22 Aralık 2015 Salı

NÜ-ÜRYAN ve SANAT


Kamera; Güven - Aynalı Gözde
Mihri Müşvik-PERA MÜZESİ


Kamera; Güven - Eren Eyüboğlu
Oturan Nü-PERA MÜZESİ


Kamera; Güven- İbrahim Çallı
PERA MÜZESİ


NÜ-ÜRYAN ve SANAT

  Nü deyince hemen akla gelen kadın çıplaklığıdır. Bazen üryan, kimi nü, çıplaklık olarak değerlendirilen Türk resmi 1800’lü yılların sonunda tek tük ve tabu kabul edildiği için gizli-saklı yapılırdı.

  Nü kavramı kadını akla getirse de, insan çıplaklığını kadın ile erkeğin sanata uzanan utanç, kirli, korkulu ve günahkâr yolculuğunu anlatır. Günahı, utancı, tabuları bilinen algılardan, yaptırımlardan kurtarmadığımızda muhtaçlığımızın hakiki gerçeğiyle karşı karşıya kalırız.

  Modern dünya geçmişin deneyimlerine, eksiklerine, tabularına ve vahşetlerine çok şey borçludur. Hakiki beslenme bugünün batı düşüncesinin, gelişimin dolandığı yerler doğudur. İnsan gelişimi baştan beri var olan, yol almış bütün gelişmeler; buluşlara muhtaçtır.

  Tabular toplumların devrimleriyle bin bir çeşit zorluklara göğüs gererek ortadan kalkar. Bu yüzdendir ki, sanata, edebiyata tutunmuş uygarlıklar varlıklarını yüzlerce yıldan bu yana diğer uygarlıklara üstün bir yer edinerek devam ettiriyorlar.

 Bugünün göçleri bilinen manada hep batıya doğrudur. Niçin? Niçin diye sıkça sorgulamanın sonunda şu cevabı buluruz. Daha iyi bir yaşam için… Daha huzurlu, daha konforlu, güvenli bir yaşam; tabuların bin çeşidinin ortadan kalktığı, marjinal saydığımız bütün oluşumların kendilerine yer edindiği batıya doğru göç edilir.

 Sanatın, edebiyatın, bilimin farkına varan uygarlıklar bir başka şeyin de farkına varır. Diğer insanların yaşam şartlarına, inanç, alışkanlık ve evrensel ihtiyaçların adil bir giderilme adaletine tutunmak isterler. O yüzdendir ki batıda çalışan bir işçi, doktor, mühendis gibi kazanır, rahat ve huzurlu yaşar.

 Pere Müzesi bir tabuyu daha aralıyor. Yığınların neredeyse bütün ülkeyi temsil ettiği büyük şehrin insan selinin aktığı diyar; İstiklal Caddesinin sonlarında Pera denen yerde, Suna İnan Kıraç Vakfının kurduğu müze, sanata ve insan dünyasına büyük katkılar vermeye devam ediyor.

  ÜRYAN, ÇIPLAK, NÜ, diyerek Türk resminde bir modernleşme öyküsün anlatıyorlar. Küratörlüğünü Ahu Antman, Proje Yöneticisi Begüm Akkoyunlu Ersöz, Koordinatör Zeynep Ögel ve Tasarımı Işıl Ünal, Cem Kozlu’nun yaptığı Nü, Üryan, Çıplaklığın öyküsü.

 Bu büyük sergiye destek veren kuruluşların yanında sanatçılar, iş adamları, kadınları da oldukça fazla. Bu serginin seyrine varırken aynı zamanda kendi duruşumuzu, bakışımız, algılarımızı da gözler önüne serip, anlam ve görgü dünyamıza küçük damlacıklar katmak mümkündür.

  Nü’ye bakış açısını “seyredilen ile seyreden” arasında birbirine tutunan nesne ile özne ilişkisini anlamlandırmayı da şu satırlarda anlamaya çalışırız;

 “ İzleyen ve resmeden genellikle erkek, izlenen ve resmedilen genellikle kadındır. NÜ, kavramı, öncelikle kadın bedenini çağrıştırır. Batı sanat tarihinin meşru kıldığı bu algı biçimi, eşitlikten uzak bir anlayış biçimi üzerine temellenir. Bu anlayış Türk resminde de yansımalarını bulur. “

 Aslında esas sorun toplumu oluşturan bireylerin üzerinde ki öğretilerin, tabuların ne halde olup olmadığında.

 Sanatın ve sanatının içinde olan bir ressam arkadaşımla konuştuğumda, öğrencilik yıllarında aldıkları eğitimin en önemli aşamalarından birisi de çıplak model karşısında ki çalışma anlarını anlatıyor. İlk anlarda, model erkekse kadın öğrencilere, kadınsa erkek öğrencilere cinselliği çağrıştırıyor. İlerleyen saatlerde ise oradaki model kadın ve erkekten sıyrılıp cinsiyetini kaybediyor. Sadece poz veren, sanata uzanan sanatının tuvaline katkı sağlayan bir nesneye dönüşüyor.

 Çıplaklıktaki sınır aşılıp aşılmaması sanatçının sanatına bakış açısıyla, yaşamı, toplumu, evreni nasıl yorumladığıyla da yakın ilgilidir.

 Bir şey var ki; yaşamın bütün formları, sanatın bütün dalları insanın daha bir insan olması indir. O yüzdendir ki kapalı toplumların baskıcı iktidarları sanatı ve sanatçıyı az sever. Hatta hiç sevmez.

 Sevgimizi, inancımızı, bakış açımızı esas ve anlamlı kılan ise bizim içimizde ki bilgidir. Mantığımızla beslenen vicdanımız, duygularımızla da kalıcı bir onay alır. Mantıksız vicdan, büyük merhamet ve büyük nefret kavramlarını iç içe ve birbirine çok yakın tutar.  


 Güven Serin 




2 yorum:

ASİ VE MAVİ dedi ki...

İnsanı, cinsiyet ve politik söylemlerden öteye taşıyan çok güzel bir çalışma...Ne güzel bir tanımlama ''NÜ'' sadelik kokuyor..''ÜRYAN'' anadan doğma, varoluşun doğallığı. Kutluyorum, çalışmayı bir üst kimliğe taşıyan bilinci ve emeği..Teşekkürler sevgili dost..

GÜVEN SERİN dedi ki...


Teşekkür ederim sevgili Olcay;belki de insan denen canlının aslını sanat yoluyla araması;ilk ana dönmesidir bu aşama..