22 Kasım 2017 Çarşamba

SOLUK YÜZLÜ DOSTUM!



SOLUK YÜZLÜ DOSTUM
------------------------------------

  Görmeyeli kim bilir kaç ay olmuştu. Çalışkanlığına, hatta iş düşkünlüğüne şapka çıkarttığım dostlarımdan. Sadece iş düşkünlüğü mü? İşini en iyi yapma aşkı; öteden beri onun merkezinde, felsefesinde…

  Tanıyalı onu; çeyrek yüzyılı çoktan geçti. İnsan psikolojisini, sosyolojik etkileri, gençlik isteklerini en iyi bilen ve anlayanlardan. Çünkü öteden beri insanın içinde bir insan uzmanı haline gelmiş öğretici bir kimliğe sahip.

  İşini, insanı sevmesinin yanında, bu işlerin karşılığı olan kazancı da çok iyi sevmeyi, sevmenin hatırına iyi yapıyor. Ülke genelinde tasarruf yapanlar yüzdesi; % 10 gibi açıklandı. % 1’e de düşse, benim dostum her daim onun içinde olacaktır.

  Enerjisi bu işe adanmış olan dostumu görünce tanımakta zorlandım ilk önce. Bir solukluk, zayıflık neyin nesiydi. Bir yas, üzüntü, kayıp geçişine şahitlik mi yapıyor? Hayır; merhabaya merhaba, sohbete sohbetle karşılık verdi. Yine bildik sorgulaması; benim kazancım ve insandan öte insana dönüşen sohbet; yine onun arzusuyla, en iyi kazanmaya kadar geldi.

  Bu sohbet şunu gösteriyor; dostumun dünyası, kazan kazan üzerine… Buna kimse itiraz etmiyor; çünkü uyurken bile işine katkı sağladığına inanıyorum. Dünya malına, ölçülerine göre en iyi kazancı hak ediyor.

 Ama dostum; yüzün niçin soluk? Niçin az önce mezarından çıkmış bir canlı gibi dolaşır da, en ince kazanç ustalığını, insan faydasını düşünürken, kendi yüzüne bakmayı düşünmez sin?

  Belli ki, bir kıskaç, bir suskunluk onu kemirmeye başladı. Yoksa bir çaresizlin vurgun yeme hali mi? Çünkü istekler karşılandıkça, bir bir hazlar alındıkça, akıp gider zaman. Be ne demektir? Yaşam da akmış, hücrelerimiz de yaşlanmış, ölümleri, yaşamlardan daha fazlalaşmıştır.

 Pusuya yatmış hastalıklar; içimize yapışmış hırslardan da beter, aynı şeritlerde iki dost gibi, bütün kazancımıza, sağlığımıza, ruhumuza hükmetme şarkısını söylerler.

 Sevgili dostum; yüzün niçin soluk? Niçin? Dünya ölçeğinde ki yaşamın nehirleri ne çok insan taşıdı; kuzeyden güneye, doğudan batıya ve farklı farklı ara yönlere. Ne büyük kazançlar altüstü oldu da, yine insanın deryalardan alınma arzusuna ölçek, bir teselli, yön, yöntem olamadı…

  Truva’nın kuşatılması, sadece Helena için mi, yoksa o büyük uygarlığın zenginliğine karşı duyulan yağmanın albenisi mi? Böyledir zenginliğin çekiciliği! İştah kabartır. Gölgeler sarmaya başlar çevremizi.

 Dostum, yüzün soluk! Bir şeylerin ters gittiğini anlayamayacak kadar işine dalmışsın. Biliyorum; yüksektir morali kabarık mülklerin artması, çoğalması; akarken çeşmenin suları doldurduğumuz küplerin dolması.

 Ağırdır be dostum; bütün bu zenginlikleri saklamak ve gizlemek. Çile doludur; haydut, harami dolu olduğu kadar; ihtiyarlık, hastalık, yalnızlık doludur…

 Güven Serin 



Hiç yorum yok: