16 Mart 2016 Çarşamba

NEVİ ŞAHSINA MÜNHASIR


MODERN SANAT MÜZESİ


NEVİ ŞAHSINA MÜNHASIR

  Kaç zamandır izliyorum bu genci? Dört ay, belki de altı aydan bu yana… Nevi şahsına münhasır insanlar olur ya; onlardan…

  Çay Bahçesinin dışını tercih ediyor. Tek oturmayı, tekliğin zaferiymişçesine telefonu, sigarası ve ara sıra garsonlarla kurduğu diyalog, başka bir sesi çıkmadan her gece, masasında, huzurdan çok kıvranan, acı çeken bir insana dönüştü.

  İlk geldiği zamanlar, yüzü daha güler, üstü başı daha bakımlıydı. Üstelik de vücut çalışma merkezine de gittiği anlaşılıyordu. En soğuk gecelerde bile dışarıda ki masaya oturup, üzerindeki ceketini, paltosunu çıkartıyor.

  Niçin dersiniz? Elbette, vücudunu, yani kaslarını göstermek için… Belki de bu sayede yalnızlığını gidereceğini, kaslı, bakımlı vücuduna hayran kalan kızların ilgisini çekeceğini düşünüyordu.

 Sanırım, zaman; günler ve aylar ilerledikçe kasları daha bir kendini salmaya başladı. Bu işin insan ilişkilerinde, özellikle kadın erkek ilişkilerinde öne çıkmadığını, Z ve Y Kuşağının bu işten öte meşguliyet içinde olduğunu anlamış olacak…

  Nevi Şahsına Münhasır arkadaşın akrabası, dostu olmuşçasına her akşam oturduğumuz yerden dışarı bakınca ilk önce o gelmiş mi diye birbirimize soruyoruz. Arkadaşlarımla birlikte onun geç kaldığı, masasının boş olduğu zamanlar üzülüyoruz. Nerede kaldı acaba? Bu akşam, hiç olmazsa bu akşam biraz yüzü gülecek, masasında birisini ağırlayacak mı diye tartışıp duruyoruz.

 Her akşam bizi yanıltıyor. Telefonu ve sigarasından başka hiç kimse, bir de ara sıra konuştuğu garson; onlardan başka hiç kimse onu ilgilendirmiyor gibi… Sosyolojik bir vaka mı? Yalnızlığı, o muhteşem şeyi tercih eder görünse de, o yalnızlığı edebi bir kültüre çevirmediğine inanmaya başladık.

 Nasıl mı? Artık, telefonu da, sigarası da onu pek eylemiyor. Onlarla meşgul olurken yüzü daha da asılıyor. Saçlarını eskisinin özeniyle taramıyor. Üstü başı da öyle, kaslarının görkemi de eski görkemli hali değil…

 Bir de, masumiyet ile acı çeken birisi arasında, yan masada ki kızlara göz süzüyor. Yardım isteyen birisi gibi; insan bakışlarıyla, yan süzüşüyle yardım ister mi?

 İşte, nevi şahsına münhasır bu şahsiyet istiyor; hem de yalvarırcasına… Yan, arka veya ön masadan bir kız kalkıp ona selam verse; kim bilir ne hürmet edecek… Nasıl bir ev sahipliği yapacak?

 Hâlbuki insan olarak bir eksiği de görünmüyor. Fiziki görüntüsü, yalnız kalamayacak kadar düzgün. Üstelik de neredeyse yanına; yanı başına park ettiği bir de arabası var. Ama kör olancası bu Z ve Y kuşağının gençlerini bir türlü etkileyemiyor…

 Arkadaşlarla iyice üzülmeye başladık. Bu delikanlı ağır ağır sararıyor gibi geliyor bize. Sanki sonbahar mevsimi ondan hiç eksik olmuyor… Onun için neler yapabiliriz diye; enikonu düşünmeye başladık. Tabi, onun bizden zerre kadar haberi yok… Onun tek süzdüğü şeyler; yan tarafında, çaprazında oturan genç kuşağın genç ve popüler kızları…

 Bu kızların da eğlencesine diyecek yok. Bir de yan taraftakinden; yani nevi şahsına münhasır delikanlıdan haberleri olsa. Ona; ,bir de merhaba deseler ara sıra ne çıkar?

 Demediklerini bir kenara; sanki onu yok sayıyorlar. Hatta görmüyorlar bile…

 Acaba diyorum Aziz ustanın bir sözü var; nevi şahsına münhasır delikanlıya bu sözü mü hatırlatsam;

 “ Değeri bilmeden yalnızlığından kurtulmak istiyorsan; kurtulsan da yalnızsın.”

 Ya Cehov’un güzeyle baksak yalnızlığa;

“ Kendini yalnız hisseden kimse için her yer çöldür.”

 Herman Hesse de yalnızlığı yazgının bir parçası olarak görür;

“ Yalnızlık, alın yazısının insanı kendi kendisine ulaştırmak için başvurduğu yoldur.”

Nevi şahsına münhasır delikanlıya şimdilik yardım edemiyoruz. O dışarıda oturuyor; yapayalnız. Biz içeride, bir masa dolusu insan; ama onu bir türlü o soylu yalnızlığından kurtaramıyoruz.

  Onun acılı, elem dolu bakışlarını biz görüp, biz tartışıyoruz; belki de ondan çok…


 Güven Serin 

2 yorum:

Makbule Abalı dedi ki...

Eskiden bu tip insanlara daha sık rastlanırdı. Çok da dikkat çekmezdi. Hatta o kişiye olumlu özellikler yüklenirdi; Şair, filozof, yazar, aşık,sanatçı...
Sanırım toplumun algıları, yargıları değişti. Bir güvensizlik ortamında herkesten kuşku duyulabiliyor. Araya mesafeler konuyor.

GÜVEN SERİN dedi ki...



Günaydın Makbule Hanım.. Sevgili öğretmenim, sanıyorum ki evren bu tür insanları sıradanlığın içine bir çeşitleme olarak sunuyor. Onlar belki de evrenin o muhteşem yalnızlığı kadar yalnız ve görkemli bir boşluk,doluluk taşıyorlar içlerinde...Kim bilir..