6 Haziran 2016 Pazartesi

SAĞLAM BİR ZIRH YAPACAĞIM KENDİME


Hangi sağlamlık,hangi zırh? Ruhsal bir sağlamlıktan öte
korur bizi... Mutluluğun,temelinde % 90 ruhsal
dinginlik yatarken;yapaylığın peşinde koşmaya
yorulmuş,yorgunluğu yorumlamaktan korkan insanlık...



SAĞLAM BİR ZIRH YAPACAĞIM KENDİME

  Hangi zırh, hangi sağlamlık yeterince bir güvence? Ömürlerini üç metre duvarlar ardında geçiren nice insan; şehirler büyüdükçe, hak ve adalet dengesi arttıkça korkular ve önlemler de artıyor.

 Eğer ki çok güzel bir binayı göremeyecek-görünmeyecek kadar koruma altına alıyorsak, onun güzelliğinin bir yanı yok demektir. Oraya rüzgâr, gün ve insana dair sevgi yeterince giremeyecektir.

 Ölümsüz sanılan Akhilleus (Aşil) dünyanın en büyük efsanevi kahramanı sanılan büyük savaşçı, annesi tarafından ölümsüzlük ırmağına batırılırken sol topuğundan tutulduğu için sadece oradan vurulursa öleceğine inanılıyordu. Gün geldi oradan da vurulup, ölümsüz sanılan kahraman bile öldü…

 Şimdi, ne Sümer, Hitit, ne Yunan ne de Roma tanrıları var etrafta. Bütün güçler, sağlamlık ve önlemler değişime adanmış evrenin saygın çocuğu dünyanın değişmeden kalması mümkün görünmüyor.

  Ataları Türkiye, İstanbul olan İskenderiyeli şair Konstantinos Kavafis de ona ait zamana, sağlamlıkla tutunmak istemiş. Onun sağlamlığı, alacağı önlemler; kralların, hükümdarların, yalı, yat sahiplerinin önlemleri gibi değil elbet!

 İfadesinde, sözcüklerinde ki gibi;

 “ Sağlam bir zırh yapacağım kendime;
Sözlerden, kişiliklerden, güzel davranışlardan bir zırh…

  Böylece çıkacağım karşısına kötü insanların; korkusuzca ve hiçbir zayıflık duymadan!

  Zarar vermek isteyecekler bana. Bilemeyecekler ama saldıranların hiçbiri; nerededir YARALARIM, nerededir incinebilir yerlerim…

 Göremeyecekler beni örten yalanların altında…”

  Edebiyata, felsefeye adanmış felsefenin alacağı önlem, sağlam bir zırh ancak böyledir işte! Sözlere, kişiliğe ve güzel davranışa sığınmak…

 Niçin korkulur bu güçten? Niçin ana sınıflara, kreşlere daha çok gün, oyunla birlikte edebiyat, felsefe girmez?

 İnsanın aldanışı belki de dünyevi zevklerin en güzel, en görkemlisi ve en işe yaramazıdır… Bunca tarihsel kişilik, önemli olay, savaş, zafer ve kahramanlık bir yana; insanın ilime, sanata olan adil birleştiriciliği bir yana…

 Mazeret arıyorsa kaba insan; her daim bir sebep bulmak istiyorsa yaşarken ölüme-öldürmeye; her an ve oldukça fazlasını bulacaktır. Renk, dil, din, zenginlik, zarafet hepsi ayrı bir sebep olacak; daha önce olmuş, büyük krallıkların çöküşünü hazırlayan ışıltılar, güç gösterileri ve ihtişamlı orduların yenilmesi gibi…

 Tüm dünyayı almak isteyen 33 yaşındaki Büyük İskender’i yerle bir eden virüs ve ölür ölmez dörde bölünen ülkesi-ülkeleri; her an yaratmaya çalıştığımız kendi kişisel egomuz, zenginliğimiz ve soylu gururumuz gibi, biz daha ölür ölmez parçalanmaya, çürümeye yol alacağı bellidir.

 Felsefe, edebiyat zarar verecekleri; adım adım, yudum yudum, santim santim hesaplar. Ve her daim kendi savunmasını yapar; zehir tasını içerken bile yüzyıllara dair alacağı kalıcı ve ebedi yolun yolculuğunun hikâyesini yazar.

 İstanbul’da 3 yıl yaşayan Kavafis sonunda doğduğu yere İskenderiye’ye döner. Bir mektupta buradaki yaşamı şöyle anlatır;

  “ Sonunda İskenderiye’ye alıştım ve zengin de olsam, büyük olasılıkla burada kalırım artık. Ama nasıl da ağır geliyor bu bana.

  Ne zorlukları ne ağırlıkları var küçük bir kentin. Ne büyük bir özgürlük yoksulluğu…”

Güven Serin 



  




Hiç yorum yok: