7 Eylül 2016 Çarşamba

ŞAFAKTAN BİR SAAT ÖNCE


Kamera; Güven   Ganoslar - Tekirdağ



Kamera; Güven  Ganoslar-Tekirdağ

Yunus Usta şafağı,günü minnetle selamlıyor


Kamera; Güven  Ganoslar Şafaktan Bir Saat Sonra..


Kamera; Güven  Ganoslar - Tekirdağ

Karaçalı ve Şafak Vakti;Karaçalı hep buradaydı,
insanlardan önce...


Kamera; Güven Ganoslar

Yunus Usta Alıç Ağacı meyvelerin selamlıyor;
kendi hissesine düşeni;sadece bir avuç alıçı
alıp yoluna devam...


Kamera; Güven   Ganoslar,
Sıradanlığın en sıra dışı olduğu yerler...


                                             ŞAFAKTAN BİR SAAT ÖNCE



  Bazı zamanlar “deli” zamanlardır. Hani herkesin uykuda horultular çıkararak uyuduğu zamanların birisinde, diğer sürü zamanlardan kurtarmak adına Ganoslara yani Işıklar Dağlarına; Kekik süslü tepelere doğru yol aldık.

 Yunus Usta ile yolun yolcusu olalı 10 yıl oldu. Nice tepe, vadi; dağ… Ganosları tam olarak tanıdım dediğiniz an yanıldığınızı anlar; yüz metre ötede değişen toprak, kaya, bitki örtüsü karşısında düşlerinizi, bilgi ve görgünüzü yenilersiniz.

  Kumbağ yöresinde Bayrak Tepe olarak bilinen yer; Yeniköy ile Kumbağ arasında; etrafınızı 360 derece; görebileceğiniz yükseklikte. Kuzeyde Işıklar Köyü, doğuda Kumbağ, güneyde Marmara Denizi ve adalar, batıda ise; Yeniköy, Uçmakdere; uzanıyor iç içe geçmiş Ganoslar; alabildiğine; kekik kokuları, ardıç ağaçları, artık bağ olmaktan çıkıp, doğanın ilk hanine dönen nice tarla, bağ, bahçe…


  Hani Veysel’in; bizim aşığın dediği gibi;

Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile dövmeyince kıt verdi
Benim sadık yârim kara topraktır.

  Bir sadık yar gibidir Ganoslar. İçinde ne hikâye, mitolojik öykü saklar; tıpkı, kendi tepelerini, vadilerini, çataklarını, bitki ve meyvelerini sakladığı gibi…

  Şafaktan bir saat önce; karanlığın aydınlığa yolculuğu henüz ışık vermemiş… İki ulvi çam ağacı; eskiden bağ, bahçe olan tarlanın ortasında; birbirinden elli metre arayla uzanıyorlar gökyüzüne. Birinde Yunus Usta; diğerinde ben; kuzey rüzgârını siper ettik kendimize; şafağın doğmasını beklerken.

  Rüzgârın sesi ağaçtan ağaca fark eder. Kavak ağacı panik içinde korku ve telaş ettirir size. İğde, boynunu hemencecik büker görünür; sarhoş edici kokularından çok öte, incecik dallarını savurur erişim hedefine…

 Çamların, servilerin, köknarların rüzgâr ile kucaklaşması bir başkadır. Mitolojik bir anlatı, hatırlatma; belki de hiç eskimeyen bir şarkının melodisinin kalıcı bildirimim; haykırışı tekrar eder; zamanlar ötesinden.

 Sırtımı dayadığım çam ağacı; karanlık doğa, ileriki ormandan etrafa yayılan karatavuk, bülbül, saka, alakarga sesleri… İğne yapraklı çam, ürpertici sesini, bedene dokunan serinlikle tamamlıyor; kuşların melodisi ayrı bir koronun, yaşam biçiminin harekete ve tekrara gebe dünyanın yaşam felsefelerini gösteriyor.

 Her daim yeşil kalan çam; çeşitten çeşide; kara, kızıl, servi, köknar; en önemlisi, toprağa sımsıkı yapışmış; kimi taşın içinden; kimi en sarp tepelerden yükseliyor göğe; derinden derine; topraktan toprağa…

    Efsaneye göre şair Orpheus tatlı nağmeleriyle vahşi hayvanları bile büyülermiş. Yine efsanevi destana göre Homeros; “ onun karısını kaybettikten sonra üzüntüsünü hafifletmek için Trakya diyarına; Ganoslara uzanıp gece gündüz çalgısını çalıp, ağıtsal şiirler söylediği biliniyor.

 Ağır ağır şafak söktü Ganosların üstüne. Etraf aydınlıkla birlikte kekik koktu. Günü ve doğayı küçük termosumda getirdiğim kahve ile selamladık. Serinliğe katkı sağlayan birkaç yudum kahve…


 İnsanın ihtiyaçları hiç bitmeyecek görünürken, hâlbuki irade ve yetinme duygusuyla seçilen yaşam felsefesi; ne kadar az şeylerin ne büyük lütuf olduğunu söylemek, anlatmak isterim. Şafaktan bir saat önce uygarlığa bu kadar yakın bir yerdir Ganoslar. Aynı zamanda yabanıllığa, doğaya; insanın bağrından doğuran toprağa…

  Yürüyüş kimi keçi, koyun ve insan patikalarından, kimi orman ve doğa açılan yangın yollarından devam etti. Eskiden bağ olan tarlanın kıyısında iki ceviz ağacı; meyveleri üzerinde… Olgunlaşmışlar; yeşil kabukları görevini yapmış. Cevizler insan eli dokunmadan, kendi mucizevî tatları; insandan öte bütün canlılara adanmış gibi…

 Ceviz ağaçlarından sonra Alıç ağaçları; bunca zamandan sonra ilk kez karşımıza çıktılar. Meyveleri üzerlerinde, bir şölen sunumu gibi; cevizlerden sonra alıçlar; belki de doğaya koşulsuz, şartsız-şurtsuz gitmenin karşılığı da olabilir.

 Güven Serin 






Hiç yorum yok: