29 Mayıs 2018 Salı

MEŞE ve GÜRGEN KRALLIĞINA YOLCULUK


Kamera; Güven    Gürgenler...



Kamera; Güven  Bir gecelik Yuvamız


Kamera; Güven  Meşe Krallığı



Kamera; Güven  Dupnisa Girişi 


Kamera,Güven Düpnisa;dağın içinde ilerliyor


Kamera; Güven   Düpnisa;oluşmaya,şekillenmeye 
devam ediyor...


Kamera; Güven  Düpnisa;suları,değişen
gizemli yeraltı dünyası;Dante,İlahi Komedyasını
burada yazmaya başlamış olmalı...


Kamera; Güven

Meşe ve Gürgen Krallığı...

                           MEŞE ve GÜRGEN KRALLIĞINA YOLCULUK

  Hoca Nasrettin “Karın çok geziyor” dediklerinde; “ İnanmam; gezse bizim eve de uğrardı.” Cevabını alırlar.

  Son günlerin modası; çok gezmek; çok paylaşmak! Hatta gittiği şehri, ülkeyi, ayağının tozuyla sosyal dünyada paylaşmanın yaz yağmurları yaşanıyor…

  Bu kadar geziyoruz da ne oluyor? Şehrimize en yakın ormanlardan, dağlardan, vadilerden, derelerden haberimiz bile yok! Niçin? Çok yakın oldukları için mi? Daha az değersiz oluşlarından mı? Bilgisizliğimiz ve görgüsüzlüğümüz yüzünden…

  Gezi ekibimizin değişmez üyeleri, Yunus Usta ve Bülent Yorulmaz. Yönümüz; kuzeye doğru yol almak! Demirköy, Sarpdere ve Dupnisa Mağarası…

  Sarpdere ile Dupnisa Mağarası arasında ki Gürgen Ormanı kalbinde, dere kıyısında çadırlarımız kuruldu. Bir geceliğine bize yuva olacak gürgen ormanı; yeşilin en neşeli halleriyle; sıkça yağan yağmurlar ve güneş; yeşillerin dansını, coşkusunu yansıtıyor.

 Bu diyar; meşe ve gürgen krallığının olduğu yerler… Göğe yükselen gürgen ve meşeler; kavaklarla yarışır doğrulukta ve uzunluktayken...

  Gürgen ağacının sağlamlığı, dayanıklılığı ve kayın ağacına benzerlikleri bir yana, meşe ağacının ululuğu, neredeyse bütün kadim insanlığın mitolojisinde yer almasına neden olmuşlardır. Meşe palamutlarını Anadolu, Türk insanı için bir başka anlamı var; savaş ve kıtlık zamanlarında; meşe palamut ununun ekmek yapımında kullanılması; bu ağaca olan saygımızı daha da arttırıyor.

  Şehrimizde veya civar illerimizde herhangi birisini, birilerini alıp bu bölgeye getirin; eğer ki daha önce gitmemişse; ormanlarından, derelerinden geçirip Dupnisa Mağarası ile buluşturun; ilk söyleyeceği şey; “ Burası Trakya’da mı?” Kendi değerlerimizin, eşsiz güzelliklerimizin ne kadar çok yakınımızda ve ne kadar çok uzağımızda oluşuna bir anlam katmak; dikkat çekmek istedim…

 Ekibimizin üyesi Bülent Yorulmaz da bu bölgeye ilk kez geldiği için; bu şaşkınlıkla sordu; “ Burası Trakya mı?”

  Doğanın milyonlarca yılda geliştirdiği, evrimin telaşsız ama karalı eserleri; ormanlar, dereler, mağaralar; hepsi sevgiyle sarılacak insana; kucak açmaya hazır… Dişbudak Ağaçlarından, Çamlara, Meşelerden Gürgenlere kadar…

  Milyonlarca yılda oluşan ve kim bilir kaç bin yıldan bu yana yarasalara ev sahipliği yapan Dupnisa Mağarası, kendi çapında benzersiz bir güzellik. Yöre için; en hakiki fabrikalardan daha değerli bir eser.

  Gecenin ağır ağır çökmesiyle, kamp ateşinin alev alev yükselmesi birbirine denk bir denge sağladı. Gökyüzü kapalı; ay ve yıldızlar görünmez olmuş. Bir yerlerde kutup yıldızının, Venüs, Mars gezegenlerinin olduğunu biliyoruz. Ayın ise çoktan, daha gün içinde de doğduğunu…

  Bir yerde geceli yorsanız, kamp ateşini yaktığınız, çadırları kurduğunuz yere de yuvanız gözüyle bakıyorsunuz. Gece yürüyüşleri, kampların vazgeçilmezidir. Bulunduğumuz yerden; ateşin sıcaklığını, kırmızı ışığını bırakıp, daha kuzeye tırmanmaya, yol almaya başladık.

  Derenin doğduğu yüksekliklere doğru, dereden hiç ayrılmadan; Domuz geçidine kadar geldik. Burada bulunan Eşek Erikleri, ekşilikleri bize katkı sunarken, büyük karanlığı algılamak için, kafa lambalarımızı söndürdük. Derinin usulca akan suyunun yörede bulunan kayalarla oynaşması ve kocaman, karanlık bir ormanın içinde ürpertici bir güzellik hissetmek ayrı bir şey…

  Böyle ıssız, karanlık, kuytu yerlere eski insanlar hiç de iyi bakılmazdı… Buralarda eçüş, bücüş ve cinlerin yaşadığına inanır, korkarlar, uzak dururlardı. Şimdi öyle mi; kamp alanımızın yakınlarında iki tane maden arama şantiyesi var. Gece boyunca hiç durmadan geçen araçların sesi, büyük ıssızlık ve cinlerle kavga edip durdular…

 Romalı şairler ise dünyayı terk etmeden önce böyle; ıssız, kuytu, gizemli yerlere çekilirler, son günlerini böyle yerlerde geçirirlermiş.
  Havanın bulutlu oluşu, göğü görünmez, karanlığı daha karanlık yapmış; gecenin saati; 24.00’a yaklaşırken; gecenin yukarısında olan yıldızlar, galaksiler ve insanların çok eski çağlardan beri gökyüzüne, orada gördükleri yıldızlara, yıldız kümelerine verdikleri isimler; hepsi insan medeniyeti içinde, insana önayak, kolkuvvet olmuşlar…

 Goethe’nin Şirazlı Hafız’dan etkilenerek yazdığı şiir de öyle;

Sen ki bilmezsin, seni büyük yapan budur/Ve sen ki hiç başlamazsın, budur alın yazın/Dönen yıldızlı gökkubbe gibidir şarkın/Başlangıç ve bitiş muttasıl aynıdır/Ortanın getirdiği aşikâr olandır/Başlangıç neyse sonunda kalandır.

  Güne sağanak yağmurla başladık. Çadırlarımız emniyetliydi emniyetli oluşu; küçük bir yanlışlık, küçük yağmur parçacıklarının çadırıma süzülmesi; belki de geceden bu kadar mutlu, huzurlu konuşmalarımıza bir yaklaşım, sınama getirmek istemesiyle gerçekleşti.

  Dupnisa Mağarası, merak ederleriyle buluşuyor. Neredeyse 3 km uzunluğunda, içinden yeraltı nehirlerinin aktığı; destansı bir loşluk, yaşam merkezi; 11 tür yarasaya ev sahipliği yapan ve daha bilmediğimiz kim bilir kaç çeşit böceğe…

  Dönüş yolunda, Gürgen Meşe Krallığında ki yamaçlarda; pembe çiçekleriyle göz alıcı Siklamenler; halk arasında tavşankulakları çiçeklerini dökmeye başlamışlar. Neredeyse buldukları her yere yerleşme, yeşil ile pembenin görselliğini, kendi yaşam alanlarında kendi yaşam hakkını kazanma peşindeler.

  Bülent ısrarla aradığı dere nanesi, Yunus Ustanın dikkati sayesinde buldu. Meşe Yosununun da öyle…

    Gürgen ve Meşe Krallığından ayrılırken, geride, şairlerin sıklıkla dile getirdiği fısıltılar, uğultular ve mısralar da kaldı; Şarap, aşk, saki, kızlar, yaban gülleri, bülbüller ve daha niceleri… İnsanın ufku geniş, derinlere uzanmak istiyor, edebiyata da saygısı varsa; dünya her daim dört elle sarılmaya değer bir yer haline geliyor; bizim yuvamız olan dünya…

 Güven Serin 










4 yorum:

SevKoz dedi ki...

Ne kadar güzel yerler var ülkemizde
Ne güzel fotoğraflar bunlar

GÜVEN SERİN dedi ki...


Teşekkür ederim;SevKoz;sağlıcakla...

deeptone dedi ki...

goethe burlarda da gezmiş yaaaa :)

GÜVEN SERİN dedi ki...


Goethe bu;yolun yolcusu olmuş;aklın,romantizmin,felsefenin olduğu her yerde;doğa sever aynı zamanda...