12 Nisan 2018 Perşembe

BİR RESİM,BİN FİKİR...


OSMAN HAMDİ


OSMAN HAMDİ-PERA MÜZESİ
                                             

BİR RESİM, BİN FİKİR

  
Yaklaşık 2,5 metre boy,1,5 metre eninde ki tuvale 1906 yılında bir resim yapıldı. İhtiyar bir adam; beli hafif öne bükülmüş, üzerinde dervişlerin giydiği kırmızı bir kaftan… Başında ki kalpak Mardin yöresi insanını hatırlatan türden…

  Günümüzden 112 yıl önce yapılan bu resmin yolculuğu da ayrı bir hikâye… İhtiyar adamın hemen önünde ayakları dibinde ki kaplumbağalar önlerinde ki yeşilliklere değil de yaşlı adamın ayaklarına bakmaktalar. 

 Sırtında bir davul; nakkare veya kudüm olduğu sanılar ve arkasına uzanan ellerinde bir ney; üflemeli bir çalgı aleti. Sırtında ki kırmızı kaftan ve 64 yaşında olduğu halde beli bükülmüş yaşlı bir adam, kaplumbağalara eğitim vermekten öte; düşünceli…

  Bedeninin yaşlı oluşundan mı, yoksa yılların yorgunluğu, bıkkınlığı mı; bu duruşta her şey saklı… Bir vazgeçme veya küçük bir umudu alevlendirecek dervişane bir duruş… Bu resimde ki figür; Osman Hamdi'nin kendisi;64 yaşında; ölümünden dört yıl önce yapmış olduğu tablolarından birisidir.

  Osman Hamdi bir yıl sonra bir kopyasını daha yapmıştır. Kaplumbağa Terbiyecisi en tanınan eserlerden birisidir. Bir de en pahalı olanlardan… 1906 yılında yapılan tablo; tam olarak hangi yolculuklardan geçti bilinmez! Bilinenler ise ayrı bir anlam taşıyor; insan sosyolojisi, psikolojisi adına.

  Resmin tasvirini yapacak olan insanın; sanat, tarih, sosyolojik bilgisi ne kadar fazla, derinse eser de o kadar çok kapı aralayacaktır. 1906 yılının başlarında yapılmış olsa da, resmin geçtiği yer; Bursa Yeşil Cami'nin ikinci odasıdır.

  Eski, sıvaları dökülmüş bir oda; aynı zamanda Osman Hamdi'nin yaşlı ve yorgun halini anlatıyor. Yeşil Caminin üst kat odası viran lığı simgeliyor ama üzerinde taşıdığı sanatsal izler; Türk taş işçiliği, çinileri ve eski uygarlıkların yapılarından alınan taş ve sütunlar; kadim geçmişi bir arada, büyük bir sükût eşliğinde karşı karşıya getiriyor.

  Osman Hamdi’nin eserini Yeşil Caminin üst odasında yapması, Yeşil Caminin tarihsel ve sanatsal bir karaktere bürünmesinden mi, yoksa bu caminin yapılmasına öncülük etmiş, desteklemiş Çelebi Sultan Mehmet’in varlığımızın sebebi sayılan fetret devrini sonlandırıp, Osmanlı İmparatorluğunun yola devam etmesi için ortaya koyduğu büyük çabaları da mı öne çıkartmak istiyor?

  Hepsi, sanata, sanatçıya; tarihe olan düşkünlüğümüzün düşlerinde saklı… Eserin bulunduğu alan;1419 yılının Aralık ayında tamamlanmış; Külliye olarak hizmete açılmıştır. Günümüzden 600 yıl önce külliyelerin toplumların hayatında, önemli yerleri vardır. Sosyal, kültürel, eğitim ve dini amaçları bulunan bu yerlerin birisi de Bursa Yeşil Cami ve Külliyesidir.

 Osman Hamdi seçtiği eseri, diğer eserler, anlatmak istediği hikâyesini diğer öyküler; yaşanmışlıklarla harmanlamış bir filozoftur…

  Belki de kendi zamanında ki çöküşe dikkat çeken, yaklaşan sonu; kaplumbağaların ağırlığı, duraklamaları ve çok şey öğretilemez; terbiye alamayacak canlılar oluşlarına, harcanacak çabaların nafile bir çaba oluşuna da dikkat çekmek istiyor…

 Bu ülke, bizler; Osman Hamdi gibi değerlere çok şey borçlu! Bugünün paha biçilemez İstanbul Arkeoloji Müzesi de öyle! Müzenin alanına gittiğimizde, onun düşüncesini, anlayışını yansıtan çok şeyin serpiştirildiğini, ülke insanına ve dünya uygarlıklarına akacak bir medeniyet kavgasını, uğraşını sanatı, felsefesiyle verdiğinin ayak, el, düşünce anlatımlarını görebilirsiniz.

 Yolunuz Pera Müzesine uğrarsa; orada bir eser bekliyor olacak sizi. Pera’nın hangi inanç ile kurulduğu; Suna İnan Kıraç Vakfının da Osman Hamdi yolu ve yolculuğunda ayrı bir öncü olduklarına da tanık olacaksınız.

 Aynı zamanda, bu resme-esere bakarken, Bursa Yeşil Camine, oradan Türk taş oymacılığına, hat sanatına, ahşap oyma sanatına, çini işlemeciliğine ve geçmişte kalan uygarlıkların izleri olan camiye konmuş sütunlara kadar…

  Bu cami ve külliyeyi yaptıran Çelebi Mehmet’in çabalarını, ileri görüşlülüğünü de pekiştirme, zenginleştirme ihtiyacımız doğacak…

  Bir resim; bin fikir demek, düşünce kısırlığından, kabalıktan, düştüğümüz kara girdaplardan kurtuluş demek; yaşamın iksirlerinin, bilinmezler inin açığa çıkışına tanıklık etmek veya onlara dokunmak el sürmek anlamını da taşımıyor mu?

 Güven Serin  



4 yorum:

SevKoz dedi ki...

Sanat.....
Gerçekten hayat damarı

GÜVEN SERİN dedi ki...



Yaşam bir yol,yolculuksa;en önemli rehberlerden birisi...

deeptone dedi ki...

ah ah severim tabiii, pera da ivit, pera, mimar sinan, istanbul modern, sabancı, salt beyoğlu, hepsi nefis yerler yaaa :)

GÜVEN SERİN dedi ki...


İmbiğin içinden sıyrılmış mekanlar;masalsa masal,tını ise tını;renk şöleni ise,renk şöleni;kaf dağı romanı...