8 Aralık 2015 Salı

TEKİRDAĞ'IN SOY İSİMLERİ ve SIRLARI


Kamera; Güven   - Antalya Kültür Merkezi-Picasso 

Dışbükey Çömlek-Oksit ve sırlı parafin yedeğiyle
kazınmış ve arttırılmış beyaz kil


TEKİRDAĞ'IN SOY İSİMLERİ SIRLARI

  Bir söz kulaklarımda, beynimin nöronlarında fısıldayıp duruyor;

  “ Toplumlar bilgisizlik yüzünden yok olurlar.” Büyük uygarlıkların büyük çöküşlerini yeniden incelemeli, bugünün zarif kuşaklarına aktarmalıyız. Batışların, çöküşlerin en büyük nedeni nedir?

  Arkadaşlarımla konuşurken, onların babaları, dedelerinin geçmişten bugüne bıraktığı izlere dokundum. Öğretiler, geçmiş dediğimiz tarihin ne büyük öneme sahip olduğunu, aslında bugünün en büyük varlığı o geçmişte saklı olduğunu, borcumuzun geçmiş ile bugünün köprüsünü kurmaktan geçtiğini da anlamış oluruz.

 Arkadaşlarım Necati Kaan Türkkan, Erdinç Tokatlı ve onların babalarının aldığı soy isimlerinin öyküsünü dinledim. Çok ilginçten öte, Tekirdağ adına ne büyük görkemli bir tarihin halen sırlar içinde derinde beklediğini de fark ettim.

  Tekirdağ’ın antik dönemlerden, mitolojik tarihine ve yakın tarihine kadar birçok zaman aralığı halen sırlar altındadır. Günümüzden üç yüz yıl önceki tarihin sadece bir bölümüne Macar kâtip Mikes Kelemen tanıklık eder. Bu sayede; Mikes Kelemen Mektupları olarak Türkçeye kazandırılan eser sayesine o dönemin kültürel, sosyolojik yapısından parçaları, diğer parçalara eklemeye çalışıyorum.

 Bu makalede yer vereceğim iki soy isim; Türkkan ve Tokatlı ailelerinin geçmişlerini bugüne taşıyan, bugünün de temsilciliğini yapan; bir insanın maddi varlığı ve manevi bütünlüğüne katkı yapan soy isim anlamlarını siz değerli okuyucuyla buluşturacağım.

 Bu makalenin yazılışı, ortaya çıkışı oldukça heyecan duyduğum çalışmalardan ilki olacak. Çünkü bu bir başlangıç anlamına geliyor. Bugünden itibaren Tekirdağ’ın özellikle tanınmış ailelerinin soy isimlerini, onların hangi düşünce, öykü ve hikâyeden doğduklarını bir bir toplayıp, ilerisi için ortaya çıkacak kitabımın çok değerli Tekirdağ Tarihine hiç olmazsa bir yönden ışık tutacak yakıtları olacak.

 İlk konuşmamı Tokatlı soy isminin ortaya çıkışını öğrenmek için Erdinç Tokatlı ile yaptım. Her akşam birlikte olmamızın rahatlığı ile Tokatlı soy isminin ortaya çıkışını sordum. Verdiği ilk cevap Tokat şehri ile bir alakamız yok, oldu. Belli ki Erdinç Beyi bu konuda çok uyarmışlar; “ Sizin dedeler Tokatlı mı?” diye sormuş olmalılar ki esas öyküye; Tokatlı soy isminin daha doğmadan yıllar öncesine gitti.

 Anne tarafından büyük dedenin ismi Ali Rıza Hafızdır. Ali Rıza Hafız; Hafız Tokatlı veya Tekirdağlı olarak biliniyor. Erdinç Bey, büyük dedesinin Tokatlı olarak anılmasını, öyle bilinmesini onun oldukça disiplinli oluşundan kaynaklandığını söyledi. Yaptığı işin önemini, ciddiyetini o kadar çok önemsemiş ki, öğrettiği, onun öğrencileri olan ve işin ciddiyetini kavramamış olanlara tokat göstermesi; yani elini tokat şekline getirip sallaması bu hikâyenin; lakabın da başlamasına sebep olmuş.

 1934 yılında soy ismi kanunu çıkınca büyük dedenin; Hafız Ali Rıza’nın “Tokatlı” lakabı ile anılması, aynı zamanda ailenin soy ismi de oluyor. Tokatlı soy ismi yüzyılın ötesinden bugüne; yaşadığımız, tanık olduğumuz, dokunup, seyrettiğimiz hayata kadar uzanıyor.

  Türkkan soy ismini de arkadaşım Necati Türkkan’dan dinledim. Bu hikayenin doğuşu aynı zamanda Türkiye’nin, Türk insanını da var oluş zamanına kadar uzanır. Yani 1915 Çanakkale, Gelibolu Savaşına kadar…

 Yüz binlerce insanın öldüğü, bazılarının Avusturya, Yeni Zelanda, Afrika’dan gelip de niçin geldiğini bilmediği, İngiliz siyasetinin doymak bilmeyen oyunculuğunun kırmızı dereleri, öksüz, yetim çocukları, gazileri tam da 1915’in Şubat ayında başlayan deniz savaşı, daha sonra 18 Mart 1915 uygulamaya konulan büyük saldırıyla son bulacak, 25 Nisan’ın şafağında Gelibolu kara savaşları başlayacaktır.

 Gelibolu kara savaşına katılan Tekirdağ Hayrabolu doğumlu Mehmet Çavuş’da vardır. Mehmet Çavuş Hayrabolu’n tanınmış berberi Fevzi Beyin babasıdır. Gelibolu savaşında bülbüllerin şafak zamanı ötmeye başladığı anda, İngiliz zırhlısından atılan bombalardan birisinin şarapnel parçalarıyla yaralanıp kopmasıyla gazi olmuştur.

 Bacağının birisini Gelibolu Savaşında bırakan Mehmet Çavuş Tekirdağ Hastanesinde tedavi edildikten sonra Hayrabolu’ya dönmüştür. Savaştan sonra daha on yıl yaşayacaktır. Oğlu Fevzi Bey erken yaşta babasız kalacak, ama onursuz kalmayacaktır. Yitik bacağın, ebediyete giden babanın zanaatkâr oğlu Fevzi Beyin oğlu Necati Kaan Türkkan dedesi Mehmet Çavuş’un ölümünden çok sonra dünyaya gelecektir.

 Necati Bey, dedesinden soy isimlerine geçecek öyküyü şöyle anlatıyor;

 “ Dedem Mehmet Çavuş bir bacağını kaybedip tedavi gördükten sonra geldiği Hayrabolu’da sıkça tekrarladığı sözlerden birisi ‘Gelibolu’da çok Türk kanı aktı’ “ Mehmet Çavuş belli ki o yoğun top atışlarında ölen binlerce insanın akan kanlarına, vatan için, vatana adanmışlığın yüksek erdemiyle sessiz ve onurlu tanıklığını yapmış; gazi olarak geri döndükten sonra, etkisi altında kaldığı kan dereciklerini öyle izah etmişti…

 Soy ismi kanunu gelince Fevzi Bey de babasının kendi kanıyla, vatan aşkıyla oluşturduğu öykünün hatırına sıkça tekrarlanan “çok Türk kanı aktı” sözcüğünü 1934 yılında soy ismi olarak alır.

 Hafız Ali Rıza Bey ve Mehmet Çavuş; bu şehre, bu güzel diyara ve büyük uygarlıkların yattığı bu vatana katkılarınız için TEŞEKKÜR ediyorum. Ruhlarınıza yüreğimle el sallıyorum.

GÜVEN SERİN





Hiç yorum yok: