatta kaderimiz; “ Acele” ile yoğrulmuş, mühürlenmiş
olmalı…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">O yüzden, bitmeyen araç kazaları, dinmeyen
gözyaşları ve içinden gelip geçilen bir sürü öyküsü, sanatı ve zanaatı olan
yeri anlamadan, anılar denizine katmadan geçen, bir yerde sürüklenen yaşamlar…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">İlk durağımız Enez Hasköy İlkokul ve Ortaokul
yanı oldu. Çocuklar bahçedeydi. Baharın neşesinden hiçbir farkı olmayan, bütün
yerleşim yerlerinin devamı, geleceği olan çocuk seslerini duymayı o kadar
özlemişim ki, bir hayal âlemi, bir masal ortasına düşmüş gibi oldum. Trakya’da,
Anadolu’da yüz köyü gezsek, belki üçünde okul bulacağımız, okulun dışında yine yitik,
sessiz sokaklar, viran, çökmüş binalar göreceğimiz yerler çığ gibi büyüdü…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Hasköy İlkokul ve Ortaokulu da taşımalı
eğitimin merkezinde. Civar köylerden gelen öğrenciler olmasa Hasköy, okulunun
kendi öğrencisi beş kişiymiş…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Kent merkezlerine hücum borusu çaldığından beri,
dikkat ederseniz kentli olmaktan çok öte, köylü olmanın yüksek değerleri, kıt
halleri aranır, özlenir oldu! Ama çok geç, çok dramatik bir son…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Hasköy’ün merkezine gitmek için köyün sokaklarına,
minaresi görünen cami yönüne yol aldık. Meydanda bir cami, birkaç kahvehane,
gayet bakımlı boş meydanda da sepetçi kamyonu duruyordu. Söğüt dallarından
yapılmış sepetler, nerede olursa olsun bana geçmişi hatırlatıyor. Taş, ahşap kültürünün,
antik şehirlerin anlattığı, anlatamadığı düşleri, öyküleri…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Genç görünüşlü sepet satıcısı küçük oğluyla
müşteri bekliyordu. Müşterisi azalan ama diğer köylere göre biraz daha büyük
olan bu yerde nafakasını aramaya gelmişti. Sepetçinin eşi, sepetçi kadın mahalle,
sokak aralarına girmiş, kim bilir kaç saat gezintiden sonra yorgun bir halde
Hasköy meydanına, eşi sepetçi adamın yanına geldi.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Hasköylü bir adam; sonradan isminin Ekrem
Uysal olduğunu öğrendiğim bahçe işiyle uğraşan: - Sepetlerin fiyatı kaç para?
Deyince sepetçi: - 150 TL cevabını verdi.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Hasköylü cebinden çıkarttığı parayı; 110
TL’yi sepetçiye göstererek, bütün param bu diyerek, bildik alışveriş
kurnazlığını yaptı. Müşterisi az olan, artık değerleri bilinmeyen sepetçi,
günü, hiç olmazsa günün nafakasını kaçırmamak için kendi ördükleri, kendi
ürettikleri sepeti satış değerinin 40 TL altında tereddütsüz verdi.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Hasköylü Ekrem Uysal ile kısa bir sohbetten
sonra elimi omzuna atarak, eve gidecek Hasköylüyü, kahvehaneye çay ve sohbete
davet ettim. Sepetçi gibi tereddütsüz kabul etti. Aldığı sepeti ne yapacağını sordum.
Ben ıspanak ekiyorum, pazarlara çıkarmak için satacağım ıspanakları sepete
dolduruyorum cevabını verdi. Yanımıza yaklaşan bir başka Hasköylü, sepetlere
bakarak: - Buna ne dersiniz; sepet mi keleter mi?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Keleter sözcüğünü duyar duymaz sanki bin yıllık
uykudan uyandım! Neredeyse kırk yıldır duymadığım bir kavramdı keleter! Elbette
o büyük sepetin yaşadığım, doğduğum yerdeki ismi; keleter di! Üreten yerlerde
bağımız kopunca, kavramlarla, öykülerle, üretimle, binlerce yılda oluşan sanat
ve zanaat dallarıyla da kopan bağların iç çekişini derinden hissettim.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Tüketen toplumların acı sonu böyle olacağı bellidir.
Önce köy okullarımızı, sonra köy sağlık ocaklarımızı, derken köylerde yaşayan
gençleri ve onlarla birlikte çocukları yitirdik…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Aklımızca zamana uymak böyle bir şeydi…
Nereye gidiyorsa öncü olan,arkadan gelenler de bunu büyük marifetmiş gibi
izleyerek,kendilerini güya işkenceden,zorluklardan kurtarıp rahata,huzura
taşıdılar…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Çaylar içildi, oturduğumuz kahvehane içindeki
elli altmış yıllık ve büyük özenle biriktirilmiş Hasköy insanlarının
fotoğrafları incelendi. Kısmen öyküleri dinlendi. Veda niyetine değil, tekrar
görüşmek dileğiyle diyerek; Büyükevren, Yenice, Enez’e doğru meşe ormanları ve korulukları
izleye izleye yola</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;">koyulduk…<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 18.6667px;"><b><span style="color: #f4cccc;">Güven SERİN </span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p></div><p><br /></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-78296316995086889192024-02-28T11:31:00.003+03:002024-02-28T11:31:23.210+03:00DOĞAN SEYFİ ATLI HENÜZ YOLUN BAŞINDAYDI<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJSItX-ybcIi-sZHTz_25Eo4gCqxAXStgoZI7dx76cwLe-3tNd3_RermeZLoY5nUVkcZ8TskIC0-XCJvRm6jvhbfBcznr6UlydBauLIWFMVlO21hJJLt6iSR8JVuNFLpD9fghw_HmhOZD-HRQN-tX1plohj2tLjLF3YtS8ZBPp6b6girU1sodIwNnHDR8/s1080/DOGAN%20SEYF%C4%B0%20ATLI.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1080" data-original-width="1080" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJSItX-ybcIi-sZHTz_25Eo4gCqxAXStgoZI7dx76cwLe-3tNd3_RermeZLoY5nUVkcZ8TskIC0-XCJvRm6jvhbfBcznr6UlydBauLIWFMVlO21hJJLt6iSR8JVuNFLpD9fghw_HmhOZD-HRQN-tX1plohj2tLjLF3YtS8ZBPp6b6girU1sodIwNnHDR8/w400-h400/DOGAN%20SEYF%C4%B0%20ATLI.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">İNTERNET</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;">DOĞAN SEYFİ ATLI, HENÜZ YOLUN BAŞINDAYDI</span><o:p></o:p></span></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Doğan Seyfi Atlı kimdir derseniz:
-Söylenecek çok sözümüz var, derim… Günümüzden 23 yıl önce sadece sporseverler,
ailesi, akrabaları, arkadaşları değil tüm ülkeyi yasa boğan genç ölümün, geride
bıraktığı efendiliğin, sporcu karakterinin de ismi; Doğan Seyfi Atlı’dır…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">18 numaralı formaya yeni kavuşmuş, Ege
diyarının Denizli Birinci Lig Takımı Denizli Spor’a henüz tat vermeye başlamış,
gollerini sıraladığı, Beşiktaş ve diğer büyük takımların transfer listesine
aldığı zamanlarda 21 yaşında yaşama veda eden genç yeteneğin adıdır; Doğan
Seyfi Atlı…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> 1980 yılı Tekirdağ doğumlu olsa da, </span><span style="font-size: 18.6667px;">Edirne'nin</span><span style="font-size: 14pt;"> İpsala İlçesi, Yeni Karpuzlu Beldesi’nin öz evladının adıdır; Doğan
Seyfi Atlı… Kaderi babasıyla aynı yazılmış olmanın destansı acılarını yaşatan,
yaşayan, geride dupduru güzellik, hüzün, enerji bırakan bir genç insan…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Babası, Doğan Seyfi Atlı 5 yaşındayken trafik
kazasında ölüyor. Ya kendisi? Babasının ölümünden 16 yıl sonra Aydın yollarında
trafik kazasıyla sone eren bir yaşam, yetenek; sadece Yeni Karpuzlu, sadece
Denizli şehrini değil, ülkemizin şehirlerini de henüz silinmemiş yaşlara,
yaslara boğan, öyküsü yarım kalmış bir kardeşimiz…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Doğan Seyfi Atlı’nın ismi birçok spor
tesisine verildi.23 Şubat 2024 günü gezisi, son duraklarımızdan çay için
durduğumuz yerin ismi de Doğan Seyfi Atlı’dır. Çaylarımızı getiren garson da
Doğan Seyfi Atlı yaşlarına yakın olmalıydı. Güler yüzü, enerjik bakışıyla kısa
sohbetimizden sonra mekânın ismini bir kez de ondan dinledim. Birkaç yüz metre
ötede ise Yeni Karpuzlu Mezarlığı ve o mezarlıkta yatan: Her daim 21 yaşında
hatırlanacak bir insan; Doğan Seyfi Atlı edebi sessizliğe gömülmüştü.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Hep söylenir, hatırlatılır ya, gerçek ölüm
artık seni bir kişinin dahi hatırlayamadığı, anmadığı zaman olur, diye… Bu tür sözler,
inançlar belki de insanın özleme, yitirilmiş olan canlara yaktığı bir destanın başlangıcı,
icadı bir teselli gibi görünse de, milyonlarca, milyarlarca insanın olduğu gezegenimizde,
herkes-her insan Doğan Seyfi Atlı gibi yıllar sonra anılmaz; anılamaz…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Samimiyet, sevgiyle, sportif zekâ ve gönül
bağlarıyla anılan isimleri sanat eserlerine benzetiyorum. Edebi klasik eserler;
öykülerini tüm dünya bilmek, öğrenmek ister. Ve öğrenilince, unutmamak,
nesilden nesle aktarmayı gönüllülük, taptaze bir samimiyet içinde yapar; o ismi
ölü değil, dipdiri tutarlar…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Doğan Seyfi Atlı’nın büyüdüğü, amatör
heyecan içinde top koşturduğu Yeni Karpuzlu, tıpkı Doğan Seyfi Atlı gibi, yeni doğmuş,
yepyeni atılımlar yapıyor. Bakımlı evleri, sokakları, her zaman yaşam-hareket
olan çarşısı, o gün içerisinde geçtiğimiz, gördüğümüz birçok köy ve beldeden çok
öndeydi.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bir yere bağı, o yeri sevme biçimine sevdası
olanlar bırakıp gitmek yerine yaşayıp yaşatmayı tercih ediyorlar. Doğan Seyfi
Atlı da öyle; Yeni Karpuzlu’nun, Keşan Anafartalar Spor’un, Edirne ve Denizli
Spor’un varlıklarına, onun isminden çok önceki var oluşlarına ayrı, sportif bir
heyecan, genç bir coşku katıyor…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yeni Karpuzlu beldesinden, çocukluk arkadaşlarımın,
sohbetlerimin olduğu diyarlardan </span><st1:metricconverter productid="3 km" style="font-size: 14pt;" w:st="on">3
km</st1:metricconverter><span style="font-size: 14pt;"> doğuya geldiğimde karşıma çıkan yer bir başka anıların,
izlerin, acı ve mutlulukların olduğu Paşaköy oldu…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Viran, buruk, küskün bir halde; birçok yere bakmamak,
görmemek için korkaklığa sığınarak geçip gittik; Frişka rüzgârının Tekirdağ’dan
geçip gitmesi, şiirlere karışması gibi…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Doğan Seyfi Atlı için yıllar ve yıllar sonra
bir yazı kaleme alırken, doğa 23 kez kendini yenilemiş, gezegenimiz 23 kez
yıldızının etrafında dönmüş, milyarlarca km yol almıştı.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Nice Doğan Seyfi Atlılar; disiplinli,
enerjisi ve sportif yeteneği yüksek çocuklar doğdu ve doğacak... Bu yazıyı
kaleme alırken, hiç konuşmadığım, yakından görmediğim Doğan Seyfi Atlı’yı ona yakın,
onunla bir gönül bağı kurmuş bir insan hassasiyeti, duyguları içinde yazdım.
Duygularım, oldukça derin oldu. Yaşama tat katan nice genç ölümleri de
düşününce daha da diplere inmeden edemedim…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><b><span style="color: #f4cccc;"> Güven SERİN </span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><br /></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p></div><p><br /></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-9174711987487985482024-02-27T10:14:00.003+03:002024-02-27T10:14:29.338+03:00GALA GÖLÜ MİLLİ PARKI FLAMİNGOLARI DANS EDİYOR<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-JKjOjr6h2RvKRqgufs1kOOUwiume_R2UKMhbWEviJJMv0W13bBmidAwzAsO0T7UNEZdYK7eF-BR4jOXXM8_DYK-RUwuW0Je1b9QnsT0hF5zLLvsNDOr7ns8ukK9cbh6asuZQGsgXpH2xmL90OiYa8HX3xXb13DmIF9fxysLFAdXQwXbQRrfUJHwwdeg/s1200/Flamingolar%202.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="746" data-original-width="1200" height="249" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-JKjOjr6h2RvKRqgufs1kOOUwiume_R2UKMhbWEviJJMv0W13bBmidAwzAsO0T7UNEZdYK7eF-BR4jOXXM8_DYK-RUwuW0Je1b9QnsT0hF5zLLvsNDOr7ns8ukK9cbh6asuZQGsgXpH2xmL90OiYa8HX3xXb13DmIF9fxysLFAdXQwXbQRrfUJHwwdeg/w400-h249/Flamingolar%202.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqGvdLMJAQS6Y_a15PjOPZ4l3Za4PuhYfMnWL-4xLLvQqlmowFDCcRymo83Oc3UuNAdR2jSnHw8y9n3s5JarbVoh-SOGy8xAouBsArFlyrj2kPW95MNtbZmVOyVY8DE5fl4bjdT88aPP-2CV4LNdkTwyVwYodZdicKEirsn2ct8jbPemShqVMjv97EFe8/s4608/IMG_20240223_161224.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3456" data-original-width="4608" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqGvdLMJAQS6Y_a15PjOPZ4l3Za4PuhYfMnWL-4xLLvQqlmowFDCcRymo83Oc3UuNAdR2jSnHw8y9n3s5JarbVoh-SOGy8xAouBsArFlyrj2kPW95MNtbZmVOyVY8DE5fl4bjdT88aPP-2CV4LNdkTwyVwYodZdicKEirsn2ct8jbPemShqVMjv97EFe8/w400-h300/IMG_20240223_161224.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> GALA GÖLÜ FLAMİNGOLARI DANS EDİYOR</span><o:p></o:p></span></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yüzlerce, binlerce Flamingo, Edirne, İpsala,
Karpuzlu, Enez bölgesi Meriç Deltası içerisinde bulunan Gala Gölü Milli Parkı
olan, 6090 hektarlık alanı kaplayan, bölgeye toplanmışlar. Ülkemiz için çok
önemli Milli Parklar içerisinde olan ve her geçen gün canlı yaşamı, turizm için
önemi daha da artacak doğal alanlarımızdan birisini her yıl olduğu gibi bu
yılda ziyaret ettik.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Gelişen uygarlıklar hızla yapaylığın
pençesinden kurtulmak için Milli Parkların yanında doğal yaşamı; besleyecek,
koruyacak, yaşatacak alanları şehir, kasaba merkezlerine kadar; insanla,
uygarlıklarla barış içinde olması için ciddi çalışmalar, koruma ve yaşatma
önlemleri alıyorlar.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Gala Gölü Milli Parkı henüz yirmi yıllık bir geçmişe
sahip olsa da, hızla kuruyan, çoraklaşan dünyamız ve bu dünyada bizlerden
milyonlarca yıl önce var olmuş kuşlar, böcekler, balıklar tıpkı insan gibi sulak,
bataklık alanlara muhtaçtır.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Gala Gölü Milli Parkı tam da kuşlar, diğer
canlılar için; bir cennet… Açıklanan rakamları değerlendirip ortalamasını
aldığımda sadece Gala Gölü Milli Parkı içinde yüzlerce canlı yaşıyor. Kimisi,
Milli Park’ın yerlisi, kimileri de göçmen canlılar olup, tam da kış aylarının
sona ermeye yakın, baharın başlamasına az kala birçok göçmen kuş sürüler
halinde sulak alanlarına, sazlıklarına kavuşmuşlar…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yakın gelecekte buranın sembol canlıları
haline gelmekle kalmayıp, başrol oyuncusu olacak kuşlardan birisi Flamingolardır.
Bize sürpriz yapan, diğer geliş zamanlarımızda görmediğimiz Flamingoların dansı,
ahengi, birlikte hareketleri saatlerce görülmeye, izlenmeye değer… Sürüler
halinde göç eden, çok özel sulak, bataklık alanlarda yaşama, beslenme imkânı
bulan Flamingolar artık Gala Gölü Milli Parkı’nın başrol oyuncuları…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Buraya
ait diğer göçmen kuşları da yok sayamayız! Küçük Orman Kartalı, Ak Kuyruklu Kartal,
Kızıl Şahin, Kerkenez, Küçük Karabatak, Tepeli Pelikan, Saz Delicesi, Kaşıkçı,
Kılıç Gaga, Gri Balıkçıl, Büyük Beyaz Balıkçıl ve daha yüzlerce kuş, böcek,
canlı türü Gala Gölü Milli Park sakinleridir.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Şehirlere yığılan insanlar, insanlık
yolculuğuna devam edecekse, etmek istiyorsa, tıpkı gelişmiş ülkelerin yaptığı
gibi; DOĞA ANA’yı çok ama çok iyi anlamak ve onur rıza olmadan hiçbir şeyi
yapmayı anayasası olarak kabul etmek zorunda.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Gala Gölü Milli Parkı, Milli Parka bakan
tepeler üzerinde gelen misafirlere, doğa meraklıları için yapılan seyir alanı,
kuş gözlemeye gönül vermiş insanlar için bulunmaz ve çok nadide yerlerden
birisidir.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Biraz ötede Balkanlardan doğan ve Ege’ye sessizce,
Flamingoların tam tersi, usulca süzülen Meriç dupduru ve kadim bir geçmişten
sonsuza akıyor. Enez tam bir rüya kasabası! Kalesi, tarihsel geçmişi, henüz gün
yüzüne çıkmamış öyküleriyle; sadece arkeologları beklemiyor! Sosyologları da,
yazar, şair, yönetmen ve her şeyden önce Paris’e, Roma’ya, Berlin’e, Londra’ya
gitme merakını nazikçe bir kenara bırakan veya ekonomik gücü çok sınırlı
aileleri de bekliyor.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Özellikle seyir tepesi olarak altyapısı
tamamlanan sadece gözlem yeri değil, ailelerin çocukları, akrabaları,
komşularıyla harika bir gün, tükenen sonlu ömürlere çok güzel bir anı bırakacakları,
piknik yapacakları ve daima serin rüzgârıyla, Flamingolar gibi dans bile
edecekleri bir yerdir.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Rahmi Bey ile gün sonuna doğru ilerlerken,
çocukluğumun gözleriyle baktım; uçsuz bucaksız Enez, Karpuzlu, Paşaköy, İpsala topraklarına.
Her yer su kanallarıyla, yaşamın kendisiyle kuşatılmış. Balkanlar yine kendi
gizemli halleri; silueti içinde kırk, yüz, bin yıl önceki duruşu içindeydiler.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Gala Gölü Milli Parkı sayesinde bir yörenin coşkusu,
misafiri-turizmi çok daha fazla artacağı bellidir. Sorun, bu büyük mucizeleri,
yaşam alanlarını doğal yaşamlara zarar vermeden iç ve dış turizmle
buluşturabilmek…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bir gün, sürekli ilaçla alınan mahsuller;
çeltik-pirinç bitecek bu diyarlarda. Ama doğal yaşam, doğru yönetilirse;
turizm; belki de boşalan köy ve kasabalarımızı geri getirecek…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Su kanallarının, çeltik tarlalarının ve Gala
Gölü Milli Parkı Flamingo, Kuğu, Sığırcık ve Ak Kuyruklu Kartalların diyarından
ayrılırken biz; halen dans eden Flamingoları son bir kez selamlayıp, buraya
getirdikleri tat, tuz, renk, görsel şölen için minnettarlığımı da çocukluk
anıları gibi orada, tertemiz tepelere, ovalara bırakıverdim…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bizim türkülerimiz, şarkılarımız bizleri anlattı.
Hüzünlerimizi, sevinçlerimizi, kahramanlıklarımızı… Flamingoların dansı da, bu
dansı ortaya çıkartan milletlerin öykülerini; hırsı, özgürlüğü, mutsuzluğu,
acıları anlatıyormuş…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">İnsan denen canlı, doğaya bakarak, doğadan esin
alarak ne çok şeyler icat etti. Belki de, kanayan vicdanlar, can yakan kaba
ellerin bedenleri daha fazla doğaya çıkmalı ki, henüz vakit varken, yaşamın
içinde hiç de lüks olmayan muhteşem eserleri görme fırsatını yakalasınlar…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><b><span style="color: #f4cccc;"> Güven SERİN </span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><br /></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p></div><p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><p></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-68082876915212524732024-02-20T11:31:00.003+03:002024-02-20T11:31:56.989+03:00BİLMEYE CESARET ET<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkbfBjRdRDV-nPQy90Ch2w_p2oolWkxM-tqeJadXtsSMOhAGc1a2Bt9YA9wKGG0LuJ7AkRsdYD18fHc2hHXmQdxAuNgjJBA2_FS17zlAghW9Zsa3nEsXDwid5tA2v5hstDexh8ZfTzFWKQwLBtebZsTd7RW-ixjGu38AOqzlhx9iRifz6sGbMJENcXOJM/s450/Descartes.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="355" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkbfBjRdRDV-nPQy90Ch2w_p2oolWkxM-tqeJadXtsSMOhAGc1a2Bt9YA9wKGG0LuJ7AkRsdYD18fHc2hHXmQdxAuNgjJBA2_FS17zlAghW9Zsa3nEsXDwid5tA2v5hstDexh8ZfTzFWKQwLBtebZsTd7RW-ixjGu38AOqzlhx9iRifz6sGbMJENcXOJM/w315-h400/Descartes.jpg" width="315" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">İNTERNET</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> BİLMEYE CESARET ET<o:p></o:p></span></span></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"><span style="color: #d9d2e9;"> ( Bene Vixit,
bene Quit Latuit-Saklanarak Yaşayan İyi Yaşamıştır )</span></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bilmenin düşünceyi çağıracağını bilen Descartes,
o meşhur sözü haykıracaktır; kâinatın işiten insanlarına; “ Düşünüyorum, o
halde varım.” Descartes, bilginin, öğrenmenin, matematiğin şanlı öğretilerinden
hiçbir zaman vazgeçemeyecek, ölene kadar özgürlüğü ve aklın yolunu savunacaktır…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bilmeye cesaret eden, aynı zamanda düşünen,
sorgulayan insanların pek rahat edemediğini, özellikle güç-otorite sahipleri
tarafından sevilmediğini biliyor, görüyor, duyuyoruz. Öyleyse bu işi nasıl
yapacağız?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Felsefeci Murat Erşen’in Descartes
incelemesi ve sunuş yazısında Virgilius’tan verdiği örnek söz; “ Bene vixit,
bene quit latuit “ Türkçe karşılığı;</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;">“ Saklanarak yaşayan iyi
yaşamıştır!” düşüncesi, Descartes’in “Bilmeye cesaret et” ve özgürlükçü anlayışı,
çalışmalarıyla ters düşüyor görünse de yaşamda kalıp daha fazla üretmek için de
kaçınılmaz bir tercih, buluş, yöntemdir diye ifade etmeden kendimi alamıyorum…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Düşüncelerimizi, üretimlerimizi korurken, can
ve canlarımızı, bir kez gelmiş olduğumuz dünyada insancıl huzurumuzu da koruyabilmek,
bütün kötülüklere, olumsuzluklara, haksızlık ve adaletsizliklere rağmen üretme çabası,
faydaya, değişim ve dönüşüme çaba göstermek da ayrıcalıklı bir tercih, başarı
öyküsü değil midir?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Görevleri başında çalışırken, yazı yaşamı,
gazete köşesi yazılarımla dikkat çektiğim, uyarıp yazılar yazdığım şehir
sorunlarında yeterince ilgi göstermeyen yöneticilere içten içe hep alınmış,
kırılmışım... Emekli olduktan sonraki özgür düşünceleri, özgürlük alanları genişleyince,
bizlerden daha fazla duyarlılık içinde olmalarını daha iyi anlıyor ve değerlendiriyorum.
Nedeni sadece korkmak, yani “ Korkaklık” değildir… Hepsinin aileleri ve yaşamda
kalmak için para kazanmaya ihtiyaçları var…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bu sabah haberlerde gazeteci Tolga Şardan’ın
gözaltına alındığını duyunca, haber sunucusu “ Sırayla sesini duyurmaya çalışan
bütün gazeteciler içeriye girecek gibi görünüyor. Gücü, otoriteyi
destekleyenler hariç” demesi, insanın, insanlık yolculuğu içinde canını acıtıp,
ruhunu burkuyor olsa bile, düşünce insanı için mücadele, canlı olan insanın
içinde taşıdığı inanç gibi hep vardır; var olacak…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">2500 yıllık döneme çok kısaca ve belli
hatlarıyla baktığımızda çok önemli düşünce insanları ya yargılanıp hapse atılmışlar,
ya da yakılmışlar, idam edilmişlerdir.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Görünen o ki, gücü kontrol eden, otoritenin
başında olanlar “Bilmeye cesaret et “düşüncesini ve Descartes felsefesini sevemeyecek,
benimsemeyecek, hoşlanmayacaklardır… Çünkü aynı Descartes “ De te fabula
narrutur” yani “ Anlatılan senin hikâyendir.” Derken, düşünceden, bilgiden,
bilmeden uzak insanı da bilmeye-öğrenmeye, sorgulamaya çağırır…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Kimin başına bir dert, bir adaletsizlik
gelirse gelsin aslında bu insanın hikâyesidir. Eninde sonunda uzaktan izlediğimiz,
kimi üzülüp, kimi yalancıktan kıvrandığımız ve bazen de sessi, tenha yerlerde
yeri göğü inleterek uzak kaldığımız bütün insanlık hikâyeleri, aynı zamanda
bizim öz öykülerimiz; başka bir şey değildir…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Düşünen, bilmeye cesaret eden insanın edebi,
felsefi zenginlikle kucaklaşması aynı zamanda kızgınlıklarını, nefretlerini da tanımlayıp,
öldürme değil yaşatmak üzerine muhteşem keşifler yapacağı bellidir. Kızdırmak,
can sıkmak yerine umut vermek, her daim coşkuyu canlı tutmak, apayrı hüner,
yaşam becerisidir; düşünen sorgulayan insan için…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Roger Bacon; İngiliz filozof ve bilim insanı
otorite ile çatışan düşünceleri yüzünden 14 yıl hapse atılmıştır.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> Giordano Bruna; İtalyan filozof, rahip,
gökbilimci düşünceleri yüzünden görmediği eziyet kalmamıştır. Sekiz yıllık
hapis yaşamından sonra ölüm kararı kendisine bildirildiğinde şu ifadelerle
düşünce tarihine not bırakmış, adeta kazımıştır; <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;">“ Ölümümü bildirirken siz
benden daha çok korkuyorsunuz.” 17 Şubat 1600 de Bruna diri diri yakılmıştır.
Nerede? Avrupa’ya giden turistlerin hayran kaldığı Roma şehrinde… Daha onlarca,
yüzlercesi; ya bir tas zehir içirilerek, ya giyotin, ya da yakılarak; tarihin
saygın sayfalarında düşünce, bilme, üretme sanatıyla yolları, kesişecek
olanları bekliyor olacaktır…<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Düşüncesi yüzünden öldürülenler, hapse
atılanlar tam da Descartes’in anlatmaya çalıştığı gibi hepsi “ Bizim hikâyemizdir”
duysak da duymasak da, ya körlüğün, gafletin içinde upuzun ve çok besili yaşar
keyif çatarız, ya da faziletin kısa yolculuğunda bir başka uzun dönemin şanlı
anıları içinde anılırız…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 18.6667px;"><b><span style="color: #f4cccc;">Güven SERİN </span></b></span></p></div><p><br /></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-7308728632024024892024-02-16T10:42:00.007+03:002024-02-16T10:42:43.277+03:00BİZ GÖÇEBELER<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbxqPqLHAb7JRDIMHdFXVYl7d_cebMEJA0GpPjrgvOb4zyqS-ro0A170923f1pyjnXMHHp-vocfaeA02IAIcviXfi7okfJ3AwVeaMJco-dNmxPr1WFI8-9W1W1yG936mOUlhoDu30wlPS_7LI7LxEmAjghkDHVICR1ZT5qCvfZPRA0ATMF-HoNkweAwkY/s582/G%C3%B6%C3%A7ebe%20T%C3%BCrkler.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="389" data-original-width="582" height="268" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbxqPqLHAb7JRDIMHdFXVYl7d_cebMEJA0GpPjrgvOb4zyqS-ro0A170923f1pyjnXMHHp-vocfaeA02IAIcviXfi7okfJ3AwVeaMJco-dNmxPr1WFI8-9W1W1yG936mOUlhoDu30wlPS_7LI7LxEmAjghkDHVICR1ZT5qCvfZPRA0ATMF-HoNkweAwkY/w400-h268/G%C3%B6%C3%A7ebe%20T%C3%BCrkler.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">İnternet</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> </span><span style="color: #d9d2e9;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>BİZ
GÖÇEBELER<o:p></o:p></span></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 14.0pt;"><span style="color: #d9d2e9;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>(
Bir Millet Büyükse, Kendini Tanımakla Daha Büyük Olur) </span><o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Biz göçebeler neden kendi ülkemizi
zenginleştirmek için değil de, büyük gayretlerle zengin olmuş memleketlere sığınma,
kaçma rüyaları peşinde koşarız? Kendi özümüze yabancı düştüğümüz gibi, bin
yıldır yaşadığımız Anadolu uygarlıklarına da yabancıyız; yüz yıllardan bu yana…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bir bakıyorsunuz filanca uygarlığın antik
şehirlerini İngiliz, Alman Arkeologlar kazıyor. Ve bu arkeolojik eserlerin en
güzellerini ülkelerine taşımışlar-çalmışlar. İşin bir başka garibi, sürekli
bağırıp çağırdığımız, kötü bellediğimiz ülkelere evlatlarımızı yollayıp; “
Kendini kurtar” diyerek, bir başka göçebe kahramanlığı yapmayı doğru buluyoruz!</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bulunduğumuz memlekete, yaşadığımız bu kadim
topraklara göçebe bakışları yüzünden, en önemli antik zenginliklerimiz gelişmiş
ülkelerin müzelerinde sergilenip, milyonlarca insanı kendisine çekiyor.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Vasili Yan’ın Çifte Boynuzu İskender tarihsel
romanında geçen bir söz hayli ilgimi çekti. Göçebeler üzerine bir görüşü,
yüzlerce, binlerce yıl öteden bugüne; düşündürerek aktarıyordu;</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;">“ Göçebe hiçbir şeyi hemen söylemez.
Onun sözü, stepteki patika gibi kıvrımlıdır ve yolda gördüğü her şeyi anlatmak
için onun uzaklardan başlaması gerekir.”</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Tam da burada tarih bilimi, edebiyat,
arkeoloji bilimini hatırlatmak istiyorum. Güya, göçebelikten yıllar önce vazgeçmiş,
Kurtuluş Savaşı ile birlikte “Gidecek başka hiçbir yerimiz yok! Burası bizim öz
vatanımızdır!” haykırışını; kanla, canla, fikir ve dehayla vermişiz! Öyleyse;
niçin öncü ülkeler arasında değiliz? Neden bu topraklarda yüzyıllarca yaşamış,
büyük uygarlıklar kurmuş değerlerin en hakiki anlatıcısı, aktarıcısı,
savunucusu bizler olmayalım?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Örneğin vatan dediğimiz bu toprakların
üzerinde bizlerden çok önce yaşamış onlarca büyük uygarlıktan en önemlilerinden
birisi de Likya Uygarlığıdır. Büyük Kadeş Savaşı yapılırken, Likyalılar
Hititlerin yanında yer almışlar. Aynı Likyalılar bir başka büyük savaş; Truva
Savaşı sırasında ise Truvalıların yanında yer almışlardır. Belki de Anadolu’yu savunma,
sahiplenme aşkı böyle bir şey; tıpkı Çanakkale’yi, Büyük Meydan Savaşımız gibi
zamanları göğsümüz kabararak yaşıyoruz.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bütün bu gerçekler, tarihin bütün sayfalarına
yazılmış, insanlığın zihinlerine girmişse, biz bu değerli vatanın içinde en iyi
mimariyi, en iyi mühendisliği, en iyi edebi eserleri, filmleri, tiyatroları
niçin ilk önce kendi insanımız ve sonra insanlık için gün yüzüne çıkarmak için
büyük devrimleri yapmıyor; yapamıyoruz?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Ruhumuza işlemiş göçebelik, izin mi vermiyor?
Hep bir yerlere göçme, hep bir şeylerden korkma içgüdüsü mü engel oluyor?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yapacağımız en görkemli şey; Orta Asya
kültürünü ve yerli Anadolu kültürlerini kucaklamak. Onları anlamak. Mustafa
Kemal Atatürk; “ Bir millet büyükse, kendini tanımakla daha büyük olur” sözünü,
Anadolu’da gelmiş geçmiş bütün uygarlıklara sımsıkı, öz anamıza sarıldığımız
gibi sarılıp, onları tüm kalbimizle; bilimin, sanatın, edebiyatın yardımlarıyla
insanlığa göstermek ne yüce bir buluş olurdu…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Sanıyoruz ki sürekli gelişmiş bir ülkeye
gidip kendimizi kurtaracağız! Orada da hep göçebe, mülteci olarak görüleceğiz;
istediğimiz kadar onlara benzediğimizi, onları taklit ettiğimizi düşünelim. Biz
bu kadim toprakları boşalttıkça, gittiğimiz ülkelerin bilim insanları gelip
onlar buraları keşfedip sahiplenecektir…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Merakımız, kendi zengin kültürlerimiz ve
yaşadığımız yerlerin önemini kavrama becerisi, değerli halkımız tarafından
gönülden sahiplenirse, belki kayıp Orta Asya Kentleri ve onların içinde
yüzyıllar önce kurulmuş kütüphaneleri, Anadolu’da yüzyıllar önce 23 Likya
kentinin bir araya gelerek Demokratik Likya Birliği kurmuş olduğunu daha iyi anlar,
kadınların da bu demokrasi şöleninde yerleri olduğunu anlar, kafamızdaki bir
sürü paslı düşünce, dipdiri hale gelir…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Biz Anadolu:- Biz Orta Asya demenin erdemi,
sadece ve sadece tarih bilimiyle değil, felsefesiyle, edebiyatıyla, bildik
bütün folklorik değerlerini de anlama becerisiyle ciddi, saygın ve onurlu bir
değer kazanıp, belki de göçebeliğimize muazzam bir yerleşik düşünce şenliği de
getireceğiz; kim bilir…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p><b><span style="color: #f4cccc;">Güven SERİN </span></b></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><br /></p><br /><p></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-79902236955613928712024-02-15T10:59:00.003+03:002024-02-15T10:59:23.751+03:00DARBUKAYI ÇALAN ÇORBAYI İÇER<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_l1LKdvPVY5TDPbPI0f_EKvUihwb-EXWTsR1rCN2YH-jHIDuc50CzDt6wJaNltWU4Q3cM4BhVF9lB45aXKhP_Yiq7mHQs1LiCJcf_GZ7SXmm9M9TBhfzk6E-_3_2mIqVqxrk66tmrV27wP0Hq4Pdl81VA74NPquuNhFoUOEt9T7xh_ZZnlTeA07amXiI/s1381/Screenshot_2024-02-14-12-36-09.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1381" data-original-width="1080" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_l1LKdvPVY5TDPbPI0f_EKvUihwb-EXWTsR1rCN2YH-jHIDuc50CzDt6wJaNltWU4Q3cM4BhVF9lB45aXKhP_Yiq7mHQs1LiCJcf_GZ7SXmm9M9TBhfzk6E-_3_2mIqVqxrk66tmrV27wP0Hq4Pdl81VA74NPquuNhFoUOEt9T7xh_ZZnlTeA07amXiI/w313-h400/Screenshot_2024-02-14-12-36-09.png" width="313" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Kamera, Güven</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;">DARBUKAYI ÇALAN
ÇORBAYI İÇER</span><o:p></o:p></span></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Şehirlerin aşina yüzleri, toplumların
tadı-tuzu olan insanları vardır. Kimileri zanaatları, bazıları sanatları ve
bazıları da oldukları gibi davranıp, herkesi şaşırtan hünerli hareketleri ve
davranışlarıyla tanınır ve bilinirler…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Kent kültürü, bilinci olmayan yerlerin yüzü
soluk olur. Çıkınca çarşısına, meydanına, sahiline göremiyorsan tanıdık bir yüz,
duyamıyorsan melodik bir ses; hiçliğin içinde kaybolmuş gezegenlere, yıldızlara
dönmüş gibi yaşarsınız…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Tekirdağ’ın bildik, tanıdık ve şehir
insanları tarafından sevilen insanların bir bir yok olduğunu söylemek acı verse
de gerçek öyle…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yağmur yeni dinmiş, yağmur damlacıklarının
bazıları yere düşmemek için tutundukları saçaklardan, ağaç dallarından, demir
korkuluklarından şımarıkça, ışığın da yardımıyla yakaladıkları anın gösterisini
yapıyorlardı.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bld.Bşk.Şefik Gürsoy Üste Geçidi,ışık ve su
birikintileriyle fotoğraf sanatçılarını davet eder haldeydi.Su damlacıkları
oynaşırken geceye akan gün ile,yürüdüm geçtim yanlarından.Sahil,yaşamı
sevmek,hatta küsmüş kişileri bir kez daha düşünmeye; yaşamaya davet edecek
derece yağmurdan sonraki temizliğin kokusunu sunuyordu.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi tarafından
işletilen Tekirağaç Cafe boş bir masa, yüzümü dönüp selamladığım, deniz ve
martılar biraz ötede… Martılar gibi biraz şımarmak adına çay ile birlikte
elmalı bir soda söyledim, önce masanın silinmesini rica ettiğim çalışan
arkadaşa.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Eğer içindeyseniz zamanın, tutmuşsanız
yazının elinden sevgiyle, o da bırakmaz peşinizi. Dışarıda, sigara içenlerle
aramızda sadece bir cam var. Boşalan masaya genç bir çift geldi. Diğer çiftler
gibi herkes kendi işine; cep telefonlarına daldılar…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Sözünü ettiğim, kentlerin sazı-sözü, tadı ve
tuzu sayılan darbukacı göründü. Çalar gibi yapıp, kendi sessiz ritmini tutarak
dolanıyordu henüz dolmamış sahil sosyal alanlarında. Özellikle kadın ve
erkeklerin oturduğu masalara bir başka yaklaşıyor. Daha nazik ve daha sessizce…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bir etkinlikte, Fransız öğretmenlerin “Şiir
Komandoları” ismi adını verdikleri şiir şölenine şahitlik yapmış, hatta
etkinliğin merkezinde bulunmuştum.(Saint Joseph Fransız Lisesi Moda )</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Ellerindeki kamış borularla oturmuş olduğumuz
loş mekânda, kulağımıza kadar gelen şiirsel dil, kamış borular yardımıyla
farklı bir algı, sanat şöleni yaratıyordu.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Darbukacı da aynı yolu izliyor, hiç rahatsız
etmeden masada oturan kadın ve erkeğin kulaklarının dibine kadar sokuluyordu.
Yine öyle yaptı; tam da önümde yeni gelmiş genç kadın ve erkeğin kulaklarının
dibine kadar; şarkısıyla beraber adeta darbukası ile birlikte; melodileri ve
ritmi, mırıldanarak…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Müziğin, ritmin mırıltısını duyan erkek ve
kadın gülümsedi. Erkeğin morali iyi olmalıydı. Sese, yaklaşan darbukacı çalanı
bekler bir halde, hemen ceplerini yoklamaya başladı. Beden dili, bir cebinde 10
veya 20 TL çıkmasını ister haldeydi ama nafile, kot pantolonun hiçbir cebinde
bozukluk çıkmadı. İstemeyerek ama romantizmin ve darbukacının etkisi altında
kalmış bir halde, arka cebindeki cüzdanına uzandı. Büyükçe bir kâğıt parayı uzatırken,
darbukacının marifeti, gülümsemesi ve o işleri yaparken, benle göz göze gelip,
bana da selam vermesi; günün resmi, hareketin ve çalışmanın çorba ve kazanç
saatleriydi…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Darbukacı aynı yaklaşımı birkaç masaya daha yaptı.
Bu safer bir araya gelmiş erkek topluluğunu mutlu etti. Kimisi video çekti,
kimisi özçekim-selfi, gülüşerek, paylaşacakları anın üstün keyfine keyif katan
darbukacı ya onlar da büyükçe kâğıt parayı uzattılar. Bir değil birkaç çorba
parası kazanan darbukacının zamanı çok kıymetli olduğu için, derhal başka
denizlere yelken açtı. Ufukta sadece martılar ve bir başka denizden Boğaza
doğru ilerleyen gemilerin gölgeleri vardı…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><b><span style="color: #f4cccc;"> Güven SERİN </span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><br /></p></div><p><br /></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-48592529224149998472024-02-09T10:18:00.001+03:002024-02-09T10:18:11.199+03:00TAVLA KÜLTÜRÜ ve YEDİ UYUYANLAR EFSANESİ<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-wClzSiaLbCBweR3s-_grMjaOJ45GUA3s0p-3yovnwoq23JmRrho-8iDwPwg_vBfBC5vmUN7zhNTd5DKuuqSKF5rQtU1xyDHZ3ERWowj6GamvvUvTFN7GXlmzwD59et4FN8S306CATbz703cwfRNT8csNSKK1sAGeYMAKINQ4yEjaokLV1yOEko3wqpM/s1600/TEK%C4%B0RDA%C4%9E%20TALVA%20KUL%C3%9CB%C3%9C.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1600" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-wClzSiaLbCBweR3s-_grMjaOJ45GUA3s0p-3yovnwoq23JmRrho-8iDwPwg_vBfBC5vmUN7zhNTd5DKuuqSKF5rQtU1xyDHZ3ERWowj6GamvvUvTFN7GXlmzwD59et4FN8S306CATbz703cwfRNT8csNSKK1sAGeYMAKINQ4yEjaokLV1yOEko3wqpM/w400-h180/TEK%C4%B0RDA%C4%9E%20TALVA%20KUL%C3%9CB%C3%9C.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWvz_z22cp1HQE_epPzBi8dWrCyZOUmBDeF9p5TXn6Hj091HfsSSE10FLX1FyVAtKrMjTU6rPStP1w5UDKErXUahqpExb2uIQ5H9ITc5K1Nkfsmesk55AJYl79nZIneKmbeZk90GzX7EzZx9P_-tEwA4z72_9YJxlzgXl-7Tj3oq7DoPTWvF3V3lzl46E/s1600/TEK%C4%B0RDA%C4%9E%20TAVLA%20KUL%C3%9CB%C3%9C.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1600" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWvz_z22cp1HQE_epPzBi8dWrCyZOUmBDeF9p5TXn6Hj091HfsSSE10FLX1FyVAtKrMjTU6rPStP1w5UDKErXUahqpExb2uIQ5H9ITc5K1Nkfsmesk55AJYl79nZIneKmbeZk90GzX7EzZx9P_-tEwA4z72_9YJxlzgXl-7Tj3oq7DoPTWvF3V3lzl46E/w400-h180/TEK%C4%B0RDA%C4%9E%20TAVLA%20KUL%C3%9CB%C3%9C.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"><b> <span style="color: #d9d2e9;"> TAVLA KÜLTÜRÜ ve YEDİ UYUYANLAR EFSANESİ</span><o:p></o:p></b></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yavuz Mahallesi Yaşar Erkan Sokak, bugün çok
önemli bir mekâna ev sahipliği yapıyor: Tekirdağ Tavla Kulübü, fikri de,
kulübün kendisi de burada; mücadele, yenilik peşinde koşan bir zekâ: Bülent
YORULMAZ tarafından doğdu ve parıldamaya başladı.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">2021 yılında doğumu gerçekleşen Tavla Şöleni,
Tekirdağ Dedecik doğumlu İstanbul’da yaşayan iş insanı Osman Bulut desteği ve
ismiyle tarihsel yolculuğuna başlayalı sanki yüzyıllar olmuş…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Neden diyecek olursanız anlatayım. Bu mekâna
gitmeyeli neredeyse 1,5 yıl olmuştur. Yeteneğine inandığım Bülent Yorulmaz ve
tavla kültürü içinde olan insanların alacağı yolu aşağı yukarı biliyor, bilinen
yolculuklarını öyle veya böyle yapacaklarını garanti görüyordum.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Tavla Kulübü projesi başlangıcında olan dört
fikir yaşama geçmiş, yılda düzenlenen dört büyük turnuvayla saygınlığını
göstermişti.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Hora Feneri Bahar Şampiyonası, Ganos Dağı Yaz
Şampiyonası, Istıranca Dağı Sonbahar Şampiyonası ve Ergene Nehri Kış Şampiyonası
olarak başlayan Tavla Kulübü düşüncesi, felsefesiyle sadece eğlenmeye yönelik değil,
Trakya bölgemizin çok önemli doğal güzelliklerine ve aksayan yönlerine de
dikkat çekmeyi hedeflemiş, her daim doğanın, doğallığın ve sanatın da yanında
olmayı zihin defterine kaydetmiştir…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> Yaklaşık 1,5 yıl aradan sonra Bülent Yorulmaz
ve Tavla Kulübü dostlarına bir sürpriz yapmak amacıyla Yaşar Erkan Sokak
yolculuğumu başlattım. Tintinpınar Caddesi üzerinde bulunan kadim tanıdık
bakkal </span><span style="font-size: 18.6667px;">Cumhur'a</span><span style="font-size: 14pt;"> selam verdikten </span><st1:metricconverter productid="150 metre" style="font-size: 14pt;" w:st="on">150 metre</st1:metricconverter><span style="font-size: 14pt;"> sonra 19 numaralı yere; Tekirdağ
Tavla Kulübü mekânına geldim.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> İçerideki manzara, tavla kültürü, şenliği
adına muhteşemdi. Benim hiç bilmediğim, izlemediğim takımlar ligi kurulmuş ve
sahada dört tavla takımı; üçer kişiden on iki kişi mücadele veriyordu.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bülent Yorulmaz işinin başında, sadece bir
zihin olmaktan öte mekânın işçisi, bekçisi, yöneticisi konumunda samimi
duygularla karşılandım. Eski tanıdıklardan Ender ve Eser de oradaydı. Geriye
kalanların hiçbirisini tanımıyorum. Çoğunluğu genç, dinamik ve güler yüzlü
insanlardan oluşan yepyeni bir topluluktu.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bildiğim, aylardan beri uğramadığım mekânın
bahçe kısmına geçtim. Kendime ancak şu sözcüğü fısıldayabildim; “ Yabancı…” İşleyen,
dönüşen, sürekli yenilenen zihinlerin aldıkları yol, yakaladıkları başarı da
çok daha büyük oluyor.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yabancılık hissiyatı içinde düşünmeye, kritik
yapmaya bolca zamanım oldu. Güneşe uzak, ama henüz ölmemiş bahçe bitkileri yanı
başımda. Bülent’in ikram ettiğim melisa çayı tam kıvamında. Mola zamanı bahçeye
gelen tavla oyuncuları kendi aralarında verdikleri mücadeleyi, inanılmaz heyecanlar,
taktikler içinde anlatıyorlar. Neredeyse oyuncuların, Eser hariç hiçbirisini
tanımıyorum…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Tavla Kulübü ve Bülent’in 1,5 yıllık zaman
dilimindeki bu muhteşem değişim, dönüşüm karşısında hüzünlendim… Mekân ve
gelişmeler adına değil; kendimin klasik yaşamı adına…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Pandemi-Covid–19 esareti ve sonradan artan yaşam,
seyahat giderleri karşısında neredeyse üç yıldır atölye ve yazılarla baş başa,
hep aynı şeyi tekrarlayan olgun bir hüznün törenini,300 yıl uyumuş ve sonra
uyandıklarında etraflarındaki gelişmeler karşısında şaşkına dönmüş, Yedi
Uyuyanlar gibi bir efsaneye kadar uzandım…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Şehrimizin gelişimi için bu tür sivil atılımlar,
hareketler, sosyal ve kültürel kuruluşlara çok ama çok fazla ihtiyaç var.
Bülent Yorulmaz’ın zihin yapısı, harekete ve değişime aç olan karakteri
sessizliğe teslim olmuş, neredeyse hiçbir etkinliğe dâhil olmayan bir
mahallede, bir güneş gibi doğup şehrini gün gibi aydınlatmaya başlamış; kutluyorum,
alkışlıyorum…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><b><span style="color: #f4cccc;"> Güven SERİN </span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><br /></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p></div><p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><p></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-38250717366855072252024-02-08T09:54:00.001+03:002024-02-08T09:54:24.752+03:00DÖRT KÜHEYLAN ÇEKER ARABAMIZI<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6NGaR4rSSJK30Kcz3RLXfT_oUGppbLJh8NxkKIxwZNUpKV-q5zmY07SZJSMM5TkpIYAN6kBvCp-KxA-6EYfO_cttlpUk9tPxpyKT-UPB7CV_JOSlydinz5j6Svm-FEN0CVma5piTlprexD_yWzP6z4AWLONBWIC8qbwGpIA-8Po29OiZrCNfz9-OvMds/s750/BEDR%C4%B0%20RAHM%C4%B0%20EY%C3%9CBO%C4%9ELU.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="430" data-original-width="750" height="229" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6NGaR4rSSJK30Kcz3RLXfT_oUGppbLJh8NxkKIxwZNUpKV-q5zmY07SZJSMM5TkpIYAN6kBvCp-KxA-6EYfO_cttlpUk9tPxpyKT-UPB7CV_JOSlydinz5j6Svm-FEN0CVma5piTlprexD_yWzP6z4AWLONBWIC8qbwGpIA-8Po29OiZrCNfz9-OvMds/w400-h229/BEDR%C4%B0%20RAHM%C4%B0%20EY%C3%9CBO%C4%9ELU.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">İnternet</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhh5jdy-uv3JjpYvWgcgN_XkGumOwkOx5bk-7WCAV_7eTbkF9Po0uqbno_547fuJmXVnYNFiu3SjXtjeymSojqPqLAxHY9VoicK1IZlmeqGa62dmkUzO9nhUz2OCtuBdQSQ2iKR_X4RXjnVHXRRcr5Yj4mOK-M3Mb4iErGzvsqt49eQkPRA36cFAQWPnvI/s3264/23%20EK%C4%B0M%20DO%C4%9EU%C5%9E%20%C3%9CN%C4%B0VERS%C4%B0TES%C4%B0%20038.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2448" data-original-width="3264" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhh5jdy-uv3JjpYvWgcgN_XkGumOwkOx5bk-7WCAV_7eTbkF9Po0uqbno_547fuJmXVnYNFiu3SjXtjeymSojqPqLAxHY9VoicK1IZlmeqGa62dmkUzO9nhUz2OCtuBdQSQ2iKR_X4RXjnVHXRRcr5Yj4mOK-M3Mb4iErGzvsqt49eQkPRA36cFAQWPnvI/w400-h300/23%20EK%C4%B0M%20DO%C4%9EU%C5%9E%20%C3%9CN%C4%B0VERS%C4%B0TES%C4%B0%20038.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Kamera; Güven</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMcyaMpv1FauriFrcmxqhlSgSG0E3IRhrvf1vmlZntt73hNmPKfisKsNR4VSoA2V-38Q1oDfgyur2TdqmAFk83zPqPXeSLNcJ6L-4_RIcyyJMMbXXvn47MN39P2ADmG2z2hWC8gRSfHsrWXEtzr6Ds8qxNk4p0ELLkkSiXNYugLjAnOdYL5TVqJ84YDkQ/s3264/23%20EK%C4%B0M%20DO%C4%9EU%C5%9E%20%C3%9CN%C4%B0VERS%C4%B0TES%C4%B0%20019.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2448" data-original-width="3264" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMcyaMpv1FauriFrcmxqhlSgSG0E3IRhrvf1vmlZntt73hNmPKfisKsNR4VSoA2V-38Q1oDfgyur2TdqmAFk83zPqPXeSLNcJ6L-4_RIcyyJMMbXXvn47MN39P2ADmG2z2hWC8gRSfHsrWXEtzr6Ds8qxNk4p0ELLkkSiXNYugLjAnOdYL5TVqJ84YDkQ/w400-h300/23%20EK%C4%B0M%20DO%C4%9EU%C5%9E%20%C3%9CN%C4%B0VERS%C4%B0TES%C4%B0%20019.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Kamera; Güven</div><p></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> DÖRT KÜHEYLAN ÇEKER ARABAMIZI</span><o:p></o:p></span></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Çalışmamın başlığı sanki mitoloji dünyası,
çok ötelerden süzülüp de bugüne konmuş sözcük demeti gibi. Oysa bu sözün sahibi
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun kendisidir;</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;">“ Dört küheylan çeker
arabamızı: leke, çizgi, benek ve renk” resim sanatının özünü anlatmak ister.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun liseli yıllarda okul
müdürüyle yaşadığı sorunlar, neredeyse trajediyle son bulacakken, Bedri Rahmi
Eyüboğlu’nun “ Talihimi yenmek için ressam oldum” sözüyle, İstanbul’a geliş
öyküsünü ve yeniden dirilişini de özetler…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Dört küheylan, sanatın özü olma yarışında öne
çıkıyorlar. İbrahim Çallı, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Fikret Otyam ve Ahmet Selçuk
Özbek Kızılışık, bu çalışmamın içinde ve onlara kendimi çok yakın gören bir
insan hissiyatı içinde anlatacağım…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Hepsini, tek tek inceler, anlamaya çalışırsak
ortaya çıkan şey; yaşadıkları ülkeye, ait oldukları millete; sadece
sanatlarıyla bağlı kalmamışlar. Kurmuş oldukları bağ, ruhlarıyla da,
kalpleriyle de iç içe geçmiş ve öncü birer sanatçı-aydın olmanın yüksek
erdemleriyle tüm zamanlara ait yaşama onurunu kazanmışlardır.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yukarıda isimleri geçen isimler sadece
sanatçı olarak değerli olmaktan öte, insan yönleri, yaratıcı olmanın
alçak gönüllü duruşlarıyla da kalıcılık kürsüsünde dimdik duruş sergilerler.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">İbrahim Çallı Anadolu’dan gelen ilk ressam
olarak kabul ediliyor. Onun dönemine “ Çallı Kuşağı” deniliyor. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun
da ve daha onlarca ressamın da öğretmeni İbrahim Çallı’dır. Muhaliftir, sözünü
esirgemez.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Sanatçı duruşu, yetiştirdiği öğrencilerin
geride bıraktıkları binlerce eser ve en önemlisi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi,
Cumhuriyet ormanının ilk sanat ağacı gibi, öteden getirdiği tecrübe, deneyim ve
birikimleri, çok ötelere taşıma pırıltısı saçan bir yer…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yakından tanıdığım Ahmet Selçuk Özbek Kızılışık,Bedri
Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencisidir.Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
öğrencisi olmuş; öğrenme ile yenilenme tutkularını sanatın sezgisel ve yetenek
taraflarıyla bugüne ulaşmıştır. Sadece sınıflara, atölyelere-işliklere bağlı kalmamışlar,
daima dışarılara çıkmışlar ve çalışmalarının birçoğunu şehrin farklı mekânlarında
yapmışlardır.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bedri Rahmi Eyüboğlu kendi öğretmenleri
İbrahim Çallı, Nazmi Ziya Güran gibi, ışığa koşmuşlar, ışığın gölge ve renk
oyunlarını tüm kalbiyle kucaklayıp öğrencilerine sunmuşlardır.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Uzun süredir tanıdığım Ahmet Selçuk Özbek Kızılışık,
İstanbul Moda Saint-Joseph Fransız Lisesi sanat öğretmeliği görevinde, baştan
beri gönüllüydü. Tanıdığı diğer büyük ressamlardan; başta Bedri Rahmi
Eyüboğlu’ndan ne aldıysa, görüp öğrendiyse, kendi deneyim ve yaratıcılığını da
ekleyip vermeyi, gerektiği zaman sadece öğretilere sığınmayıp, yanlışa tepki
gösterip sorumluluk almayı başaran değerli bir öğretmen, sanatçı ve edebiyatçıdır
da…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Fikret
Otyam, hocaları İbrahim Çallı, sonra Bedri Rahmi Eyüboğlu’dan aldığı dersler,
öğretiler, kalp atışlarının tam manasıyla coşacağı, insani bir huzur arayacağı
Anadolu’ya açılacaktır yaşamı boyunca. Anadolu insanının dertlerini dinlemekten
öte çareler üreten ismin kahramanı olur. Güney Doğu Anadolu Bölgesi
kadınlarının kara gözlü resimleri, Kara Gözlü Kadınlar olarak öne çıkar…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Dikkat edersek Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi sadece bir okul olmaktan çok öte geçmiş, yaşamı anlamlı kılmak
için çabalayacak, her türlü imkânsızlığı üretken, barışçıl bir dille ortaya çıkartacak
filozofları da yetiştirmiştir.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Okul dediğimiz yerler, sadece kitap ve
sınıflardan ibaret olsaydı, belli kalıplara sıkışmış, belli mekânların dışına
çıkamamış insanlar, ışıkları-eserleri pek cansız olurdu. İbrahim Çallı’dan,
Bedri Rahmi Eyüboğlu, Fikret Otyam ve Ahmet Selçuk Özbek Kızılışık’a kadar
gelen zaman dilimi sadece 110 yıllık bir sürecin karşılığıdır.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bu değerlerin ortaya koydukları hünerler ise,
neredeyse sanat dallarının tamamına taşmış, diğer sanat dallarıyla buluşmuş,
bildik manada, hep halkın yanında, yakınında olma becerilerini üst seviyeye
çıkarmışlardır.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bugüne geldiğimizde Ahmet Selçuk Özbek
Kızılışık okulundan emekli olup, emekliliğin keyfini çıkartıyor diye
düşünebilirsiniz! Hayır! Her gün okula, öğrencilerine, sınıfına, atölyesine
gider gibi Moda kütüphanesine gidiyor. Belki de sanatını, tuvalden edebiyata
taşımak için ömrünün tamamını içine alan bir eseri yazıyor; çalışıyor,
düşünüyor, harmanlıyor…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 18.6667px;"><b><span style="color: #f4cccc;">Güven SERİN </span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p></div><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><p></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-63392210880058085782024-02-06T09:49:00.012+03:002024-02-06T09:49:59.698+03:006 ŞUBAT DEPREMLERİ ANISINA; ARŞİV: PUSLU MANZARALAR<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglkGBtJ8yLuYwLSj-s7JxVXAzFYkL0PaMhXAV0YQwhKeEpYeHiPFyzsogtTobHv5sqCb-cTs4BAdM4g3fkZDt63HX6NU14O9tTRbXuDXCdbzCDTFtGEj23JgLzJVKf9LQZR_PNe5xj81gGosunEclnAALv9jmsKHwvCporNuPxmkF8UIQMebbtF3YTKA8/s500/PUSLU%20MANZARALAR.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="212" data-original-width="500" height="170" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglkGBtJ8yLuYwLSj-s7JxVXAzFYkL0PaMhXAV0YQwhKeEpYeHiPFyzsogtTobHv5sqCb-cTs4BAdM4g3fkZDt63HX6NU14O9tTRbXuDXCdbzCDTFtGEj23JgLzJVKf9LQZR_PNe5xj81gGosunEclnAALv9jmsKHwvCporNuPxmkF8UIQMebbtF3YTKA8/w400-h170/PUSLU%20MANZARALAR.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">internet</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <b><span style="color: #d9d2e9;"> PUSLU MANZARALAR</span></b><o:p></o:p></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yüzleşmenin erdemidir sinema. Duymanın,
görmenin, dinlemenin ve hissetmenin yüceliğidir. Puslu bir kış günü tam da
Yaşar Kemal’in öldüğünü duyduğum an; kar yerine kasvet, hüzün yağarken…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Theo Angelopoulos’un Puslu Manzaralar filmini
izlemeye başladım. 1988 yılı yapımı, Avrupa En İyi Film ödülünü almış 1989
yılında. Theo sinema sanatıyla evrimin ona yüklediği insanlığı ortaya çıkartıp,
insanlığın zaaflarını, yanlış ve doğrularını anlatmaya çalışırken ben
esnaflığın bedelini realizme sarılarak, romantizmi reddediyordum.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Puslu Manzaraları sinema sanatına inanmışlar
var olduğu sürece hep yaşayacak. Ama Theo öldü… Tıpkı İnce Mehmet’in roman
sanatına inanmışların var olduğu sürece yaşayacağı gibi. Ama Yaşar Kemal öldü…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yaşlı bir kemancı çıkıyor sahneye. Nazikçe
selamlıyor küçük adamı. Gam teline dokunuyor notaların… Küçük çocuktan başka
kimse alkışlamıyor. Çocuk biliyor sanatın yaşama olan büyülü katkısını.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bir tiyatro oyuncusuna yine aynı çocuk
soruyor; sen ne iş yapıyorsun? İnsanları güldürüyorum ve ağlatıyorum. Ne
oynuyorsun? Rolümü! Diyor sanatçı; herkes kendi rolünü oynuyor güya! Yönetmeni,
seyirciyi, yazarı; asıl olan kendimizi fark etmeden oynanan bir rol…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Puslu bir gün! Sosyal Medya Yaşar Kemal’in
öldüğünü duyuruyor. Bir efsanenin ardından herkes telaş eder. Tutunmak ister
eteklerine. Nice el, dudak, göz, yürek uzanacak… Hâlbuki en iyi tutunma aracı
sanattır. İçselleştirir yaşamı. Yaşamın dünyevi ölümle son bulacağını anlamaya
çalışır. O ana kadar hazırlık içinde titiz bir sevda yaşar; yaşama dair ne
varsa sevişir tümüyle; insanca, insanlığın erdemiyle…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Abla ile erkek kardeşi hiç görmedikleri
babalarını arıyorlar. Hiç görmedikleri babalarını rüyalarında görüyorlar. Bir
efsaneyi, bilinmeyeni, gizemi ortaya çıkartıp dokunmak için. Duymak, dinlemek
belki de sarılmak için…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Daima yok olan aranır. Kaybolan, yitirilen çok
az bulunan şey nadidedir. Bu toprakların puslu manzarasından çok güneşi, açık
günü olduğu halde puslu manzaraların çığlıkları arasında televizyon ve
bilgisayara muhtaçlık içinde o kapıdan diğerine, o pencereden diğerine
çılgınlar gibi koşuyoruz; neleri kazanıp, neleri kaybettim düşüncesinden çok
uzak; biyolojik yapımıza, kırılgan, nazik varlığımıza güç katmak yerine
ciğerlerimize; yorgunluğu, bitkinliği, kırgınlığı doldurmakla meşgulüz…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Puslu Manzaraların yönetmeni Theo Angelopoulos
sinema sanatıyla adeta insanı donduruyor. Tabiatı öne çıkartıyor. Kar, yağmur,
rüzgâr, deniz, dağlar; insandan çok önce var olan; büyük karanlıktan, sessizlikten
ve sulardan sonra karaların ortaya çıkmasıyla var olan tabiat olayları ve
nesneleri…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yönetmen gurura boğulmuş insanı insandan çok
önce var olan görkem, gizem, saf ve doğal evren ile buluşturmak istiyor.
Biricik yaşamın farkına varmak için bazen donmuş gibi durup, çevremizi
dinlemeyi, anlamamızı, fark etmemizi istiyor.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yaşar Kemal gibi; en güzel, en özgün
dünyamızın köylerini, mezralarını, kasabalarını roman sanatıyla, hikâye
büyüsüyle anlattığı gibi…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Ölüm, en hakiki gerçek! Pera Müzesi’nin güncel
sergilerinden birisi olan Bizans’ta Şifa Sanatı da Hippokrates’in yüzyıllardır
eskimeyen sözü gibi;</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"><b>“ Hayat Kısa Sanat Uzun”</b></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Korkuyorum, dedi ses. Hemen yanında bir başka
ses; Korkma sana o hikâyeyi anlatacağım; Başlangıçta karanlık vardı. Sonra ışık
belirdi…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Son Perde! Tiyatroda söylendiği gibi; büyük
sahne, muhteşem seyirci… Kimi seyirci bile olduğunun farkında değil. Ve dünyayı
yönettiğini sanan, kendini bile keşfetmemiş insancıklar…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">İç motorlarınız, milyarlarca hücreniz yaşam
formuna sarılmışsa; puslu manzaralardan korkmadığınız belli. Çünkü ışık hep
var…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"><b><span style="color: #f4cccc;">1 MART 2015</span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><b><span style="color: #f4cccc;"> Güven SERİN </span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><br /></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p></div><p><br /></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-88608740650278602302024-01-26T10:11:00.005+03:002024-01-26T10:11:27.350+03:00BEN JOHN LENNON <p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFXqfkamo_iNGDKxBZr7WJ8mdSAu1uUtfJj2d_C37y6iUaUVhwaogxM9-A_NvwQwn0KzLBANpn5BJsK5jv-o_6suPcO2wUCTbmKdW3qfH9U7zqWq5dtJI0_rJHAPa1Ok8j8IvHhrx9NSsrhft2KRt2LLlUPLn8pHbm7qU697VQSlxtOviS8tbBo_pg39Y/s1140/JOHN%20LENNON.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="855" data-original-width="1140" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFXqfkamo_iNGDKxBZr7WJ8mdSAu1uUtfJj2d_C37y6iUaUVhwaogxM9-A_NvwQwn0KzLBANpn5BJsK5jv-o_6suPcO2wUCTbmKdW3qfH9U7zqWq5dtJI0_rJHAPa1Ok8j8IvHhrx9NSsrhft2KRt2LLlUPLn8pHbm7qU697VQSlxtOviS8tbBo_pg39Y/w400-h300/JOHN%20LENNON.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVpDVyAZnUdIdc7gCVS1h9nedlEsneBOg_shUtGgEVDnLgQG2lQ4IthTwK_ODXcddypuG9zY9j8idv8HycaMAxbXcc6kOslDQSQsDOoK8Ml9JiK0xl2gnbIHUE29LiTgfHTSrnR597KcgPBuSLAO3f64K8dzdUNgpxICjjRwO3OiPJmJBCQVgTg3aIlbY/s1007/ARTEM%C4%B0S%20TAPINA%C4%9EI.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="693" data-original-width="1007" height="275" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVpDVyAZnUdIdc7gCVS1h9nedlEsneBOg_shUtGgEVDnLgQG2lQ4IthTwK_ODXcddypuG9zY9j8idv8HycaMAxbXcc6kOslDQSQsDOoK8Ml9JiK0xl2gnbIHUE29LiTgfHTSrnR597KcgPBuSLAO3f64K8dzdUNgpxICjjRwO3OiPJmJBCQVgTg3aIlbY/w400-h275/ARTEM%C4%B0S%20TAPINA%C4%9EI.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">ARTEMİS TAPINAĞI</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> BEN JOHN
LENNON</span><o:p></o:p></span></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">8 Aralık gecesi yerel saat New York The
Dakato’da 23.00’ı gösterdiği vakitlerde bedenine giren dört kurşun yarasından
akan kanlar yüzünden ölmek üzere olan John Lennon;</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">“ Ben John Lennon,The Beatles topluluğundan”
sözcüklerini mırıldanır.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bilincini yitirmiş bir halde, birkaç kez
mırıldandığı sözlerden sonra, şarkılarında savunduğu barışçıl dünya yaşamı sona
ermiştir. Üstelik kendisine çık sıkı hayranlık besleyen birisi; David Chapman
tarafından beş adet kurşun sıkılarak… Kurşunların sadece birisi boşluğa saplanmış,
diğer dördü sanatçının zarif bedenine ölümcül yaralar açmayı başarmıştır.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Acaba birbirinden bağımsız aralarında 2336
yıllık bir zaman farkı olan iki olay arasında bir bağ kurula bilinir mi? MÖ 356
yılında dünyanın yedi harikasından birisi kabul edilen Artemis Tapınağı, halkın
bin bir fedakârlığıyla yapılmış ve 20 Temmuz gününe kadar tüm ihtişamıyla
ayaktaydı.21 Temmuz günü;</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;">“ Ben dünya tarihine
geçeceğim” diyen, Efesli bir genç adam Artemis Tapınağını yakmış, gerçekten de
zihninin kurgusu olan düşü gerçekleşmiştir.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Kurucusu olduğu The Beatles grubu ve besteledikleri,
seslendirdikleri şarkılarla yüz milyonlarca dinleyiciye ulaşan John Lennon
Artemis Tapınağı yangınından 2336 yıl sonra bir başka genç adam tarafından öldürülmüştür.
O da kendince ruh âleminin ona oynadığı o korkun oyunun kurbanı olmakla birlikte,
tüm dünyanın sevdiği bir başka sanat eseri; sanatçıyı genç yaşta, gecenin kap karanlığında
kanlar içinde ölümü yollamıştır.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">John Lennon’un katiline niçin öldürdün
dendiğinde;</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">“ Bu mutlak bir ihtiyaçtı. O
aşamada artık kendimi engellemek için hiçbir şey yapamazdım. Tüm ruhum ve
bilincim buna inanmıştı. İşte, bir tarafta dünyanın hayranlık duyduğu insan,
diğer tarafta ben; kişiliksiz basit bir insan… İçimde bir şey parçalandı. John
Lennon’u öldürmekle kimliğimin ortaya çıkacağını düşündüğümü hatırlıyorum…”</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bir tarafta halkın büyük fedakârlığı,
uğraşlarıyla Tanrıça Artemis’e adanmış dünyanın harikası sayılan bir tapınak,
diğer tarafta bütün halkları barışa, sevgiye davet eden, bütün sınırları
kaldırmayı isteyen bir başka başyapıt…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Ne diyordu John Lennon şarkısında;</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">“ Ne uğruna öldürecek ya da ölecek bir şey
var.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> Hayal et tüm insanların <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> Huzur içinde yaşadığını<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> Umuyorum ki bir gün sen de bize katılırsın<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> Ve dünya tek yürek olur.” <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Evrim yasaları ve insan çeşitleri, yüzyılların,
bin yılların şekillendirdiği coğrafyalar, buralarda yaşayan milyarların tek
yürek olmasını isteyip istemediği konusunda bir sürü şüphem var.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bir taraftan kurutulmuş Afrika insanı,
ibretsel insanlık manzaraları, hiç bitmeyen Orta Doğu oyunları, Akdeniz’i
geçmek ve düşlerindeki yaşamlara sığınmak için boğulan binlerce can,
duruyorken, daha kim bilir kaç sanatçı haykıracak; sevgi, barış adına…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Erkin Koray birçok konuşmada ona ısrarla
sorulan soruyu; “ 1971 yılında karşılaşmış olduğunuz John Lennon’un kulağına ne
söylediniz de kimseyle röportaj yapmazken sizin yanınızda bulunan gazetece
arkadaşınız Arda Uskan’ın ricası üzerine;</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> “ Abi hiç kimseye ulaşamadım,John Lennon’a
nasıl ulaşırım?” sözleri karşısında John Lennon’dan randevuyu alan kişidir
Erkin Koray; Lennon’un kulağına ne söyledi de ikna etti sorusuna hiçbir zaman
net cevap vermemiştir.Sadece şu açıklamaları yapmayı tercih etti; <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">“ Muhakkak ki onun anlayacağı dilden bir şey söylemişimdir.
Biz, eminim ki birbirini anlayan iki kişiyizdir…”</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Sanatçıların geride bıraktıkları ve
milyonların sevdiği eserleri aslında onların dünyaya haykırmak, anlatmak
istediği felsefelerinin ta kendisidir. Onların yazdığı notlar, onlarla yapılan
söyleyişiler en az eserleri kadar kıymetlidir; içinde barışı, sevgiyi
barındırıp savaşa karşı duran insanlar için…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><b><span style="color: #f4cccc;"> Güven SERİN </span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p></div><p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><p></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-75091508220297337802024-01-25T10:21:00.003+03:002024-01-25T10:21:10.089+03:00KOMŞULUK İLİŞKİLERİ <p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdKw7VXYCbQsYLhDBsUPrQQuAn-1o7J009wN1Sq5JD68HU2Zdx9JLfGA4KFg6x0YlGfQaowK9T4I1JaONObYsc4R4Q9GBCv_ppdd6vpocSHXYCUvhSSv1qzJWCmMWgXGWHeNJ6z9f5UMLpN47M2nYhOwxp-eoUrEBCrPeycJMU-s-sCgwaJ8yRsNeKxNw/s600/%C4%B0Y%C4%B0%20B%C4%B0R%20KOM%C5%9EU%203.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="420" data-original-width="600" height="280" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdKw7VXYCbQsYLhDBsUPrQQuAn-1o7J009wN1Sq5JD68HU2Zdx9JLfGA4KFg6x0YlGfQaowK9T4I1JaONObYsc4R4Q9GBCv_ppdd6vpocSHXYCUvhSSv1qzJWCmMWgXGWHeNJ6z9f5UMLpN47M2nYhOwxp-eoUrEBCrPeycJMU-s-sCgwaJ8yRsNeKxNw/w400-h280/%C4%B0Y%C4%B0%20B%C4%B0R%20KOM%C5%9EU%203.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7G6uZwLp_z4x3kj6tkjtMCWa5lfXFYxFPx3G9s8P6KEzXb7YfSYfKRbPL7SBT1IwGYX1_aX1eK4PJZNbwKrwh8lv3rtj7AjxVvJRx3SJDv59pUAQXT-5LHI20a4CtwgcV41QN3khARsU9Kx6q6DJaSbCxTHbmSrMKFuK7nt8i_kroMBkvJ52QOsYFogg/s760/%C4%B0Y%C4%B0%20B%C4%B0R%20KOM%C5%9EU4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="570" data-original-width="760" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7G6uZwLp_z4x3kj6tkjtMCWa5lfXFYxFPx3G9s8P6KEzXb7YfSYfKRbPL7SBT1IwGYX1_aX1eK4PJZNbwKrwh8lv3rtj7AjxVvJRx3SJDv59pUAQXT-5LHI20a4CtwgcV41QN3khARsU9Kx6q6DJaSbCxTHbmSrMKFuK7nt8i_kroMBkvJ52QOsYFogg/w400-h300/%C4%B0Y%C4%B0%20B%C4%B0R%20KOM%C5%9EU4.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> KOMŞULUKLAR BİTİNCE: KÂHİN DEĞİLİM!</span><o:p></o:p></span></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bildik bir sözdür; görünen köy için kılavuz istenmeyeceği…
Çık hızlı yer değiştirme ve dönüşüm çabaları; “ Köylü, kasabalı” derisini
sıyırıp şehirli olma arzuları, çok hızlı yalnızlaşma deryaları içinde kalmamıza
neden oldu. Sadece birkaç nesil içinde bu tuzağa düştük…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Hun Hükümdarı Attila, Avrupa uygarlıklarını
kasıp kavurur, onların en değerli hazinelerini ele geçirirken hissettiği şey; yendiği,
korku saldığı medeniyetlerin kurmuş oldukları şehirler karşısındaki şaşırmasıydı…
Kervanlar dolusu almış olduğu hazineleri koyacak yer bulması mümkün görünmüyordu.
Çünkü çadırlarda, göçebe kültürlerde var olmuş, var olacaktı…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Büyük İskender, bütün dünyayı ele geçirmek
için yola çıktığında çok genç, çok hırslı, çok fazla enerji zekâ doluydu. Akıl
almaz yolculuklar, zaferler, trajediler de onunla birlikteydi. En sonunda Pers
Uygarlığına da mağlup etmişti. O muhteşem şehir, Persepolis’e girdiğinde, yakma
ve yıkılma karşısında canı acımıştı. Çünkü karşısında barbarların kurduğu şehir
değil, muhteşem bir medeniyet vardı…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Böyledir insanın insana bıraktığı hazinelerin
eşsiz öyküleri. Yan yana olmak, köyler, kasabalar, şehirler kurup, komşuluklar
oluşturmak; insan denen canlının en yüksek ve en içten duygularını,
davranışlarını da ortaya çıkartıp, kültürel hale getirme başarısıdır…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Ya şimdi? Günümüzün komşulukları
nerede?Sığınacağınız,dertleriniz,sorunlarınız için çözüm arayıp bulacağınız
komşuluklar nerede?Markete,en ünlü alış veriş merkezlerine gidip; birkaç
yudum,birkaç kilo komşuluk satın almamız mümkün mü?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Diyeceksiniz ki; “ Paran var mutlusun!Param
var mutluyum; bana ne komşuluklar-dan!” Ne demeliyim bilemedim!-Varın
istediğiniz gibi savurun yaşamınızı, demeye gayret gösterdiğimi ifade
etmeliyim…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Canlıları en güzel anlatan sanat eserleri
diyeceğim belgesellerde, bazı hayvanların sıklıkla başvurduğu şey; bir arada uçmak,
bir arada beslenmek, bir arada uyumak ve bir arada yaşamın tadını çıkartmak.
Niçin derseniz; yaşamın içinde kalmak, birlikteliğin gücünden faydalanıp, daha huzurlu,
stressiz kalmak için…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bir komşunun ayak seslerine muhtaç o kadar
çok insan var ki; komşu sesi nedir, ne değildir diye bir fikri bile yok artık…
Ne hazin bir öykü; binlerce yılda oluşup bir araya gelen, insan denen canlıları,
kıt’alardan kıt’alara, ülkelerde ülkelere taşıyan, varlığı için vazgeçilmez
olan komşuluk denen şey; kırk elli yılda, neredeyse YOK oldu…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Kalan komşuluk kırıntıları aldatmasın sizleri.
Tıpkı kalan köy insanları gibi, hepsi yaşlı, hepsi tükenmeye mahkûm… Var olan
değerli gelenekleri, gençlere, geleceğimize aktaramazsak, kaybolmaya,
unutulmaya mahkûmuz…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bir etkinliğe katılmıştım. Sanırım
Beyoğlu’nda tarihi bir apartmanda; “ Komşuluk” ilişkilerini anlatıyordu. İlk
önce karanlık, zindan gibi bir odaya aldılar beni. İçeride kimsecikler yok. Karanlık,birden,dışarısının
aydınlığı,dış dünyanın gürültüleri yok oldu.Net olarak şunu söylemeliyim; sanki
hiçliğin ortasına düştüm.Bizim Galaksimizde de var olan bir kara delik yuttu
beni…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Ne bir ses, ben bir ışık; tam da bugünü,
bugünün kısır insancıklarının komşuluklarını anlatıyor; o karanlık ve o hiçlik…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Derken, bütün duyu organlarımın önemini kavradım.
Dayanmak için bir duvar buldum ellerimle. Sonra kulaklarımı, gözlerimden daha
önemli bulup, en ufak bir kıpırtı, sesin peşine düştüm. Derken, içeride bir
saat tik takları duyuldu. Aman tanrım; ne büyük buluş, kavuşum gibi… Dakikalar geçince,
içeriye çok az ışık verildi; inanılmaz derece önemli, yaşamın ta kendisi…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Derken, yan komşunun mutfakta çıkarmış olacağı
sesler duyuldu. Biraz sonra merdivenlerden inen veya çıkan bir başka komşunun
ayak sesleri; aynı zamanda yaşamın, var olmanın, sosyalliğin, insanın insansız
olamayacağının da ayak seslerini; gözlerim ve kalbim nemli bir halde yine
yaşıyorum…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 18.6667px;"><b><span style="color: #f4cccc;">Güven SERİN </span></b></span></p></div><p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><p></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-36262489498866944792024-01-23T10:43:00.007+03:002024-01-23T10:43:40.129+03:00YARALI,ÖLÜM DÖŞEĞİNDE BİR İNSAN<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2le7TjC8ExMuc5oAb-ypbm6ixRGbyTktVg-OTQ3vwXt21AOFyY5lBcZAFt7DzP8ffd_uCRsL9rTORGWf9TPOIyUupdOKlPHJZmUmJE_YEgY4smIY8Lc3lGgBILASI2qIoLc97Tr_myUT9CGmhZr0hE4Cm4BCMVZMOGwdsAAzkadcpjSVIyaovsZ9BfSU/s1280/TOLSTOY.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2le7TjC8ExMuc5oAb-ypbm6ixRGbyTktVg-OTQ3vwXt21AOFyY5lBcZAFt7DzP8ffd_uCRsL9rTORGWf9TPOIyUupdOKlPHJZmUmJE_YEgY4smIY8Lc3lGgBILASI2qIoLc97Tr_myUT9CGmhZr0hE4Cm4BCMVZMOGwdsAAzkadcpjSVIyaovsZ9BfSU/w400-h225/TOLSTOY.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">İnternet</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><p class="MsoNormal"><b> <span style="color: #f4cccc;"> YARALI, ÖLÜM DÖŞEĞİNDE
BİR İNSAN-ASKER</span><o:p></o:p></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"> Ölüm döşeğinde bir
insanın son sözcüklerine tanıklık yaptınız mı hiç? Hani hep korkulan, ondan kaçınılan,
ölenin ardından karalar giyinip, yaslar tuttuğumuz ölümün? Bu konuda tanıklık
yapanların hislerini, yazdıklarını, not aldıklarını okudum, dinledim.</p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p> İçinde ölümün
geçtiği sözcüklerle başlık yapmak sevimsiz görünse bile, iddia ediyorum ki
ölümü iyi anlamak, geriye kalan yaşam yılları için kaçınılmaz fırsat ve
ödüldür…</p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p> Ölüm döşeğinde
yaralı bir insan; asker ne der? Eskiden oldukça korktuğu, kaçmaya, saklandığı
ölüm karşısında şöyle diyor;</p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p><b>“Hayatımda ilk kez o
acı veren ölüm korkusunu, duymuyor, korkmuyorum!”</b> demesi sizi hayrete düşürmesin!
İnsanın evrimsel yolculuğu, bizden önce ölen milyarlarca insanın dönüşümü,
kaçınılmaz sanılan, ölümü uğurlar uğurlamaz herkesin bir şeyler yemeye, içmeye
koşarak gitmesi de geride kalan yaşamın muhteşemliğini anlatıyor…</p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p> Hadi gelin, artık
ölümden başka çaresi kalmayan, ölümü bekleyen yaralı askerin fısıltılarını,
belki de bilmem kaç yıl öteden bize bırakacağı can alıcı mirası dinleyelim;</p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p><b>“ Eskiden korktuğum
ölümden şimdi korkmuyorum. İlk kez yaralandığımda hissettim bu duyguyu. Ruhumda
birden yaşam yükünden kurtulma heyecanı, acılardan sıyrılma düşüncesi oluştu.</b></p>
<p class="MsoNormal"><b> </b><b> Bu hissediş öyle bir şey ki, sanki ölümle
gelecek ölümsüzlüğün hafifliğini, aşkını hissettim.”</b></p>
<p class="MsoNormal"><b> </b> Abidin Dino
yakalandığı hastalığın pençesine düştüğü, bir deri bir kemik kaldığı zamanlarda
dayanılmaz acıları karşısında ölmeden önce eline aldığı kalemle, küçük beyaz kâğıda,
iki satır yazdı;</p>
<p class="MsoNormal"><b>“ Ölüm mü?/ Ne büyük
buluş!”</b></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p> Bu kadar işte;
yaralı asker gibi, yaralı şair, yazar, ressam da acılarının yükünü geride ancak
ölümle bırakacağını, başka seçeneği olmadığını çok iyi biliyordu. O beyaz kâğıda
bıraktığı birkaç sözcük, sadece ölüm ile yaşam arasındaki incecik çizgiyi
anlatmıyor.</p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p> Ya başka neyi
anlatıyor?</p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p> Saf sevgiyi, saf aklı…
Birkaç yudumluk ömrün, kavgalarından arına bildiğiniz kadar arının, boşluğun, sonsuzluğu
içinde, geleceğiniz en son durak kaçınılmaz gerçekken, niçin yaşamı, daha
ölmeden öldürüyorsunuz, uyarılarını ancak sanatçılar, filozoflar yapar.</p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p> Bırakın şu kazanma
derdiyle size binen o korkunç öfkeleri. Fark edin: -Kaybedenin, acılar içinde
olanların da ne muhteşem hissiyat içine girdiğini. Nasıl da hafiflediklerini! O
eşsiz, yaşam, beden, sağ-salimken nasıl da kükrerdiler! Ama yaralı ve ölmek üzereyken,
bütün beklentilerden, ona yük olan duygu ve düşüncelerden kurtulan yaralı
askerin son sözcükleri şöyle devam ediyor;</p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p><b>“ Eh, ne yapalım,
daha iyi ya…”</b> Tolstoy’un yaralı askeri, yaralı Prens Andrey’i böyle
sayıkladı; insanlığa durduğu sürece bir miras gibi fısıldayacağı sözcükler
böyle geçti edebiyatın arşivlerine…</p>
<p class="MsoNormal"> Geride kalan siyaset
kavgalarında da insanı yaralayan, ruhuyla birlikte bedenini de ezen bir sürü
olay… Beş on yıl sonra hiçbirisi hatırlanmayacak kadar akıldan, vicdandan,
bilimden ve sanattan uzak bir sürü kirli kavga…</p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p> Yarınların inşası
her zaman bugüne dokunan sanatçıların, mimarların, mühendislerin, gerçek
kavganın; insanı daha huzurlu ve daha kutlu yaşama hakkına kavuşturacak
insanların ellerinde tarihin en hakiki baş sayfalarına yazılacaktır…</p>
<p class="MsoNormal"><o:p><b><span style="color: #f4cccc;"> Güven SERİN </span></b></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p></div><p><br /></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-84960237626198100312024-01-22T11:25:00.001+03:002024-01-22T11:25:04.871+03:00İTHAKELİ ÇOBAN<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2u2aJloFMtzhN9wK9CjCTRtmylHwQNEXaX3hpXm0_wauhsNn0mPw65xuaJsCHJ3bZZIJ75r5T0MdiGWWNU65gE5F0aMSJdfPdRLCj-dGLa6W6VonaGI5iYaXolpDm6_SsQEC1kMUlJjXDqmSEOsDhj0lt-G9Qztsgh5GaTwZ4tJmEb2x7yxzZ_agcf9E/s1024/%C4%B0thakeli%20%C3%87oban,Odsseus'un%20%C3%A7oban%C4%B1%20Eumaeus.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1024" data-original-width="796" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2u2aJloFMtzhN9wK9CjCTRtmylHwQNEXaX3hpXm0_wauhsNn0mPw65xuaJsCHJ3bZZIJ75r5T0MdiGWWNU65gE5F0aMSJdfPdRLCj-dGLa6W6VonaGI5iYaXolpDm6_SsQEC1kMUlJjXDqmSEOsDhj0lt-G9Qztsgh5GaTwZ4tJmEb2x7yxzZ_agcf9E/w311-h400/%C4%B0thakeli%20%C3%87oban,Odsseus'un%20%C3%A7oban%C4%B1%20Eumaeus.jpg" width="311" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> İTHAKELİ
ÇOBAN: EUMAEUS</span><o:p></o:p></span></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Homeros destanları birçok kahramanı öne çıkartır.
En önemli kahramanlardan birisi de Odisseus’tur.İthake kralıdır.Kurnaz Odisseus
olarak bilinir.Truva savaşındaki kurnazlığı sayesinde Truva,yanıp yıkılır;
yerle bir olur…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">10 yıl süren Truva Savaşı sonrası büyük
ganimetle geri dönmek isteyen Akhalar, yıkıcı, yok edici galibiyetlerinin zafer
sarhoşluğu içinde gemilerine binerler ve yola koyulurlar. Odisseus’da aynı
sarhoşluğun içinde onlarca gemisi, yüzlerce askeriyle birlikte İthake’ye yola çıkar.
Gitmek, doğduğu topraklara, krallığına, güzel karısına ve oğluna dönmek ne mümkün?
Denizler tanrısı Poseidon’u kızdırmıştır, deha 10 yıl bekleyecek, eziyetlerin
yüzlerce çeşidini görecektir.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Destanların öğreticiliği de burada başlar.
Binlerce yıllık engin zaman denizlerinden sağ çıkar; insanın, insanlığın özüne ait,
belleğine kazınmış destanlar…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bu
destanın içinde öne çıkan birçok kahraman ve birçok kötülük var. Hiçbir zaman
eskimeyecek insan öyküleri ve davranışları tam da bu tür güçlü ve kalıcı destanların
içinde, kılcal damarlarında bulunur.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Dikkatimi çeken, diğer kahramanlara göre
belki de en alt rütbedeki İthakeli Çoban’dır. İsmi, Eumaeus’tur. İthake Kralı,
yani bugünün ifadesiyle işvereni yirmi yıldır memleketine gelememiştir. Savaş
süresince 10 yıl ve savaştan sonraki 10 yıl içerisinde İthakeli Domuz
Çobanı’nın en büyük görevi, kralının sürülerini sağ salim çoğaltmak ve
yaşatmaktır.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bugüne inersek, sorumluluk almış olduğumuz
bir görevde, görevi veren kişi 20 yıl gelemediği, yaşayıp yaşamadığı
bilinmediği zamanlarda o göreve sadık kalabilir miyiz acaba?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Destanın destansı motifleri de burada, en ince,
en kuytu ayrıntılarda gizli. Sadakat, kahramanlık ve ihanet, öfke, kin, yağmalama,
açgözlülük ve inanç; o günün tanrı ve tanrıçalarına her fırsatta yapılan ibadet
ve sunulan kurbanlar…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bugünün gevşek toplumlarında, inanılmaz
ilerlediğini düşündüğümüz teknolojik ayrıntılarda göremeyeceğimiz muhteşem
insanı duygu, davranış ve karakterler…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Günümüzde nereye bakarsanız bakın; karlılık,
torpil, öncelik arayan insanlar kazanından kaçmaya yer ararsınız… Saf insaniyet,
saf ve damıtılmış sevginin, saygının ve de sadakatin eserini bulursanız; öpüp
de başınıza koymanızı rica edeceğim…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bir domuz çobanın, Bir şair eliyle,
duygularıyla veya deneyimleri, gözlemleriyle 3000 yıl öteye taptaze nasıl geldiğini,
bugünün; çobansız, merasız, sürüsüz köyler dünyalarında yeni nesillere
anlatamayız bile… Neden mi? Ne şiir, ne de sevgi ve saygı dilimiz var… Ne hazin
bir kayıp; göz göre göre, en önemli üretim sahalarımızı, kadim zamanlardan
kalma köy kültürlerini yok etme biçimleri…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">İthakeli Çoban, her iki destanda da öne çıkan
bütün kahramanlar kadar değerli olduğunu, vereceği, verdiği davranış ve inanç dersinin,
yaptığı işin kahramanı olmanın erdeminin çok ama çok daha büyük olduğunu da bu
destanda, destansı bir şekilde anlatıyor; gösteriyor.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Tıpkı, Truvalı, Trakyalı ve Assoslu Çobanlar
gibi; sahip oldukları bölgeye, tarihe, yaptıkları işe; en hakiki ve en saf
inanç sahibinin sarıldığı manevi güç gibi; sapasağlam ve bütün zamanlara
adanmış halde…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><b><span style="color: #f4cccc;"> Güven SERİN </span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p></div><p><br /></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-52587434787819439052024-01-18T11:52:00.000+03:002024-01-18T11:52:02.993+03:00İYİ,KÖTÜ ve ÇİRKİN DİYE BİR ŞEY...<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEt8JMS0R69uGqGKKD6gJVltB_9giPxdez1I1_x2UHYWw5ZN-c91UtEfbadke8KIklPJ7nEGKV0RXSCSyBdXSACv6m-tG_58fj9jcVsA4tjiUgk5lreDFM3oKgFDYrE1RJZXQlAJfSM_ncaeyGxJeZpuctEVKmKEbtjfGbGOCSW4ksps4KukaY8v1YCzo/s710/iyi%20k%C3%B6t%C3%BC%20%C3%A7irkin%202.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="355" data-original-width="710" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEt8JMS0R69uGqGKKD6gJVltB_9giPxdez1I1_x2UHYWw5ZN-c91UtEfbadke8KIklPJ7nEGKV0RXSCSyBdXSACv6m-tG_58fj9jcVsA4tjiUgk5lreDFM3oKgFDYrE1RJZXQlAJfSM_ncaeyGxJeZpuctEVKmKEbtjfGbGOCSW4ksps4KukaY8v1YCzo/w400-h200/iyi%20k%C3%B6t%C3%BC%20%C3%A7irkin%202.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">İnternet</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> İYİ, KÖTÜ ve ÇİRKİN DİYE BİR ŞEY!</span><o:p></o:p></span></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">İnsanın, insanlık yolculuğunda “iyi” veya
“kötü” diye ürettiği binlerce kavram vardır. Büyük çoğunluğu şahsi ve o günün
şartlarıyla alakalı olsa da tüm dünyanın üzerinde uzlaştığı “ kötü “ ve “iyi”
diye kavramlar, eserler ve başyapıtlar vardır…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Edebiyattaki klasik eserler, tiyatro,
heykelcilik, resim, müzik ve sinemada…1966 yılında yönetmen Sergio Leone
tarafından Avrupa’da çekilen Spagetti Western diye bilinen filmlerin belki de
en önemlisinden söz edeceğim:</span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="font-size: 14pt;">İYİ, KÖTÜ ve ÇİRKİN…</b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bu eser üzerinden yarım yüzyıl geçmiş olsa da,
müziğiyle, oyuncularıyla, film aksiyonlarından öte oyuncuların özgün
doğaçlamaları ile klasik edebiyat eserleri gibi klasik sinema eserleri arasına
girmeyi çoktan hak etti…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Filmin unutulmaz sahnelerini sıralamaya
kalksak belki de son sahnesi; İyi, Kötü ve Çirkin’in birbiriyle hesaplaşma
görüntülerini ilk başa koyarız. Müziği ise bugüne kadar yapılmış film
müziklerinin en başında geliyor. Ennio Morricone’in başyapıtlarından birisi…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bugünün sıra dışı tüketim dünyası, dün de vardı,
yarın da olacağı bellidir. Milyonlarca kitap, on binlerce film, dizi çekilecek,
resim, heykel yapılacak. Geride kalanlar hafızalarda iz bırakanlar ancak öyküsü
olanlar olacağı; ötelerden, çok ötelerden beri bellidir…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Doğal, samimi, doğaçlama ve işini en çok
sevenlerin olduğu her yerde sinema da, tiyatro da, edebiyat da, müzik de kendi
klasik devrimlerini yapacak ve yüz, iki yüz yıl sonra da birileri; İyi, Kötü ve
Çirkin için muazzam yorumlar yapıp, kendilerinin ifadeleriyle;</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">“ Bu eseri tekrar keşfetmekle,
sanki dünyalar bizim oldu; ne büyük bir zenginlik, sanatın içinde eşelenmek…”
diyeceklerdir.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Geldiğim amatör dünyada, yazı yaşamında artık
bir şeyleri tüketmek için değil de üretmek için yaşadığımı görmenin mutluluğunu
ifade etmeliyim! Bir filmi, tiyatro eserini, hatta öyküsü olan bir şarkıyı,
vakit öldürmek adına değil kültürel eğlenceyi de yok saymadan, ağır ağır, belki
de bir filmi bir haftada izliyor bitiriyor ve notların arasında; film yönetmeni,
film oyuncuları, set ekibi, müzisyenlerle birlikte oluyor, büyütülen yaşamın
korkunç çığlıklarından, patlayan yanardağların lavlarından böylece korunuyorum…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> İyi, Kötü ve Çirkin filminin unutulmaz ve
hiçbir zaman unutulmayacak müziğini bir kere de Danimarka Ulusal Senfoni
Orkestrası’ndan dinlemeniz iyi olacaktır.</span> (<span style="font-size: 14pt;">https://www.youtube.com/watch?v=enuOArEfqGo)</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Mustafa Kemal Atatürk’ün sanata, müziğe,
sinema, edebiyat dünyalarına vermiş olduğu büyük önemi de daha iyi anlamak için
daha fazla evrensel hissiyata sokulmak için belki de yaşarken kaçırılmamış bir
fırsatı yakalama imkânı da bulmamız mümkün olur…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">İyi, Kötü ve Çirkin sadece kovboy-Western
filmi değildir. Amerika Birleşik Devletleri, iç savaşta ve kargaşa varken,
herkesin kendi adaletini yaratacağının, insan denen canlının hiçbir öneminin olmadığı,
para denen nesnenin neleri yaptıracağını, yaptırdığını da capcanlı anlatan,
bizlere henüz soluk alıp verirken, insanın daha başka yüce değerlerinin de
olabileceğinin filmi de olması kaçınılmazdır…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Herkes sussun! Susun; davullar, trampetler;
onlarca müzisyen onlarca müzik aleti çalınıyor ve sonra yabanıl seslerle
birlikte nefesli çalgılar; belki de genlerimize işlemiş, milyonlar ötesinden
bir şeyler fısıldıyor bize; Ennio Morricone’nin bestesi…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><b><span style="color: #f4cccc;"> Güven SERİN</span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><br /></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p></div><p><br /></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-17600440054973591762024-01-13T13:38:00.004+03:002024-01-13T13:38:34.774+03:00HASAN BEKTAŞ: TEKİRDAĞ'IN YÜZ AKI<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmVsr8Eu3qWOkAjmaQ3Dfk3z8g2pPKiZ199JXnzgqYwllDt34iNsPfMc-SIO-TWXiyqvgTJT22O3ivM_Y7gIok72guvCaa6P2yLyR7k1oH8HkRGm4mNY1PVeJKe_LV873S0nC4iFI-R9A7LKRCLjtkLRuJd4svfVeIz1P-HJtEKsibhRIjn2XtedpMJdw/s712/HASAN%20BEKTA%C5%9E%202.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="712" data-original-width="712" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmVsr8Eu3qWOkAjmaQ3Dfk3z8g2pPKiZ199JXnzgqYwllDt34iNsPfMc-SIO-TWXiyqvgTJT22O3ivM_Y7gIok72guvCaa6P2yLyR7k1oH8HkRGm4mNY1PVeJKe_LV873S0nC4iFI-R9A7LKRCLjtkLRuJd4svfVeIz1P-HJtEKsibhRIjn2XtedpMJdw/w400-h400/HASAN%20BEKTA%C5%9E%202.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">HASAN BEKTAŞ</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzCJhQayFVKrx3_7o2WZQKl_m_LGuXMLR_Ur118PB36Wy2bh-Jrw14gno2t2Wm_OOIDeUavDlfDEd7ZnfgkCZJMQcCIzbzgOwUQLv9Ft8seHB8phg9xXHBDv7Hfjdpl6bGN_j9OqBrxLPkSAh3JUAZsNJf6aCq64zbwGGVieliVC_AJ4PTlZiuuQfNbWY/s960/HASAN%20BEKTA%C5%9E.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="960" data-original-width="804" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzCJhQayFVKrx3_7o2WZQKl_m_LGuXMLR_Ur118PB36Wy2bh-Jrw14gno2t2Wm_OOIDeUavDlfDEd7ZnfgkCZJMQcCIzbzgOwUQLv9Ft8seHB8phg9xXHBDv7Hfjdpl6bGN_j9OqBrxLPkSAh3JUAZsNJf6aCq64zbwGGVieliVC_AJ4PTlZiuuQfNbWY/w335-h400/HASAN%20BEKTA%C5%9E.jpg" width="335" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">HASAN BEKTAŞ</div><p></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> HASAN BEKTAŞ: ŞEHRİMİZİN YÜZ AKI</span><o:p></o:p></span></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Teknolojinin insanlığa şımartan, insanlığa
hüzne boğan binlerce fayda ve zararı şimdilik bir kenara dursun. Facebook
üzerinden kurulmuş olan bir grup var; Tekirdağlılar, Çocukluğumuz, Anılarımız,
diye daha çok ölüm haberlerinin verildiği, belki de buradaki duyurular olmasa,
çoğu yakınımızı, arkadaşımızı halen yaşamın içinde zannederken çoktan bu
dünyadan ayrılmış olduğundan haberimiz bile olmayacak…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">12 Ocak günü, sevindiğimiz kar yağışından sonra
şehir olarak zorlandığımız buz tutmuş sokak caddelerin buzlarının çözüldüğü saatler,
öğle üzeri açmış olduğum facebook üzerindeki paylaşımda gördüm; Hasan Bektaş’ın
ölüm haberini…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bir insanın saygınlığı, diğer insan üzerinde
bırakmış olduğu etki, en saf haliyle böyle zamanlarda çıkıyor ortaya. Saf ve
her şeyden sıyrılmış bir sevginin çığlığı; “Olamaz…” bir düş ile gerçek arasında,
kalan ile gidenin ince çizgisine tutunmanın zavallı hali içinde, hüznün kim
bilir kaç tonuyla iç içe geçtim…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Hasan Bektaş ile aynı yaştaydık. Yolumuz
1980’lerin sonlarında kesişmişti. O babasından kalan öğrenci yurdunu işletiyor,
ben de idealizmin en öğretici, neşeli zamanlarını bir başka öğrenci yurdunda
yönetici olarak çalışıyordum. Aynı işle uğraşıyorduk. Uğraş alanımız; genç çocuklardı.
Oysa biz de gençtik henüz…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">200–300 metre kareye doluşmuş 120–140 genç
çocuğun gençlik enerjileriyle uğraşmak, onlarla uzlaşmak ayrı bir sosyoloji
sanatı gibiydi...</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Hasan Bektaş’ın işletmiş olduğu öğrenci
yurduna ne zaman uğrasam, yüzündeki iş insanı, sanki yüzyıllar önce pişmiş bir
adamın ak yüzünü görüyordum. Alacağına da bağlı, vereceğine de; dünyanın
neresinde yaşasa, yüksek disiplin, çalışma arzusuyla oraya ayrıcalık katacak,
yazgısı hep çalışmak olan bir insan tanıdım…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Küçük olan şehrimizde yollarımız hep
kesişti.1990’lı yıllarda ve daha sonra, birbirimizi sınayan kadersel anlarda da
aynı saf, temiz hüzünleri tattık…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Örneklerim içinde Hasan Bektaş hep vardı.
Nasıl bir örnek derseniz anlatayım: -Saygınlığını kaybetmeyen bir insanın her
şeyini de kaybetse yine başarılı olacağının muhteşem kanıtıdır Hasan Bektaş…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yıllar önce yaşadığı ekonomik zorluklar
içinde o zaman babadan beri sürdürdüğü, sahiplendiği insan onuru-iş onuru nasıl
işe yaradı ve nasıl dönüştü; gözlerimle görmeyip, şahitlik etmeseydim
inanamazdım…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Şehrimizin gizli yüz aklarından birisiydi Hasan.
Sadece Seçkin’in, Serçinin babaları, Nurşen Hanımın eşi, Emine Hanımın oğlu ve
eski bir Yavuz Mahalleli değildi; şehrimizin büyük çoğunluğu tarafından bilinmeyen
birbirine tezat; yaptığı işe sımsıkı sarılan, misafirini her zaman tevazuyla
karşılayan bir yüce kişilikti…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Eğer inanıyorsak evrenin sonsuzluğuna, insan
denen canlının içinde hep varsa öteki dünyalar; o zaman ölümlere, kendi icat
ettiğimiz “ erken ölüm” dediklerimize niçin bu kadar üzülüyoruz? Neden,
içimizde bir şeyler yaşlanıyor…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Değirmenaltı Mahallesine yolunuz düşerse
Seçkin Pansiyon denen yeri bir gezin ve görün. Orada Hasan Bektaş’ın yüksek disiplinini,
çalışkanlığını ve şehrimizin yüz akını bulacaksınız…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><b><span style="color: #f4cccc;"> Güven SERİN </span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p></div><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><p></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-60767195228333685412024-01-10T12:22:00.010+03:002024-01-11T10:11:39.591+03:00NİHAYET KAR YAĞDI<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvIWMdDGB4iOSER2THAtFMET7rqCzVJWD2KuJtMsWgpps92hhU7cT__q9jNmRoTlvhgGgnrrRTDZKNGG4mYw8UToDGBnXRO3jCInDHufig2mQTFRBNPWSOcjaspQyQXiiOIE3C7hbqCKhdvTfxvy0ZRQp7NNT1tH6z7DziuUZzF2w-bFnUFEUt9ye8-XY/s1794/G%C3%9CNE%C5%9E%20G%C3%9CRSELER%20PAYLA%C5%9EIMI%20KAR.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1794" data-original-width="1440" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvIWMdDGB4iOSER2THAtFMET7rqCzVJWD2KuJtMsWgpps92hhU7cT__q9jNmRoTlvhgGgnrrRTDZKNGG4mYw8UToDGBnXRO3jCInDHufig2mQTFRBNPWSOcjaspQyQXiiOIE3C7hbqCKhdvTfxvy0ZRQp7NNT1tH6z7DziuUZzF2w-bFnUFEUt9ye8-XY/w321-h400/G%C3%9CNE%C5%9E%20G%C3%9CRSELER%20PAYLA%C5%9EIMI%20KAR.jpg" width="321" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Fotoğraf,eski Tekirdağ Milletvekili</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">İzzet Güneş Gürseler'e ait</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi16CB-4fnuOGHDGd8I0kM2CHbWIhHiU9VPrd3GMBMQ0A489da6UL_ua781L3mmiJo8ZFLT_EzP6fArCDrHaSWFCWInqlCKqCMrur21Eo-xWQY2YOJtBDpsl7MykSFCoQY9JGchkVKnU2ix6QoscW93YFxGe-pOOAXKH3qmanW9lqN9xWQFqfgoWpRFd0k/s787/TEK%C4%B0RDA%C4%9E%20KAR.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="525" data-original-width="787" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi16CB-4fnuOGHDGd8I0kM2CHbWIhHiU9VPrd3GMBMQ0A489da6UL_ua781L3mmiJo8ZFLT_EzP6fArCDrHaSWFCWInqlCKqCMrur21Eo-xWQY2YOJtBDpsl7MykSFCoQY9JGchkVKnU2ix6QoscW93YFxGe-pOOAXKH3qmanW9lqN9xWQFqfgoWpRFd0k/w400-h266/TEK%C4%B0RDA%C4%9E%20KAR.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Tekirdağ Kültür Müdürlüğü Sitesi</div><p></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> NİHAYET KAR
YAĞDI</span><o:p></o:p></span></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yağdı, yağacak derken nihayet saf beyazlığa
bürünen Tekirdağ, kırlarıyla birlikte bütün Trakya beyaz örtüsünü üzerine çekti.
Herkesin beklediği, ama en fazla tabiatın, doğal dengelerin ihtiyacı olduğu kar
için herkes sevinç çığlıkları atıyor.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Tam da burada biz aklı, erdemi yakalamış
insanlığa iş düşüyor. Hayvanların en savunmasız, en çok yardıma, yiyeceğe
ihtiyaç duyduğu zamanlar bu zamanlar…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Ya ihtiyacı olan insanlar? Yakacağı olmayan,
yakacağa bütçe ayıramamış olanlar? Onlar için kar neyi ifade ediyor? Soğuğu mu?
Yalnızlığı mı? Kimsesizliği mi?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yeraltı suları için kar; tam manasıyla
beslenme biçimini ifade ediyor. Çiftçiler için de öyle, ağır ağır, usul usul
beslenecek tarlaları; daha çok bereket artsın, daha sağlıklı mahsuller alınsın
diye…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Ya çocuklar için, kar ne anlama geliyor?
Kardan adamların havuç burunlu, kömür gözlü bakışlar? Oyun oynamayı, arkadaş
edinmeyi anlatıyor olabilir mi?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Benim için çok şeyleri anlatıyor. Çok
derinlere inmiş Paşaköy İpsala anılarına bir dokunsam, kim bilir kaç sayfa
yazardım; saflığı, mahalle arkadaşlığını, çocuk oyunlarını; kartopu savaşlarını
anlatmak için…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Oldukça basit ve sundurması olan evlerin çocuklarıydık.
Evlerin nineleri, dedeleri olduğu gibi, o basit evlerin komşuları da vardı;
içeride yanan lüks olmayan sobaları tutuşturmak, etrafı ısıtması için birkaç tezek,
odun yeterli olurdu…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Saf beyazlık, altıgen şekle sahip karlar,
doğanın muhteşem dönüşümünün de sembolüdür. Kış mevsiminin özü, zorlukların,
sınanmalar okulu gibi… İşte bizler eski insanların kara kış dediği, o büyülü
masalların bocuk gecelerinin içinden süzülen ruhların bedenleri, evlatlarıyız…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Nihayet yağdı kar! Bıraktı kendini yeryüzüne…
Tabiatın ve döngünün sabırlı soluğu, eşsiz gezegeni yaşatmak için bin bir çare
ürettiği gibi, en çok kirlerin, mikropların, kötülüklerin üzerine yağdı kar…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Benim için nedir kar? Sabah ve geceden
yaptığım yürüyüşlerin ayak izleridir. Ay ışığında parlayan patikalar, bütün
insanlığın ve canlı yaşamın gelişimi için eşsiz birer yoldaş gibiydiler.
Karlara bırakılan ayak izleri de öyle; kentlerdeki insan yalnızlığını, insanın,
insanlık yolculuğundaki kimsesizliğini en güzel onlar anlatıyor!</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Nasıl yani? Dikkat ederseniz, kar yağışından
sonra sokağa, caddeye çıkar çıkmaz, bizlerden önceki ayak izlerine, karlar
üzerinde öncü insanların bıraktıkları izlere sokulur, basar, kendimizi daha
güvende hissederiz.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Karlarda bırakılan öncü ayak izleridir bizi
biz yapan. Ve diğer izlerin kimlere ait olduğunu düşünmeden aynı izlere, iz bırakmak,
tam manasıyla tabiatın öz evlatlarının en saf ve en mecburi halleridir…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yağdı kar Tekirdağ’a… Örttü üzerini beyaz
çarşaflarıyla şehrin ve kuytulara sığınan kuşların acıkacak karınları; saflığa
aldırış etmeden birkaç kırıntı bulabilmek için uçacaklar; oradan oraya…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Kuru ekmek parçacıklarını kuşların yiyeceği
biçimde etrafa bırakma ve ayak izlerine basarken; diğer insanları,
komşularımızı, akrabalarımızı, insanlığı ve barışı hatırlama zamanı…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"><b><span style="color: #f4cccc;"> Güven SERİN </span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> <o:p></o:p></span></p></div><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><p></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-22688019199263949232024-01-08T10:23:00.001+03:002024-01-08T10:23:09.372+03:00ANTALYALI GİTAR SANATÇISI<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjMrqm5M3oQ5yO04NoFXwQL2O4sdGuEE2cfXsyBj4bO1_b2TVwkf1-o-X5eQqW3z3uFKHek4NbVPWh5IosN5q1hYZOuqoruLqGzQpuMyGCqNRhUJCd_WBrAcGYjNaKBtrYOEG9KQkeiNvCJFADRvjK3tLrqmFZdfPYN3WpPBK3Fx7NTCmAur3sTW0U09pc/s3264/IMG_5903.JPG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1832" data-original-width="3264" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjMrqm5M3oQ5yO04NoFXwQL2O4sdGuEE2cfXsyBj4bO1_b2TVwkf1-o-X5eQqW3z3uFKHek4NbVPWh5IosN5q1hYZOuqoruLqGzQpuMyGCqNRhUJCd_WBrAcGYjNaKBtrYOEG9KQkeiNvCJFADRvjK3tLrqmFZdfPYN3WpPBK3Fx7NTCmAur3sTW0U09pc/w400-h225/IMG_5903.JPG" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Kamera; Güven Eski Liman Antalya</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhq6GuAmL3WcPf4kQ0SvlpGctdAYYYd_aJs54MuO2SewAkF1KInPT5YcPv0OKwYBTg63gtbgrftkQ0igBsUJGAotTj_JRjfaYdaa2yzbwrnNAbqYGYfB3MLJBDXWXibxZzsObtG7oi-ysjLtYY9o4pxP6g46G_X7DQKi_8IAtlA1AQP6xxQ3UXGn85-Sdc/s3264/IMG_5999.JPG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1832" data-original-width="3264" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhq6GuAmL3WcPf4kQ0SvlpGctdAYYYd_aJs54MuO2SewAkF1KInPT5YcPv0OKwYBTg63gtbgrftkQ0igBsUJGAotTj_JRjfaYdaa2yzbwrnNAbqYGYfB3MLJBDXWXibxZzsObtG7oi-ysjLtYY9o4pxP6g46G_X7DQKi_8IAtlA1AQP6xxQ3UXGn85-Sdc/w400-h225/IMG_5999.JPG" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Kamera; Güven Karaalioğlu Parkı</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqXdFGdcEhcuLQjbORWKKj9YJIX2LAsBCIiKcBj8k7m531hzUgC5Qgzks7rZVAIQIkwb0OLMXBupRzQNOAJWUoTEB3gaxcTGUP4P2DGqGYRQcHDD7j0lCdtFBCf7kDwgTNVwezCfVtn0mNmfWm0i8iz8CJ2GOIK5ba7igoz3kpwj92i0XqXwgiK9kGN4g/s3264/IMG_6055.JPG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1832" data-original-width="3264" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqXdFGdcEhcuLQjbORWKKj9YJIX2LAsBCIiKcBj8k7m531hzUgC5Qgzks7rZVAIQIkwb0OLMXBupRzQNOAJWUoTEB3gaxcTGUP4P2DGqGYRQcHDD7j0lCdtFBCf7kDwgTNVwezCfVtn0mNmfWm0i8iz8CJ2GOIK5ba7igoz3kpwj92i0XqXwgiK9kGN4g/w400-h225/IMG_6055.JPG" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Kamera; Güven </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUQqJL5Kj2BiheqJbwVa1JP2UbrKJttl-VX2eRIc8xKPwMCjpheitkRDhg_ONOFPYQKaGdzO6GHsfZA9JXI8IB7gsVO-CmeUB39YdRIN7_faP3qytPlfr3QeTyFBlKqU75dUnXUqZOiGvzUM6wHeLrfSMtNtWnDGWeFR_1zi3JBGd1UHsaVXevPdxhL1s/s3264/IMG_6047.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1832" data-original-width="3264" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUQqJL5Kj2BiheqJbwVa1JP2UbrKJttl-VX2eRIc8xKPwMCjpheitkRDhg_ONOFPYQKaGdzO6GHsfZA9JXI8IB7gsVO-CmeUB39YdRIN7_faP3qytPlfr3QeTyFBlKqU75dUnXUqZOiGvzUM6wHeLrfSMtNtWnDGWeFR_1zi3JBGd1UHsaVXevPdxhL1s/w400-h225/IMG_6047.JPG" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Kamera; Güven </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> ANTALYALI
GİTAR SANATÇISI</span><o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bazı yaşanmışlıklar, hiç acele etmezler
şimdiki zamana dâhil olmaya. Yerli yerinde, dupduru ve dibdiri bir halde,
Antalya Kaleiçi falezlerine sımsıkı tutunmuş çitlembik ağacı gibi, Akdeniz ve
Toroslar benzeri hüküm sürerler; ait oldukları, kök saldıkları öykülerin
derinliklerinde…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Antalya’yı niçin bu kadar seviyor özlüyorsun
deseler: - Hangi birini sayayım, demek isterim! Tarihi antik kentleri mi, antik
Likya Yollarını mı, yoksa Kaleiçi denen, masalları, öyküleri seven her insanın
kaybolmak istediği bir yerde olma aşkı mı?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Antalya, kasım ayı, ılıman zamanlar içindeydi.
Tam da yürüyüş yapılacak, dağlarda, antik yollarda ve şehirlerde yaban keçileri
gibi dolaşacak zamanların en güzel anlarında yerleştim Antalya Kaleiçi taş ve
ahşap karışımı olan pansiyona. Bahçesi, portakal, limon ve kestane ağaçlarıyla
yemyeşil olan yer…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yürüyeceğim alan, Antalya’nın 70–75 km
uzağında Adrasan bölgesinde başlayacağı için, gün doğmadan önce uyanıp fazla zaman
kaybetmeden otogara gittim. Bir sırt çantası ve içinde bir gün yetecek yiyecek
ve su, birkaç harita ve yağmurluk, fotoğraf makinesi ve ben… İlk kez yalnız
başına antik bir yolda; Adrasan ile Çıralı arası Likya Yolu yürüyüşü gerçekleştireceğim.
Yolun boyalarla çizili, uluslar arası bir yol olması nedeniyle gideceğim yere
yakın bir yerde Kaş minibüslerinden indim. Orada bekleyen taksi ile yaklaşık </span><st1:metricconverter productid="7 km" style="font-size: 14pt;" w:st="on">7 km</st1:metricconverter><span style="font-size: 14pt;"> Adrasan Likya Yolu
başlangıç noktasına gittim.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Yürüyüşte Musa Dağı, binlerce orman ağacı ve
yüzlerce yürüyüş yaban turistlerle karşılaşıp selamlaştım. Yalnız olmanın en
yüce tarafı; daha iyi görmenin, duymanın yanında çok daha iyi hissetmektir…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bir gün süren Adrasan Çıralı arası yaptığım
antik yürüyüşten sonra gece yarısı Antalya’ya döndüm. Sabah hiç yorulmamış gibi
erkenden uyandım. Özlediğim, gitmem gereken yere; Karaalioğlu-İnönü Parkına gittim.
Güne erkenden başlayan turistler spor yapıyorlardı. Bazıları da falezlerin
kenarındaki duvara oturmuş, Akdeniz’i, Torosları ve ruhsal durumuna çağrı yapan
kim bilir kaç ezgiyi mırıldanıyorlardı…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Günüm epey dolu geçti. Antalya’da bir gün
dağlarda olursam, diğer gün muhakkak şehir içi gezileri yapıyorum. Antalya
Oyuncak Müzesi ve Arkeoloji Müzesi ziyaretlerinden sonra akşamüzeri tekrar
Karaalioğlu-İnönü Parkına geldim. Gün usul usul sönüyordu. Gezenler,
dolaşanlar, oturanlar çoğalmıştı.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Geçmişte Tekirdağ Valisi olarak da görev
yapmış Haşim İşcan’ın emeği olan parkta, açık hava tiyatrosu gibi düzenlenmiş,
fazla yükseltisi olmayan yamaca yerleştirilen oturaklardan etrafı seyrediyordum.
Dün yaptığım antik yol yürüyüşü öyle bir tokluk ve doluluk yaratmıştı ki, bütün
bunlara rağmen ağırlık değil hafiflik hissediyordum. Zamanlara yayılmış, insan
baskısı kalmamış olan hafiflikler den…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Mehmet Aksoy’un binbir cefa ve emekle yaptığı
İŞÇİ ve OĞLU heykeli meydanın tam ortasında bulunuyordu. İşçi baba, güçlü ve
kocaman elleriyle sarılmıştı oğluna. Biraz ötede, falazlerin etrafını saran
duvarın köşesinde bir gitarcı, hem çalıyor hem de şarkısını söylüyordu.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Gitarın sesini duyunca, tarifsiz bir hissiyat
içinde, İşçi Baba Heykelinin sarılışı gibi evladına, sarılmak istedim bütün
dünyanın evlatlarına. Sıyrılmak ister ya insan, dokunmak ister ya bütün canlara,
öyle bir hissiyat, gitarın melodisi, şarkının ezgisi ve sanatçının hüzünlü
buğulu sesi, her yanı gizemli bir hava sarmıştı…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Gitar sanatçısı Alpay’ın bir şarkısı;
Sensizliğin Şarkısını seslendiriyor olsa da, şarkı, Rodrigo’nun Gitar Konçertosuydu.
İspanyol iç savaşında, üç yıl süren kardeş kavgalarını anlatıyordu. Diktatör
Franko’nun emriyle öldürülen yüz binlerce insanın anıları için yazılmış bir
eser; başyapıt, Alpay’in Sensizliğin Şarkısı eseri ve Antalya Kaleiçi
Karalioğlu-İnönü Parkı içinde tekrar, öldürülen insanların hüzünlü, içli bakışları,
solukları arasında Akdeniz’e yayılıyordu.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Antalyalı Gitarcı, tam da bestenin niçin
yazıldığını şahitlik yapmış bir insanın gibi ağlamalı ve yaşamın içinde
kalarak; isyanını ezgiye, besteye, gitarın tellerine dokunarak yapıyordu. Bir
hüzün çökmüştü üzerime…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">On binlerce insanın kurşuna dizilmesi ne demekti?
Bir süre sonra İkinci Dünya Savaşı sırasında bir başka diktatör milyonlarcasını
öldürecek, insanlık sayfasına bir başka kara trajedi ekleyecek, ama yine kanmayacak,
yılmayacaktı uygarlık yolculuğu içindeki insanlık...</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><b><span style="color: #f4cccc;"> Güven SERİN </span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br />GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-14410034800972719282024-01-04T10:22:00.003+03:002024-01-04T10:22:22.380+03:00HÜSNÜ GÜNGÖR: TEKİRDAĞ'IN UNUTULAN EVLADI<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjt9a5TP7ir10lh1DURepqcTh1_6AwnneeNKo0WD_NpFf96uuYFHGLMe8kflcgACdLSILV5GdV9f8e_53wyAqr31vslBZZCNhYC3v7kPdjGqv07iefkU_lsWhHnicD070jpxehRoBSPsBRqpDPoGA1TcpxHby8VPGUVa4HmajTLoyx8IiiPA98Udr5YuRQ/s1254/Screenshot_2023-12-29-17-30-45.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1254" data-original-width="1080" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjt9a5TP7ir10lh1DURepqcTh1_6AwnneeNKo0WD_NpFf96uuYFHGLMe8kflcgACdLSILV5GdV9f8e_53wyAqr31vslBZZCNhYC3v7kPdjGqv07iefkU_lsWhHnicD070jpxehRoBSPsBRqpDPoGA1TcpxHby8VPGUVa4HmajTLoyx8IiiPA98Udr5YuRQ/w345-h400/Screenshot_2023-12-29-17-30-45.png" width="345" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">HÜSNÜ GÜNGÖR ve </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Sevgili eşi GÜNSELİ GÜNGÖR</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Kendi arşivlerinden</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEsq5zYblAZI9D3FoEH4OipNxQwhtCi_XNEMu5q1N77erwzg2oFuOupv_RgTyMvakSnofhe_YPV4Mh7DAfpf0wgqJIQUQ0rRazIHurp-YZBI_2KIiHtIIHwm_JoWPcbsbSYhOeHwZiYJQ5LpsV7-ogRNsux-v6Fquf0NHtsromL5NxRbEvuEDiyW5A7DY/s4608/IMG_20231229_160953.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3456" data-original-width="4608" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEsq5zYblAZI9D3FoEH4OipNxQwhtCi_XNEMu5q1N77erwzg2oFuOupv_RgTyMvakSnofhe_YPV4Mh7DAfpf0wgqJIQUQ0rRazIHurp-YZBI_2KIiHtIIHwm_JoWPcbsbSYhOeHwZiYJQ5LpsV7-ogRNsux-v6Fquf0NHtsromL5NxRbEvuEDiyW5A7DY/w400-h300/IMG_20231229_160953.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Kendi arşivlerinden</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhijkPr7oRS8ZnbQ_m945OXUQCvvIykBD-eE1XwEsW3AeAHSmepBoYBsNGFKxdEnsRY1ynXAORqlYedd64h7j9ac4d48hF0jE3mKmZxJCq2629YdprCzasNtxOoBIw1942giom0YF4zbRGKUCffUuP9c22Jy3jaW_LmyCrzBergAJljiDqDqqKbwuPw3ls/s4608/IMG_20231229_165903.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3456" data-original-width="4608" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhijkPr7oRS8ZnbQ_m945OXUQCvvIykBD-eE1XwEsW3AeAHSmepBoYBsNGFKxdEnsRY1ynXAORqlYedd64h7j9ac4d48hF0jE3mKmZxJCq2629YdprCzasNtxOoBIw1942giom0YF4zbRGKUCffUuP9c22Jy3jaW_LmyCrzBergAJljiDqDqqKbwuPw3ls/w400-h300/IMG_20231229_165903.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Kamera Güven</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Öğretmen,araştırmacı yazar Ercan Duygu</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQWxYZsURZoxwi0pSDFSxdzTyP-do24-IGPGCOdDMknyqH8LFCfOQxAANcuNnrckqJwb0jYN-HeLDvk8mSOFy7LBlf8M-aOGBIjU04S_a-uuwdJpPZP0CPjYG_zvtIdTZeItv61VFpT5t_xXOl6RHHS9hJ1a_gOGYx5J-iOPcBEs4QrSy-eYjspjjAB8k/s4608/IMG_20231229_165835.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3456" data-original-width="4608" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQWxYZsURZoxwi0pSDFSxdzTyP-do24-IGPGCOdDMknyqH8LFCfOQxAANcuNnrckqJwb0jYN-HeLDvk8mSOFy7LBlf8M-aOGBIjU04S_a-uuwdJpPZP0CPjYG_zvtIdTZeItv61VFpT5t_xXOl6RHHS9hJ1a_gOGYx5J-iOPcBEs4QrSy-eYjspjjAB8k/w400-h300/IMG_20231229_165835.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqoYOAbR-KjSDJlm9gWxWjofHU-tgiA-PneGUX9_SzS2l50Xqb9-AkBroafJ9Kr2_ZG24195vIvBsqudXIOqCKsmzzbz5EzqwB8pJ-RlFcVIp-vF2VPk7p9UhnrbVGx-cRv_s9BtqAU26R846sjdS1KNdpAdYaH-rv40BJAupGgBWJSxQiJsgFcVR_3z0/s4608/IMG_20231229_165749.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3456" data-original-width="4608" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqoYOAbR-KjSDJlm9gWxWjofHU-tgiA-PneGUX9_SzS2l50Xqb9-AkBroafJ9Kr2_ZG24195vIvBsqudXIOqCKsmzzbz5EzqwB8pJ-RlFcVIp-vF2VPk7p9UhnrbVGx-cRv_s9BtqAU26R846sjdS1KNdpAdYaH-rv40BJAupGgBWJSxQiJsgFcVR_3z0/w400-h300/IMG_20231229_165749.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Kamera,Güven SERİN </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">GÜNSELİ GÜNGÖR</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> HÜSNÜ GÜNGÖR: TEKİRDAĞ’IN UNUTULMUŞ EVLADI</span><o:p></o:p></span></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bazı insanların yaratılışlarında,
karakterlerinde yaşadıkları şehirlere, ülkelere, milletine adanmışlık vardır.
İdealizmin yüksek rakımlarında yaşamayı; vatan, namus borcu bilir, bu düşüncede
ömür süren ve sürmüş sessiz kahramanlar…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Sırtını tarihe, yetenekli ve hünerli insanlarına,
aynı zamanda büyük işler yapıp büyük sessizlik içinde yaşayıp ölmüş insanlara
dönen şehirlerin başında gelir Tekirdağ insanı ve yöneticileri…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bu sırt dönmesi yüzünden, şehrimizde
KENTLİLİK bilinci, şehirli aidiyet duygusu gelişmemiş, bu yüzden sanatta da,
sporda da, turizmde de gerilerde önce şehirlerin tozunu dumanını yutmakla
meşgulüz…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Şimdi, on yıldır peşinde koşup da yapamadığım,
bu ismi bulamadığım haberi büyük bir onur, manevi huzur içinde gazete arşivine taşıyoruz.
Tarihsel bir haberin içinde olmak fazlasıyla değerli, insanı evrensel alkışları
duyma coşkusu yaşattığını vurgulamak isterim.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Sözünü edeceğim unutulmuş, sessiz kahraman,
Tekirdağ KARAEVLİ Köyü’nde doğmuş Hüsnü GÜNGÖR, sadece Tekirdağ İstanbul
çıkışındaki ATATÜRK ORMANI ile anılsa, değerlendirilse en büyük saygıyı,
sevgiyi hak etmenin birincisi olurdu.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">1930 yılında Karaevli’de doğan Hüsnü Güngör,
İ.T.Ü İnşaat Fakültesini 1955 yılında bitirmiştir. Aynı yıl Tekirdağ
Bayındırlık Müdürlüğünde mühendis olarak çalışmaya başlamıştır.1958 yılında
Tekirdağ Bayındırlık Müdürü olarak zaten içinde olduğu, neredeyse gününün ve
gecesinin geçtiği şehrin her yerindedir. Saray, Çorlu civarındaki yollar
yapılırken aylarca Tekirdağ’a, evine gönüllü olarak gelmeyen, gelemeyen Hüsnü Güngör,
adeta Tekirdağ’ın yollarıyla, bayındırlı mucizeleriyle yatıp kalkıyordu.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Atatürk Ormanı Mesire Yeri, Özel İdare İl
Ormanı olarak bilenen çam kokularıyla kaplı alanların tamamı Tekirdağ Bayındır
Müdürü Hüsnü Güngör’ün zamanında, o günlere şahitlik edenlerin söylediğine
göre;</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">“ Neredeyse her fidana koşuyor, su taşıyor,
toprak atıyordu.” Hüsnü Güngör şimdinin çam ormanlarına; yüzlerce, binlerce çam
fidanına tıpkı bir anne ve babanın evlatlarına yaklaştığı gibi özenle yaklaşık 1960’lı
yılların başında neredeyse 63 yıldır şehrimizin oksijen depoları, eğlenme,
dinlenme, sosyalleşme diyarlarına kalıcı ve büyük bir aşkla, inanarak
gayretlerinin karşılığında, sadece imzası değil büyük emekleri olan kişidir.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bu ormanların içinde bugüne kadar on binlerce
insan eğlendi. Çocuklarıyla, eşi, dostu, arkadaşlarıyla kim bilir hangi
eğlencenin en demli anılarını oluşturdular. Peki, ama bu ormanların girişinde
bir tanıdım yazısı var mı?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">“ Bu ormanı büyük gayretlerle gece demeden,
gündüz demeden, kendi elleriyle bile su, toprak taşıyarak, atarak gün yüzüne
çıkartan gizli ve sessiz kahramanlardan birisi Hüsnü GÜNGÖR’dür, diye bir yazı,
bir plaket var mıdır?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Hüsnü Güngör’ü, yeni nesillere tanıtıp,
anlatabildik mi? Bırakın anlatmayı, onun ektiği yeşili, ormanı, ağacı, oksijen depolarını,
her yıl on binlerce ton tozu emerek, şehrimize temiz hava üfleyen böyle değerli
eserleri anlatabildik mi?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Ormanın öyküsü, ormanların şehirler için,
dünyamız için vazgeçilmez, yaşamsal katkılarını burada anlatacak değilim.
Anlatmak istediğim, Tekirdağ, gizli ve sessiz kahramanlarını hatırlayıp, onlara
karşı yapmış olduğumuz duyarsızlığın özrünü dileyip, derhal Hüsnü Güngör gibi fedakâr,
vatanperver, idealist insanları her yerde anmaya, anlatmaya başlamalıyız…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Hüsnü Güngör, sadece ormanlara adanmadı.
Tekirdağ’ın bugün üzerinden geçtiğimiz birçok yolunun yol olmasında o vardı.
Sabahın en erken saatlerinde başlayan iş aşkı, gecenin derin zamanlarına;
22.00’a kadar sarkıyor, eve her gelişinde yorgunluğun yanında yaşamsal bir onur,
duruş şehir sevgisiyle eşi Günseli Hanım tarafından tebessümle karşılanıyordu.</span><span style="font-size: 14pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Hüsnü Güngör aynı zamanda 1958–1959 döneminin
Belediye Başkanlığı görevini de yapmıştır. Köy, kasaba, kent yollarımızda iyi
araştırılırsa Hüsnü Güngör’ün imzası ve sayısız hizmeti de gün yüzüne
çıkacaktır.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bir gece evine geldiğinde yüzü gülümsüyordu.
Eşi Günseli Hanım; “ Ne oldu, çok neşeli görünüyorsun dediğinde; “ Bugün
devletime çok para kazandırdım” sözü şunu anlatıyordu; yaptıkları yol
ihalelerini öyle bir pazarlık ve denedim içinde yapıyordu ki, devletin ve
milletin zarar etmesi engelleniyordu. Cumhuriyet aşkı, millet sevdası böyle bir
şey…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Tekirdağ’ın sessiz ve başarılı
kahramanlarının başında gelen Hüsnü Güngör haberini yapmama büyük yardımı
dokunan öğretmen, araştırmacı yazar Ercan DUYGU’nun büyük yardımı, katkıları
olmuştur; TEŞEKKÜR ediyorum. Bize evini açan çok değerli zamanını, anılarını
anlatan sevgili eşi Günseli GÜNGÖR; MİNNETTARIZ…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><b><span style="color: #f4cccc;"> Güven SERİN</span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p></div><p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><p></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-66105343461089558282024-01-02T16:04:00.001+03:002024-01-02T16:04:11.043+03:00ANNE ACILARI,TÜM ZAMANLAR HEP AYNIDIR<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCOnK_9klxBCRCiD4o6yjge-VTziv9FaxZyaSCKIHfKB44em90a4gSU6IKFt_fzmeYyydiKHLVgjkPJalvzCI15PsKwUiXMri-QTg7QA2_yw0a5BgNTE47ji8G5y1vDIMihiAHz7x8KxuWjFuqb3jrg4MszNTEikcvYWCl03XXn5Dmo6f5NI5Pbn_fySc/s536/Odiseyus%20ile%20annesi%20Antikleia.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="536" data-original-width="400" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCOnK_9klxBCRCiD4o6yjge-VTziv9FaxZyaSCKIHfKB44em90a4gSU6IKFt_fzmeYyydiKHLVgjkPJalvzCI15PsKwUiXMri-QTg7QA2_yw0a5BgNTE47ji8G5y1vDIMihiAHz7x8KxuWjFuqb3jrg4MszNTEikcvYWCl03XXn5Dmo6f5NI5Pbn_fySc/w299-h400/Odiseyus%20ile%20annesi%20Antikleia.jpg" width="299" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">İnternet</div><p></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> ANNE ACILARI, TÜM ZAMANLARDA HEP AYNIDIR</span><o:p></o:p></span></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bildik bütün destanların kahramanları ve bu
kahramanların da anneleri vardır. İthake kralı Odisseus’un da onu çok seven bir
annesi vardır. İsmi Antikleia’dır.Antikleia’yı zamansız öldüren ise evlat
acısıdır.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Oğlu kurnaz Odisseus Truva Savaşı içi yurdu
İthake’den çıktığında annesi, babası, oğlu ve soylu karısı sağlıklıydılar.
Sevdikleri insanın hemen döneceklerini sanıyorlardı.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Ne gerçek yaşamda, ne de efsanelerde her şey
düzgün gider. Evrenin şaşmaz matematik oyunları ve dengesi, insanın kısıtlı yaşamında,
her alanda altüst veya tersyüz olma ihtimali vardır. Destanlar da böyle yüksek,
derin ve ağıtların yakıldığı zamanlarda doğarlar; bir daha ölmemek ve yakılan o
ağıtları tüm zamanlarda dinletmek için…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Truva Savaşı 10 yıl sürmüş olsa da, İthake
Kralı Odisseus’un 10 yılı da deniz tanrısı Poseidon’un kaprislerine boyun eğmek
veya çıkardığı zorluklarla yüzleşmekle geçer. Aradan geçen zamanlarda evlat
acılarıyla sürekli yüreği dağlanan, bir yerde duran anne, ölümlüler dünyasına
gitmiştir.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Aşağı dünya, ölülerin ruhlarının dolaştığı
yere girmeyi başaran, izin alan Odisseus, annesiyle karşılaşır. Anne şaşırmıştır.
Oğlunun sağ olduğunu bilmektedir. Yaşıyorken alt dünyaya, ölmüş insanların
ruhları arasına niçin geldiğini merak eder:</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;">—Evladım, hâla sağ iken nasıl
oldu da</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> Karanlığın, sisin altına indin?<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> Yaşayanların burada olanları görmesi kolay
değil;<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> Tam orada bizi canlılardan ayıran büyük
ırmaklar<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> Ve korkunç akıntılar var.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Acılı anne, ağır yaşam yükünden kurtulmuş olduğu,
ağırlığı olmayan ruh haliyle oğluna gerçeği anlatmasını, niçin ülkesine
dönmekte geciktiğini sorar. Şifasız bir hastalık yüzünden mi, yoksa okçu
Artemis’in görkemli oklarından birisi mi? Diye ardı ardına sorular sorar. Kocası
soylu Laertes’i de sorar.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Beden çoktan ölmüş olsa da, anneliğin eşsiz dönüşümü,
her halde evlada, sevdiklerine uzanma isteği, destanlar sayesinde insanın
bildik bütün gaflet örtülerini kaldırmak ister…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Annesinin sorduğu soruları cevaplayan Odisseus,
annesine nasıl öldüğünü sorar ve ağırlıksız haldeki anne cevaplar:</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;">—Ben de ölüp gittim ama ne
kaderimi takip ederek,</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;">Ne keskin nişancı Artemis’in
görkemli oklarıyla,<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;">Ne de herhangi bir
hastalıktan.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;">Ey şanlı Odisseus, yalnız
senin acındır beni bu hale getiren,<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;">Soylu oğlumdan ayrı
kaldığımdan bu yana<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;">Hep senin düşüncen var
aklımda<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;">Ve o düşüncelerdir benim
tatlı ruhumu bu hale getiren.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Destanlarda ve farklı dünyalarda birbiriyle
buluşan anne ile evladının birbirine olan sevgileri bu konuşmalarla yeryüzüne inmiş,
edebi dünyanın vazgeçilmez eserleri arasına girmiştir.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Ya bugünün tahlisiz anneleri? Evladı,
kendisinden öte dünyaya giden, ağıt yakacak dermanı, yardımcısı olmayan
anneler: - Evlatlarına, birkaç yudum teselli ve gelecek nesillere bir ders olacak
seslenişleri nasıl yorumlayıp, anlatıp yayacak?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Görünen o ki, koşuyoruz; çık hızlı bir şekilde.
Ama bilginin, görgünün, edebiyatın mı, yoksa tüketim ile tükenmenin peşinde mi:
- Bilmez haller içindeyim…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><b><span style="color: #f4cccc;"> Güven SERİN </span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><br /></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> <o:p></o:p></span></p></div><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><p></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6332428548341019411.post-8513662513278597972024-01-01T14:31:00.005+03:002024-01-01T14:31:39.135+03:00YENİ YIL,HOŞ GELDİN: 2024 <p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFcyFvW-UBBycess4hyphenhyphendNfbces9whC8Mu5ZVzu-HArr3culeAWsLTkBhgPKnae-EXcy_0wUe_Xvqlle4bEQhkvFLfeh0qM6CfRmRWl0mt5d9jRX3_ZG-s716r_77IDnToXE7hStnnMSQ1HqdVaxUmlAw_MM0ROrt9PdPhOSMGgPj0cz-tag-URX1QpUfk/s1373/Screenshot_2023-12-29-12-40-27.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1373" data-original-width="1080" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFcyFvW-UBBycess4hyphenhyphendNfbces9whC8Mu5ZVzu-HArr3culeAWsLTkBhgPKnae-EXcy_0wUe_Xvqlle4bEQhkvFLfeh0qM6CfRmRWl0mt5d9jRX3_ZG-s716r_77IDnToXE7hStnnMSQ1HqdVaxUmlAw_MM0ROrt9PdPhOSMGgPj0cz-tag-URX1QpUfk/w315-h400/Screenshot_2023-12-29-12-40-27.png" width="315" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Kamera; Güven Tufan Bey</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhs0mxUd9BZwqbS_fp4OU6au0iUOhfopOrUhkXrKNsWUe7WQKLJ3dgAibGqDEqpQnb7O-tJrUbHCp5fpisjoIOa2bCVLrprAHNKkDwpbfzEnkdGoKm3cI36l1oKeelfxoHutelm8hu30rhDosqMs21if9gsELuR5LPiyq1pfnSg-_bfuiyNzGZtaTfeyI4/s1380/Screenshot_2023-12-29-12-40-54.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1380" data-original-width="1080" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhs0mxUd9BZwqbS_fp4OU6au0iUOhfopOrUhkXrKNsWUe7WQKLJ3dgAibGqDEqpQnb7O-tJrUbHCp5fpisjoIOa2bCVLrprAHNKkDwpbfzEnkdGoKm3cI36l1oKeelfxoHutelm8hu30rhDosqMs21if9gsELuR5LPiyq1pfnSg-_bfuiyNzGZtaTfeyI4/w313-h400/Screenshot_2023-12-29-12-40-54.png" width="313" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Kamera; Güven Hayvan Sevgisi</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"> <span style="color: #d9d2e9;"> HOŞ GELDİN YENİ YIL: 2024<o:p></o:p></span></span></b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal"><b><span style="font-size: 14.0pt;"><span style="color: #d9d2e9;"> ( Hayvan
Sevgisi ) </span><o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Sanıyorum hoşluğu, heyecanı, saygı ve sevgiyi
hatırlatan bu dileğimiz, ülkemizdeki birçok aile, insan için pek hoşluklar
getirmeyecektir…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Nasıl bir ülke haline geldik biz? Neredeyse
her gün ölümlerin farklı tutarsızlıkları, korkunç halleri yaşanırken, insanın,
hoşluk yolculuğunda “HOŞ” bir ruh içerisinde olması mümkün mü?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Tamam, yine de “Hoş Geldin Yeni Yıl” diyelim,
ama neyin hoşluğunu dileyelim? Mesela çiftçiler için neleri isteyelim?
Hayvancılığımız için? Emeklilerimiz, işçilerimiz için? Küçük esnaflarımız için?
Çalışanlarımız için? Kiralara yetişemeyen, çalıştığının neredeyse yarısını ve
düşük maaşlı olanlar neredeyse hepsini kiralara ayırıyorsa; bu hoşluğun
seslenişini duyacaklar mı?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Şans oyunları oynanan küçük dükkânın her
akşam önünde geçiyorum. Bu küçük dükkânı işleten insanın dışarıya yansıyan
tarafı tamamıyla mütevazılık, tebessüm üzerine…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Sürekli etrafta bulunan kedilere, köpeklere,
kuşlara yiyecek, su taşımakla meşgul! Ya onun dükkânına hoş zenginlikler
aramaya gelenler; özellikle akşam saati, sıraya girenlerin yüzündeki hoş ifade?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Özellikle bu küçük, yaşlı dükkânın yanından
geçerken adımlarımı yavaşlatıyorum. Hoş yüz ifadeli insan yüzlerini,
duruşlarını görmenin halden hale geçmiş törenine şahitlik ediyorum. Her kupon yatıran,
düşlerinde milyonların umutlarını taşıyan bir tebessüm içinde; zannedersiniz; “
A zengin oldu, a olacak bir halde…”</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Ne güzel şey değil mi; hoşluğu, birkaç
saatliğine yaşayıp sonra yine o büyük hayal kırıklıkları içinde; “ Bir defa ki
sefere!” deyip, birkaç gün sonra tekrar aynı şans ritüelini yaşamak…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Oysa şans oyunları oynanan dükkânı işleten
kişinin ( Tufan Bey) duruşu, yaşam şekli, zenginlik üzerine değil; kendi
kendine yetmek ve etrafındaki canlılar için bir şey yapmak sadeliği, basitliği
üzerine kurulu. Onu ne zaman bir kedi besler, bir küçük kediyi severken izlesem,
şans oyunları bekleyen yüzlerindeki hoş ifadeler taşıyan insanlardan daha
huzurlu bir hal içinde görüyorum.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Neden mi? Çünkü kedilere su, yiyecek taşır,
onların başlarını okşarken, onların doğal hallerini izlerken, maddi anlamda
zenginliğin düşlerini kurmayı çoktan bırakmış. Belki de reddetmiş… Ya nedir
biricik isteği? O manevi hak ediş adımlarının ne kadar değerli-eşsiz ve somut
olduğunu biliyor da ondan…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Tamam, yine de hoş düşünceleri, ümitleri ve
dilekleri elden bırakmayarak; “ Hoş geldin yeni yıl: </span><st1:metricconverter productid="2024 “" style="font-size: 14pt;" w:st="on">2024 “</st1:metricconverter><span style="font-size: 14pt;"> diyelim…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Hoşluğu kaybetmiş, ailesinde, yuvasında bin
bir sorunlar yaşayan, sadece yaşamak için yiyecek bulmaya çalışan insanları
hiçbir hoş dilekler yeterince tatmin etmeyecektir…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Hoşluğun kalıcı huzuru; yaşamın her evresini,
her rengini, tatlarını diğer insanlar gibi onurlu bir şekilde hak edebilecek,
yaşadığı her türlü talihsizliği oturmuş, kök salmış Cumhuriyet kurumlarıyla
aşabileceğini bilmek; o ülkenin en talihsiz insanına bile hoş bir umut, ümit olur!
Girilecek her yeni yılın başında da, sona erecek her eski yılın son anlarında da,
insan ülkesine, değerlerine, benliğine sapasağlam sarılır; hoş umutlar içinde…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Bu debelenme artık sona ermeli.21.yüzyıl,
Türkiye Yüzyılı, halen çocuklarımızın açlığı, insanlarımızın evsizliği,
öğrencilerin yurt bulamayışı, sürekli değişen Milli Eğitim programları tartışılıyorsa,
hoş gitmeyen bir şeyler var demek değil midir?</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;"> </span><span style="font-size: 14pt;">Hoş geldin yeni yıl: hoş geldin 2024…</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 14.0pt;"><b><span style="color: #f4cccc;"> Güven SERİN</span></b></span></p>
<p class="MsoNormal"><br /></p></div><p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><p></p>GÜVEN SERİNhttp://www.blogger.com/profile/02693746722638795826noreply@blogger.com2