25 Ağustos 2016 Perşembe

İÇİNDE KİM VAR


Kamera; Güven

İstanbul Modern Sanat Müzesi



                                               İÇİNDE KİM VAR


  Tam da lazım olan zamanda İstanbul Modern Sanat Müzesinde, nice sanatçı gibi, ömrünün dem verdiği zamanlarda bir başka sanatçı; İnci Eviner sesleniyor; sanatı lüks saymayan, sanata yaslanan sanatçının tam da halkın içinden taşıdığı insana dair olguları, iradeyi sergiliyor.

  Halkı sadece kırılma zamanlarında, oy zamanı hatırlayanların dışındadır sanatçı. Akan büyük ırmakların tıkanmış yataklarını, bin bir parçaya bölünüşünü ve suların önüne konan barajların etkisiyle etkisizliğini anlamaya ve anlatmaya çalışır…

  Şimdi soruyor bize; “ İçinde kim var? ” diye… Kaç kişi cevap verebilir; içinde ki etkinin, onu esir almış inancın zincirleri tutan sahibini söyleye bilir? Kaç insan, sadece kendi varlığının, bütünlüğünün, esenliğine giden yolun yolcusu olup; gerektiğinde kendi varlığını ortaya koyabilir?

 Bunu ancak sanatçı yapabilir. Bedenini de, ruhunu da ortaya koyar. Acıyı da, acısızlığı da anlayıp, anlatır… Siyasetçinin basit sözcüklerini, kefen giydik, laflarını bir toplumun kâbusa dönen dünyevi algısını daha da köşeye sıkıştırıp, körleşme ve kısırlaştırma becerisi göstermez.

 İnci Eviner İstanbul’un kaynadığı şu anlarda, sanatın kupkuru görülüp, sanat merkezlerinin en güzel yerlerde olmasına rağmen çok az insanın girdaptan kurtulup, bu mekânların serin, sessiz ve derin dehlizlerine sığındığını görüyorum.

 Düşünceye dayalı her şey, lüks veya gereksiz gibi algılanıyor. Ya sonra? Tam da kazandık denen kurnaz zenginliklerde, her şeyin boş olduğunu, kavgaların anlamsızlığını, dostu düşman, düşmanı dost görme çelişkilerini yaşamıyor muyuz?

 Eksiklik bellidir dostlar; insanın nöronlarını; aç, kısıtlı; korku ve ayıplarla; kararmış cezalarla teslim ettiğimiz an; bilinen bütün akış tersine dönmeye başlıyor…

 Hiç düşünmez mi bir ülkeyi, bir ırkı suçlarken konuştuğu mikrofonun, görüntü verdiği televizyonun, ses aldığı cep telefonunun düşman dediği insanlar tarafından üretildiği… Sadece ezbere sunulan düşüncenin, kültür aktarımlarının eninde sonunda başka milletlerin kölesi olacağı belliyken, örnekleri doluyken; sanata, felsefeye, bilime küsmenin sırtını dönmenin âlemi nedir?

  İçinde kim var? Diyor sanatçı. İçimizde ki organların işlevini sormuyor elbet. Ama biz sorabiliriz! Kalbimizin, beyin hücrelerimizin, böbrek ve karaciğerimizin faydalarını, ihtiyacı olan mineralleri, vitaminleri, yağları, proteinleri de sorabiliriz?

 İçkinin, içilmezliğini değil de, suyun bile fazla olursa, boğulma tehlikesini bilebiliriz…

  Sanatçı, düşünce sanatı içinde düşünce deneyi yapan bilim insanı gibi ses veriyor; öteden, beriye ve geleceğe;

“ Bana Kötü Bir Şey Oldu

Kadının dilini çöpe attılar…
Şimdi yüzyıllar üstünü örtecek.

Kötü bir şey oldu bana.
Bak bana ne yapıyorsun?
Tırnaklarımı etinden ayırıyorsun.
Kötü bir şey oldu bana
İyi değilim.
Bak bana ne yapıyorum.
Saçımdan asıyorum kendimi
Kötü bir şey oldu bana.

Ben bu sözcükleri şairlerden değil
Bıçak yaralarından topladım
Yüzde yüz kin nefret…
Hakkını helal etme! “

 Sürekli dışa mahkûm olan, yabancı dediği kuşkunun esiri olmuş, satranç oyununu lüks veya gereksiz saymış, kütüphaneleri anlamsız bulmuş; demokrasi nöbetine gitmek kadar, kitaplara koşmak… Tarihe, yıkılan imparatorluklara da gitmeye özen göstermek; yaşamı istikrarlı ve anlamlı kılmak adına; dışımızda ve içimizde KİM VAR, diye sormak; tıpkı sanatçının kırk yıllık emeklerini anlamaya çalışmak; ne büyük halk; ne büyük demokrasi; seçme ve seçilme, kabul ve reddetme iradesinin elimizde olduğunu bilmek kadar güzel bir demokrasi…


 Güven Serin 


 


  

2 yorum:

Asi ve Mavi dedi ki...



İrdeleyen,sorgulayan dokunuşlarla, modern sanatın; insana kattığı bu zenginliğe ve bu çalışmayı anlamlı ve değerli kılan edebi paylaşımına içtenlikle teşekkür ediyorum sevgili yazarım..

GÜVEN SERİN dedi ki...


Ben teşekkür ederim;saygıyla...