15 Aralık 2015 Salı

YARAT EY SANATÇI !


Kamera; Güven  Picasso


YARAT, EY SANATÇI!

  Kim bilir hangi boyuttan, evrenin hangi muhteşem diyarından seslenir adanmışlık içinde sanatçı? Kim bilir…

 Der ki; Yarat! Ey sanatçı! Konuşma! Bir soluk olsun şiirin yalnızca! Goethe, kendi zamanından ses verirken, biliyordu zamansızlığa ait olduğunu.

 Ahmet Cemal’in çevirisiyle yayınlanan bu kitap; kıyamet gibi yaratılan eserler içinde seçmeyi bilenlerin yaratıcılığına katkı sağlayacağı gibi, yolculunun terli alnına, serin bir rüzgâr gibi vuracaktır. Hüseyni makamı bir şarkı tınıları içinde kulağa ve oradan süzülecektir o eşsiz yere.

  Uşşak makamı içinde tıpkı bu çeviriyi yapan Ahmet Cemal’in insanlık sevgisini girdiği zaman tünelinde, diğer tünellere taşıyacağı; taşıdığı gibi taşıyacak, çevirisin yaptığı kitabı Erdal Öz’e ithaf ederken, makamın sevincini, kahramanlığını, yine bir başka makamın alçakgönüllü huşuluğu içinde duyacaksınız.

 Bu zamanın gerisinden mi ilersinden mi seslenir sanatçı bilinmez. Bilinen şey şudur ki duyurmak ister kitabının hayata dökülen sözcükleriyle;

 Yarat, ey sanatçı! Konuşma! Bir soluk olsun şiirin yalnızca… İyilik ile kötülük yan yana dans ediyor. Kötülüğün sağlam makyajı, sanatçı titizliğinde rol alışı, hangi dilde, hangi görüntüde olduğunun farkına varmamızı önlüyor. Bu bir şaşırtmaca…

  Bu bir oyun oynamaca; bazen alkışlar eşliğinde, bazen kan, can döker, ağıttan ağıta geçerken; iç içe geçmiş birleşik makamların anlattığı öyküler gibi; seyrediyoruz anlamadığımız, anladığımızı sandığımız trajikomik tiyatroları…

  Var olmak için yok etmenin vahşi inancı içinde, yepyeni bir dünyanın barışçıl alkışları ve sarılmalarından korkuyoruz. Alışık olmadığımız için barış zamanlarına, her an tedirgin, korku gözlerimize inan perdenin sinemasında güçlü bir paranoya; kuşku filmiyle aldadır oyalar bizi.

 Yarat ey sanatçı! Konuşma! Yarat! Çeviri yaparak… Şiir yazarak… Resim yaparak… Gezerek… Bir çay keyfinin nice sultan sofrasına bedel olmuşluğunun tok gözlü yudumlarıyla…

 Goethe sanatının alımlı süzülüşleriyle yaratmış olduğu sözcükleri yaratık kimliğimizden sıyrılma hatırına, biraz daha insan, gök ile yer arasında bir parça soylu denge adına bir kez daha kendi köşemin yaratıcı adanmışlığı içinde sunuyorum;

Ört gökyüzünü ey Zeus,
Bulutların dumanıyla
Ve dikenleri koparan o delikanlı gibi
Hazırlan boy ölçüşmeye,
Meşelerle ve yüce dağlarla!
Ama dokunma toprağıma
Ve senin yapmadığın kulübeme
Ve ateşini hep kıskandığın
Ocağıma.
  Yaratıcılık insanın evrenin, yaratanın bir parçası olduğunun en yüce gösterisidir. Bazen bir sözde, bazen bir sazın telinde, suyun taştan taşa inişinde, kuşun vadi içinde yankılanan sesinde ve bazen, insanın insana bakışında, gönülden gönle yol alışında.

 Bazen aşığın sadık yârine “kara toprak” diye seslenişinde. Bazen gidilen uzun ince yolun sonsuza adanmışlık içinde bilinen var ve yok kapılarının elimiz kadar yakın oluşlarında ki anlayıştadır; yaratıcılık.

 Yarat ey sanatçı; evinde reçel tarhana yaparak yarat! Yarat ey sanatçı; çocuğuna sazı, sözü, flütü, gitarı, viyolayı, neyi, kemanı da tanıtarak; yarat! Ağacın, çiçeğin kendine özgü kokularını, isimlerini bildirerek; yarat…


 Güven Serin 



Hiç yorum yok: