17 Ocak 2018 Çarşamba

GÜLMEYİ,GÜLÜMSEMEYİ UNUTTUK MU?




GÜLMEYİ, GÜLÜMSEMEYİ UNUTTUK MU?
----------------------------------------------------------

  Büyük çoğunluk, sırıtma ile gülmeyi birbirine karıştırır. Sırıtma, gülmenin yozlaşmış, sahte kılığa bürünmüş halidir. İçinde bir tek tebessüm kırıntısı dahi bulamazsınız…

  Sırıtma, siyaset, ticaret kokar. Sadece bunlar koksa iyi; sahtekârlık da kokar… Henrı Bergson gülünç etkinin tam olarak ortaya çıkması, etkisinin yayılması için kalbin bir anlığına hissizleşmesi gereklidir, der.

 Bir anlığına hissizleşen kalbin, gülünçlüğü saf haliyle algıladığını anlatır. Her daim aranan şey; saflıkta gizli değil mi? Yani doğallıkta! Bütün şamata, gürültü, gelinen nokta; aranan, özlenen şeyin o saf hali olduğu anlaşılıyor…

 Kendimizi ait hissetmediğimiz kültürlerin yaratacağı dalgalar algımızın, hissiyatımızın veya saf halimizin dışında kalır çoğu zaman. Hissiyatımız, saflığa mahkûm olmayı veya cansızlığı seçme görüntüsüne dönüşür.

  Bir rahip Pazar gürü herkesin ağladığı, gözyaşı döktüğü vaazını verir. Bir kişi ağlamıyordur. Bir adam! Ve ona, niçin ağlamadığını sorduklarında bu cemaatten değilim! Der. Onların hissettiğini hissetmez.

 Ortak masallar, hikâyeler, türküler, şiirler bu yüzden önemlidir. Her ne kadar evrensel düşünce bütün sınırlara meydan okuyor olsa da,21.yüzyıl kendi kültürünü, savunma ve cemaatini oluşturuyor görünse de; kuru bir hayranlık, değişim; imbikten geçmeyen hiçbir davranış, sahiplenme veya düşünce; ortak kültüre dönüşmüyor; dönüşemiyor…

 Güven Serin 

 


Hiç yorum yok: