7 Mart 2016 Pazartesi

YANSIMANIN YANSIMASI


AYSEL...


CHOPİN...

YANSIMANIN YANSIMASI

  Kısa bir yaşama, yaşamları sığdıran iki sanatçıyı; tekrar tekrar anlatacağım. Birisi Türkiyeli Deli Aysel… Diğeri ise Polonyalı Chopin…

  Chopin Aysel’den çok önceleri yaşadı. Birisi 19. yüzyıla damgasını vururken, diğeri 20 ve 21. yüzyıla ayakbastı.

 Bizde, her şey bol olduğundan mıdır neden bilinmez; hiçbir oluşumun, üretimin, ister doğal, ister insan emeği, yüz akıyla olsun pek kıymeti bilinmez.

  Chopin neredeyse Polonya’nın gururu kabul edilip, Chopin demek Polonya demek oluyorsa; Aysel Gürel’i Y ve Z Kuşağından kaç kişi anıyor? Şüphesiz; pop müzik, popüler kültürler derken çok hızlı tüketip, çok hızlı unutuyoruz. Hatta çoğunu unutmaya bile gerek duymuyoruz; çünkü tanımıyoruz ve öğrenmemişiz bile…

 Gelibolu deyince Çanakkale Savaşı akla gelirken; aynı zamanda Anzakların Kutlamaları da 25 Nisan sabahına damgasını vurmuştur. Ait olmadıkları bir ülkenin topraklarına gelip, kaybettikleri, öldükleri savaşı; genç kuşaklara, turizm, seyahat sunumu içinde atalarının nasıl savaştıklarını; niçin orada olduklarını ince bir felsefeyle anlatıyorlar;

 “ Evet, bizler bu savaşa ait değildik. İngilizler bizi kandırdı. Ama biz söz vermiştik; sözümüzü tuttuk.”

 Avustralya, Yeni Zelanda insanı bunu söylüyor. Gelin bizler de, hem dünya insanını, hem de kendi insanımızı; insanımıza türküler, besteler, şiirler, hikâyeler, tiyatrolar, ilim, felsefeyle; kısacası içinde emeğin yoğun olduğu, zanaat ve sanata dönüştüğü her türlü güzelliği yücelterek tekrarlayalım; bıkmanın ne olduğunu unutmuş bir tekrarla…

 Aysel; onu anlatanların söylediği gibi, hayatın karşısında hep dimdik ayakta durdu. Vasiyeti de böyleydi. Kızı Mehtap Ar’a söylediği söz;

 “ Ben 80 yaşına kadar çalıştım ve dimdik ayaktayım. Çalışmakla hayatta kalmak güç! Ama ben ayakta kaldım. Ben başardım. Tüm kadınlar da başara bilir… Tüm kadınlara söyle! “


Tiyatro oyunculuğu, şiir hep hayatında oldu. Şarkı sözü yazarlığı dendiğinde her daim kulaklarda çınlayacak, belki onun ismi unutulsa da, şarkıları unutulmuşluğa taptaze hatırlama, dönüşüm coşkusu yollayacak.

 Chopin, Polonya deyince akla gelen piyanist, besteci. Daha 40 yaşına gelmeden hayata veda eden; kısa ömrünün yarısını Polonya, yarısını Fransa’da geçiren insan…

 Kalbi Polonya’da bir kilisede gömülü, bedeni ise Fransa’da gömülmüş bestecinin; doğduğu diyarı özleyerek geçirdiği ve ayrıldıktan sonra bir türlü geri dönememiş olmanın hikâyesidir; bedeninin ayrı, kalbinin ayrı gömülmesi…

  Chopin’i sanatıyla değerlendirenler; onun yüreğinden şarkı söylediğini; bütün eserlerini piyano için yapmış olduğunu söylüyorlar.

 “ Bir hasret bestecisiydi, yüreğinde yananın bir ateş değil, bir kor olduğunu” öğreniyorum, onu öğretenler; tam 200 yıldan bu yana onu ölümden ayırıp yaşamın tam da merkezinde bırakanlar.

 Bizlerin de yegâne amacı bu olmalı. Şehirlere; şehrimize sahip çıkmış, bir iz; izler bırakmış her kim olursa olsun; onu her yerde; mahallede, sokakta, okulda, camide, parkta; edebi, felsefi bir güzellik içinde; şiirlerle anlamalıyız.

 Varşova’ya gidenlerin söylediği söz şudur; “ Her yer Chopin kokuyor; her yer…”

  Aysel Gürel, 80 yıl çalışmış, deli lakabını kendi isteğiyle alıp, akıllıların nasıl harcandığını bilecek kadar akıllı, bilgili, görgülü Aysel;

Gün olur şöyle seslenir sözlerinden şarkının;

Hasret oldu ayrılık oldu/ Hüzünlerle bölündü saatler/ Gördüm akan iki damla yaşı/ Ayrılık da sevgiyle beraber- Bir şarkı bir şiir gibi/ Yaşadım canım acıları/ Senden bana hatıra şimdi/ Sakladığım sevgili kederler- Sen ağlama dayanamam/ Ağlama göz bebeğim sana kıyamam

 Chopin son günlerinde, hastalığı devam ederken bile beste yapmaya, sanatı hakkında konuşmaya devam ediyordu.

 “ Bir çalışma anında bir doğaçlamaya girişiyor. Sonra bir anda duruyor. Devam et devam et! Bitmedi ki! Henüz başlamadın bile. Bir şey çıkmayacak. Sadece yansımalar, gölgeler, suretler. Doğru rengi bulmaya çalışıyorum ama henüz doğru biçimi bulamadım.

  Biri olmadan diğerini bulamazsın! İkisi da beraber çıkacak ortaya. Ya ay ışığından başka bir şey bulamazsam! O zaman bir yansımanın yansımasını bulmuş olursun…”

 Bu konuşma sanatçıyı memnun etmiştir. Tekrar piyona sının tuşlarına dokunur. Ve aniden;

 “ Mavinin notası duyulur. Gök mavisi şeffaf bir gece… Işıl ışıl bulutlar olağan üstü gökyüzünü doldurur. Sanatçı, uyumakta olan renkleri uyandırıyor…”


 Güven Serin 





Hiç yorum yok: