27 Nisan 2016 Çarşamba

ZAMANIN İŞİTİLMEYEN AYAK SESLERİ


"Hepsi bitti bir tek şey istemiyorum geçmiş zamandan.
Şimdi hemen işe girişmeliyiz;yaşlandık artık
çabuk karar vermeliyiz." 




ZAMANIN İŞİTİLMEYEN AYAK SESLERİ

  Efsane Jokey Ekrem Kurt’un yaşamı, felsefesi ve başarılarıyla ilgili videoyu izlerken şaşırdım doğrusu. Bu konuda ki bilgi eksikliğimi, yaşama dair bilgilenmenin, öğrenmenin sonsuz evrende ki yıldızlar kadar sonsuz olduğunu bilmenin; erişememenin garipsemesiyle sarıldım öğretilere.

  Tam olarak 45 yıllık jokeylik yapmış Ekrem Kurt. Hatta at üzerinde ölmeyi arzulamış yaşamı boyunca. Bu süre içinde ömrünün büyük kısmını yine atlar ile geçirmiş. Karşılığı ise Rekorlar Kitabına, kendi alanında bir efsaneye dönüşmek olmuş.

  Ekrem Kurt 15 Bin kez koşmuş. 3750 birinciliği; Karayel isimli safkan at ile tek vücut olmuşluğu mitolojinin içinden çıkan bir haber gibi geldi bana. 1.65 boyunda ki Kurt’un 45 yıllık jokeylik serüveni yetmiyor. İş olmaktan çıkıp; ayrı bir sevdaya dönüşüyor.

 Hastalanmasa, muhtemelen son ana kadar da at üzerinden inmeyecek. 45 yıl dile kolay! 16.450 gün yapar. Saate çevirirsek daha da karışır aklımız. Bütün bu zamana rağmen niçin yeterli olmaz insana?

 Birçok yaşlıya yaşadığı ömrü sorduğumuzda aldığımız cevaplar; benzer oluyor. Pek bir şey anlamadım. Sanki dün gibi… İnsan, yetmezlik içinde, hiçbir zaman yetinmeyen, ölümsüzlük aşkını düşünürken, birbirine benzettiği, adeta aynısı yaptığı günlerin bir yaşama; sadece birkaç güne dönüşmesi midir bizi yetersizlik hissiyle buluşturan?

 Farklılığı, değişimi ve dönüşümü kabul etmekte zorlandığımız için, yasaların, geleneklerin, kalıpların içinde, günleri, ayları ve yılları birbirinin aynısı sanıp, aynı alışkanlıklarla en yeniyi bile hemen eskitiyor muyuz acaba?

  İngeborg Bachmann Bir Düş Oyununda şu sözleriyle tam olarak neyi anlatmak istiyor acaba;

 “ Hepsi bitti, tek söz istemiyorum geçmiş zamandan. Şimdi hemen işe girişmeliyiz; yaşlandık artık, çabuk karar vermeliyiz, zamanın işitilmeyen ayak sesleri, biz onu etkilemeye zaman bulamadan, belli etmeden yaklaşıyor bize.”

 Bu sözün ruhu ruhuma dokunduğunda ancak bir kâşifin duyacağı heyecanı duydum. Yeniliğin, fark edişin, dönüşümün, kabul edişin; belki de yaşamlar içinde yaşamlar yaratmanın; yaratıcı olmanın yüce bir işareti, iteneği; nazik haykırışıdır da…

 Onca öğreti; kitaplardan, bilgisayarlardan, sinemalardan, tiyatrolardan, sohbet ve masallardan adeta “duyun bizi!” çılgınlığıyla sesleniyor bizlere.

 Merkezimizde sadece üstün olma, halen hayatta kalma felsefesiyle yoğrulma ve yorulma varsa; birkaç metre karelik tapu, paftaların, intikam ve kin dünyasının yağmurları ruhumuza kadar işlediyse; yapılacak tek şey; bize öğretildiği gibi; suçu kadere yüklemek; O KADAR…

 Oysa yazarı, şairi, sanatçıları yücelten en evrensel şey; öğrenirken öğretmek; pay alırken paylaşmaktır.

 Pay ve paylaşma kanununu, bu soylu yasayı ancak, edebi, felsefi, siyasi erdeme, görgüye kavuşunca daha ve daha da iyi anlayıp kavrama muradına erişebiliriz.
  Sanatçı, İngeborg Bachmann şiirine davet ediyor bizi; çabuk karar vermemizi hatırlatarak; zamanın duyulmayan ayak sesleri kesinlikle çok sessiz;

“ Bugünle yarın arasındadır
Gece ve düşler,
  Üzülmeyin onun için,
Bugünle yarın arasındadır,
  Gece ve düşler… “

 Tam olarak kim kaygılarıyla başa çıkabilmiş ki?
 Kaygılarımızı hiçbir mantık süzgeciyle elemiyorsak, yaşamın tozundan, yağmurundan, rüzgârından kurtulmayı “yaşam” kabul buyurmuşsak; acaba, bin yıl ömrümüz olsa; yine de bir gün gibi geldi diyerek, aynı aldanışı yaparken; zamanın ayak seslerini hiçbir şekilde duymayacağımızın safdilliğiyle dövüşüp, körlüğün bile gözüne parmak batırıp, 7 milyar insanın insan davasına, çok az insan ayrıcalığıyla öne çıkmaya sırt mı çevireceğiz?

 Özgürlüğü, ölümsüzlüğü isterken; NİÇİN? Demeye başlamak bile, çabuk olmanın sesini duyup toparlanmaya başlamak; yaşlandık artık, mazeretlerini de bir kenara atabilir mi acaba?


 Güven Serin 












2 yorum:

Makbule Abalı dedi ki...

"İnsana dair" ne güzel bir yazı. Bir insanın işini benimsemesi, işiyle bütünleşmesi az zamanda ve kolay olmuyor. Atlarla dost olabilen insanlar da farklı insanlar. Ekrem Kurt'un efsane oluşu alanında mükemmel ve tek olmasından kaynaklanıyor sanırım.
Bir insanın ömrü bitmeden değeri bilinemiyor. Zaman faktörü kişiye göre değişiyor.Geç veya erken... Değerlendirmek öyle zor ki...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Teşekkür ederim Makbule Hanım. Süleyman Aktı diğer bir örnek olsa da, Ekrem Kurt'un kendine has özelliği de çok farklı... Bilemiyor Makbule Hanım;bu da edebi,felsefi düşüncenin ne kadar uzak oluşunu da anlatıyor olmalı...