26 Ağustos 2017 Cumartesi

21.YÜZYILIN HOKUS POKUSU

                                                    



21.YÜZYILIN HOKUS POKUSU
---------------------------------------------


  Doludizgin geldi. Gelişi,20.yüzyılın başlarından belliydi; hızı son ana;20.yüzyılın bitiş zamanına saklamış… Belli ki uzay araçlarının, yararlanmak istedikleri; gezegenler arası sapan etkisi denilen bir kuvvet giriyor devreye; inanılmaz bir hıza ulaşıyor; ulaşacak insanlık.

  Biri, birileri çıktı sahneye. Hokus  Pokus;dedi. Dikkat edin; oyun başladı! Bu nasıl bir oyun? Teknolojinin doymak bilmeyen sürümü; sürümleri? Durdurulamayan yenilikler, insanı, insanlığı zorlayan gelişimler.

  Acaba? Büyük yalnızlığa bir çeyrek daha mı kaldı? Sosyal Dünya dediğiniz yere girince, gelişmelerin, insan ruhları, bedenleri üzerinde nasıl bir etkiye dönüştüğünü, Mars’a gidecek kolonide ki insan genleriyle uğraşan ilim insanlarının, aslında gensel değişimin dünyada başladığının farkına varmış olduklarını düşünüyorum.

 Bir günlük ömrü olan böcekler gibi yaşamaya başladık. Herkes yazar ve şair… Herkes fotoğrafçı, ilim insanı, siyaset bilici; sanırsınız ki beşeri bilimlerde uzmanlar haline geldik. Düşünülen o dönüşüm; sadece uzay sahnelerine ait sinemalarda olacak değil ya; bir hap yutturulup, her alanda bilgiçlik yapma becerisi; belki de bir ön hazırlığın deneme çekimleri…

  Herkes tiyatro oyuncusu, herkes şarkı söyler hale geldi. Sevinelim mi? Ömrü bir günlük böcekler gibi; sorsanız, kimse bir saat önce neyi okudu, neyi izledi, neyi paylaştı; bilinmezlik ormanı gibi bir unutkanlık çekinime doğru hızla akıyoruz.

 Patlamış büyük güneşlerden dağılan parçacıklar gibi; milyonlarca yol alacak oluşumun zerrecikleri; elbet bu büyük, onurlu başıboşluktan kurtulup, bir çekim alanı; değerli bir yörünge sahibi olacak!

  Ama ne zaman? Hiç kimsenin tam olarak bilgisi olduğunu sanmıyorum. Büyük sürgünün, geri dönüşü olmayan kaçışın başladığı kesin; bir günlük ömrü olan böcekler gibi; büyük telaş…

  Böceklerin telaşını anlarım! Üremeleri, nesillerini aktarmaları gerekir. İnsanın? Aktarılacak neleri var? En büyük şeyini; duyarlılığını, duygularını; anı ve hatıralarını kaybettiği an; karşımızda duran bilgisayar gibi, saymamın, istenileni aktarmanın, uygulamanın ve gerektiği an ışığını, ışığımızı birileri tarafından kapatılacak oluşumuz…


 Acaba, evrim bize büyük oyunu mu oynuyor. Yazgıyla uğraşan bilime karşı evrim! Kaderle uğraşım, hastalıklarla baş etmemizin, yer çekim kuvvetine meydan okuyup, artık dünyadan kademeli olarak ayrılma hazırlıkları içinde oluşumuz; evrimi kızdırmış olabilir mi?

  Ya, Homeros’un tanrı ve tanrıçalarını? Olimpos tepelerinden gökyüzüne kaçtıklarından bu yana; birkaç bin yıllık birikmiş hesabın ödeme zamanını mı hatırlatıyorlar?

  Olabilir mi? Issızlaşan köyler; gözümüze baka baka; ıssızlaşacak kasabaları ve kentleri anlatıyor olmasın?

   Büyük tükenişle birlikte büyük kaçış; uzaysal dünyaya sığınma isteği, büzülen, sıkılan ruhlarımıza bir çare gibi tanıtılıp, ölümsüzlüğü hayal ederken, uzun ömrü yakalayan insanın, üreme ve üretimden de vazgeçip, sadece tükenişe, uzayın o saf boşluğuna; esas olan kayboluşa doğru açılacak oluşu… Evrimin ve evrenin biricik dünyanın artık boşaltılma zamanının geldiğinin; bizlerden, biz zavallı insan ve insancıklardan bıkmış olduklarının kanıtı mıdır?

  Oyuncu çok! Ya seyirci? Olmazsa o büyük topluluk, değerli yorumcuların göksel alkışları; neye yarar herkesin oyuncu veya yönetmen oluşu?

 Güven Serin 




Hiç yorum yok: