12 Aralık 2016 Pazartesi

SANATÇI DOĞUŞTAN LANETLİDİR



SANATÇILAR DOĞUŞTAN LANETLİDİR
--------------


 Tam olarak nerede okudum; hatırlayamıyorum… Aylar önceydi… Bir çentik; bir soru; cevabı zamana yayılan…

  Sanatçıyı, sanatıyla meşgul olanı diğer insanlardan ayrı düşünmek adına değil, canını; can yongası malını, ünvanları düşünmeyerek; istemeyip, reddeden sanatın sanatçısını anlamak; biraz da anlatmaktır amacım…

  Yüceliğin yaratıcısı; evrimin ebedi yolu canlı olmanın en güzel haline dönüştürdüğü halde insanı; yetmezlik içinde, zamanlar ötesi uzanmak ister; ilimin, sanatın düşünce heyecanı ve aceleciliği içinde.

  Bazen, toplumu idare edenler; yani krallar, başkanlar veya sıradan bir yerin yöneticisiyle ters düşer sanatçı. Tuvale, kâğıda, kitaba; notalara döker içindekini.

  Veya sözden söze; Sokrat gibi öğrencilerine aktarır; Soru sorup düşünmeyi-düşündürmeyi…

  Lanetlenir! Baldıran zehri ikram edilir. Giyotine başını koyması veya göz hapsine… Velhasıl dili, düşünceleri zehirli kabul edilir; lanetlenir, düzeni korumak isteyen, düzene el atmış, kendi şahsının düzeni bozulacak diye korkan nice despot kişi…


  Henüz 29 yaşında; bilinen yaşamı reddeden Nilgün Marmara’da böyle bir lanetin ağırlığını mı hissetti de ayrılmayı seçti yeryüzünden? Sanatın derinliği, yüceliği bazen, görünmezi görür, bilinmezi bilir mi yapıyor insanı? Gereksiz mi görüyor, nice insan telaşını, vızıltılarını; dürüstlük altında ki hilebazlıkları?


 Kâğıda döküyor Nilgün fısıltı halinde, hoşluğun boş zamanlarına diyeceklerini;

“ Bir şeyden kaçıyorum, bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendime bir yer edinemiyorum, kendime bir yer… Kafatasımın içini, bir küçük huzur uğruna aynalarla kaplattım, ölü ben’im kendini izlesin, her yandan, o tuhaf sır içinden! Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben. Oyuncağı panik olan sayrı yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.”

Güven Serin 

Hiç yorum yok: