7 Mayıs 2018 Pazartesi

MARX'IN DOĞUM GÜNÜ


Engels ve Marx 

iki sağlam dost...



                                                     MARX’IN DOĞUM GÜNÜ

  5 Mayıs Marx’ın 200.Doğum yıl dönümü olarak kutlandı. Tekrar öne çıkartılma, yeşerdiği dünya toprağında insan aklının eriştiği doğrunun-doğruluğun anıtsallığı karşısında izlenmekte, yeniden keşfedilmek istenmekte…

 Öğrenmenin borusu, trampetleri savaş marşları-duyuruları gibi değil; çok daha derinden ve gönüllülük isteyen bir becerinin kapıları aralamak, kötücül zırhları kırmak isteyişine destek amaçlı çalar; seslenir…

  1960 yılında New York’da bir kitapçı dükkânında, babası henüz ölmüş genç bir adam; Marshall, kitap raflarını karıştırmaktadır. Orada, kenarda; rafların loşluğunda bir kitap durmaktadır. Marx’ın 1844’de ki elyazmalarıdır. Birkaç sayfayı karıştırınca, ne büyük servet bulduğunu Göksel Aymaz’ın köşesinde anlattığı biçimde dile getirir;

“ Birden kendimi terden sırılsıklam kesilmiş buldum. Sanki durduğum yerde eriyordum, gözlerimden yaşlar boşandı, aynı anda hem kavruluyor hem de üşüyordum.”

 200 yıl sonra; yani günümüze geldiğimizde dahi insanlığın çelişkileri son derece iştahlı, bilinçsiz bir döngü içinde çılgınlar gibi eğlenirken, depresif yalnızlıklara doğru yol almayı sürdürüyor.

  Büyük tüketimler; ne hazindir ki büyük mutluluklar, huzurlar getirmiyor. Milyonlar önce ki kıtaların yer değişimi gibi, kuzey kutbunun erimesi gibi yer değiştirip eriyorlar; belki de başka bir evirilmeye, gelişime doğru…

  Marx’ı anlatan, onun felsefesinin 200 yıldır ölmeyip, tekrar görünen buzulun okyanus altında kalan kısmının merak edilmesi gibi bir şey… Felsefeciler, bilim insanları, edebiyatçılar; hatta ilahiyatçılar ve sıradan okurların peşinde koştuğu sırları neydi Marx’ın?

 Onu ve düşüncelerini en iyi anlatan cümlelerden bazılarını Göksel Aymaz’ın köşesinden alarak aktarmak istiyorum;

“ Ütopik uçarılıklara kapılmadan, bilebilmenin meşakkatini yaşamıştır. Avuntu değil, bilgi vermiştir.”

  Bazılarının “saçma iş!” dediği düşüncelerinin peşinden koşan bir insan; bir ömür… İnsanlığın dünya üzerinde birikmiş, birikecek olan devasa sorunlarını bilen, öğrenen Marx; aynı zamanda insanın karşısına çıkan sorunla uğraşabileceğini de anlamıştı.

  Masa başında süren bir ömür; yine masa başında sonlanmış; bu ölüme onun en yakın arkadaşı Friedrich Engels; sadece gözyaşları içinde değil; bütün hücrelerinin ağlamaklı oluşuyla tanıklık etmiştir.

 Göksel Aymaz, köşesinden Marx’ın 200.yılını kutlamakla kalmayıp, onu çok güzel de anlatmış, tanıtmıştır. Onu, dünyanın çirkefliklerinden kurtulup kendi erdemini yaratmak isteyenler için bir fırsat olarak görüyor.

 Peki, ama insanoğlu, günümüzün insanlığı böyle bir erdemin peşinde mi? İhtiyacı var mı böyle büyük. Ulaşılmaz, ölümsüz erdemlere? Uzandığı, uzanacağı alkışlar, sırıtışlar, yükselişler çok yakında duruyorken; hemencecik kumlardan bir kale, krallık yaratmak varken…

  Kendi çocuklarına bakabilmekten dahi yoksun, âlemci, haz düşkünü bir dahi, diye yorumlanırken, aynı zamanda insanın düştüğü bunalımdan, doymak bilmeyen iştahından kurtulmak için çare üretmesini istediği bir kahraman…

 Marx ve daha niceleri; kayıp uygarlıklar gibi her daim aranmayı, bulunmayı ve tekrar kaybedilmeyi görecekler. Ruhların seyri varsa bu dünyayı, ne büyük eğlencedir kim bilir insanın yeryüzü şamataları, komiklikleri, en ciddiye aldıkları gayriciddî işleri, söylemleri…

 Sartre’nin söylemiyle “ Gerçekliğin kendisi Marksçıdır”  Diye yorumlaması; Marx’ın da hiç yorulmadan, pes etmeden didinip durduğu şey; insan çelişkileri, ihtiyaçları ve doyumsuzluklarının sıra dışı zıtlıkları, çatışmaları üzerineydi.

 Dine bakış açısı hiçbir zaman saldırgan olmamış; “ Ezilmiş yaratığın iniltisi, halkın afyonu” dediği din; ayrıca kendi dokunulmazlığı içinde her daim korunmaya ihtiyaç duyulan bir imparatorluk haline geldi.

  Dinler, yaşamın pratiklerinden beslenmeyecek, destek almayacaksa nereden alacak? Din insanları, aksayan, ezilen, çelişkili, dengesiz, adil olmayan her türlü olayın karşısında durmayacaksa, yaratıcının karşısında nasıl durup kalabilecek?

Güven Serin  

2 yorum:

deeptone dedi ki...

ah ah kapital ne kitaptır yaaa, marx da pek severim tabikidee :)

GÜVEN SERİN dedi ki...


Kim bilir kaç yüz yıl daha hatırlanacak ve sevilecek;doğruların,eğrilerden sıyrılıp hep taze ve sınırsız kalması,değerli bir şey;günlük politika telaşı olanlar için ise anlamsız olmalı;bu tür erdemli,gerekli doğrular..