9 Aralık 2016 Cuma

İNSANLARIN MALINA MÜLKÜNE EL KOYMAK DOĞRU MU?







                  İNSANLARIN MALINA-MÜLKÜNE EL KOYMAK DOĞRU MU?




  İsterseniz borçlar kanunları, isterseniz düzenin adaleti deyin; bir insanı bitirmek, bir aileyi, bir bölgeyi sonra da bir ülkeyi bitirmek gibi geliyor bana.

  Adalet yerini bulacakken, adaletin ince çizgileri, bu çizgileri var eden insanı yok edersek, merkezde insanın adalete ve yaşama olan inancını zayıflatırsak; toplumun çözülmesi kolaylaşmaya başlar.

  Günümüzde ve öteden beri bolcu duyduğumuz şeylerden birisidir; insanların borçlarından dolayı mallarının, mülklerinin aciz edilmesi. Devlet eliyle, neredeyse donlarına kadar el konulan malların, mülklerin çıplak insanının ruh halini siz düşünün?

  Bazı ev araçlarının artık bol ve ucuz oluşu, yediemin depolarının ağzına kadar dolması yüzünden değeri küçük olan ev eşyalarına aciz işlemi yapılmaktan vazgeçildi. Sevindiricidir; küçük bir adım görünse de, adaleti uygulayan avukatların pek sevmediği bir yasadır.


  Ev eşyalarına el koyacağız diye nice insan korkutuldu. Utanmayı bilen insanlar komşular görmesin tanıdıklar duymasın diye, küçük borçlar için dahi nice ödemeler yapmak için, yerinden, yurdundan oldular; yani mallarını sattılar.

  Yasasız devlet olur mu? Elbette olmaz! Yasalar, insanların daha iyi, daha güvenli ve huzur içinde bulunması için her daim değişebilme, en ideale, en koruyucu ve hak edici hale getirilmek için yine yasa yapıcıları hiç durmadan kendi vicdanlarını, görgülerini toplumsal bilinci, psikolojiyi başköşeye koyarak yenilemeliler.

  Bir çiftçiyi düşünün! Malı-mülkü kalmazsa ne yapacak? Şehirlere, kasabalara göç edecek. İş bulursa çalışacak; bulamazsa kendi ahlak, görgü kuralları neyi emrederse onu yapacak; yasaları, kuralları zorlayacak; hem de sonuna kadar…

 Bir esnafı, tüccar, fabrikatörü düşünün! O da aynı işleri yapacak; bütün bildik oyunları oynayacak; yaşamın içinde kalabilmek için… Bazıları da en değerli şey olan; canlarına kıyacaklar…

  Bir insanın neredeyse bütün ömür didinip ortaya çıkarttığı; sahip olduğu, evi, barkı, ocağı; borçlar kanunu yüzünden elinden alınıyor. Bu yıkımın boyutunu düşünmek için, toplum bilimcilerine sığınmak, onların araştırmalarını dört elle sarılmak gerekir.

 Bir evin, bir aracın, kendine yetecek tarlanın, hayvanın el konulamayacağı günler ne zaman olur? Bunların olması, borçları, alacakları ne kadar etkiler?

 Bugünün dönüşümünü kurnazlıklarla çözen insanlar yok değil. Daha iş yeri açmadan üzerindeki malı-mülkü başkalarına devretme zorunda kalan insanlar; bir başka yıkımın, hilebazlığın içine zorla itilirler.

  Niçin? Elbette, ileride borçları onları zorlarsa, yaşamak için ellerinde çare diye; mal-mülk olsun; devlete, konuya, komşuya, akrabaya yük olmamak, gülünç duruma düşmemek için; insanın, yetersiz kanunlar karşısında bulduğu çözümlerden sadece birisi…

  Bir tüccarın, esnafın, çiftçinin, memurun, işçinin birkaç evi, arabası, hayat standardının üzerinde tarlası, hayvanı varsa; standarda kadar hepsi alınsa; kanunlar sayesinde tümü satılıp alacaklılara verilse; kimsenin gözü arkasında kalmadığı gibi; gidene yanmaz bile. Çünkü yaşamlarını devam ettirecek, onları zalime, ayıba muhtaç bırakmayacak azami olan mal-mülk yüce devlet, yüce yasalar tarafından korunuyordur.

 Böyle bir düşünce, böyle bir kanun; lüks müdür? Utançtan, göçlerden, intiharlardan, yıkımlardan daha önemsiz midir?

  Günümüzden 2200 yıl önce böyle yasalar çıktığını söylesem; kaç kişi inanır. Yunan Uygarlığı boşuna batıyı; aklı etkilemedi!

  Sicyonlu Aratus Achaea Birliği’nin liderliğini yapan devlet adamıydı. Malları-mülkleri elinden alınmış olan insanlar için ilk yaptığı şey devleti yönettiğini sanan TİRANLARI ortadan kaldırmak olmuştur. Herkesin refahını düşünmek onun ilk işidir.

 “ Başkasının evinde karşılıksız yaşasınlar” ; “ Niçin böyle olsun? Bir ev satın almışım, inşa etmişim, geçindirmişim ve para yatırmışım, bana ait olan evi iznim olmadan kullanabilir misiniz?

  Sayın yasa yapıcıları; Sayın yasa uygulayıcıları; yürütme, yargı ve yasama tarafında bulunan kıymetli insanlar; malı-mülkü tamamıyla alınan insan bitik insandır; yitik, çaresiz insan; aynı zamanda çürümüş insandır; kokar ve bulaşıcı hastalık dağıtır…

 
 Güven Serin 



Hiç yorum yok: