24 Kasım 2015 Salı

BİN YILLIK SEVİNÇ


Kamera; Güven  -TÜPAP

Yalçın Gökçebağ


BİN YILLIK SEVİNÇ

  Öyle sevinçler vardır ki, ancak tarihe düşüş zamanlarını kâğıda, taşa, mermere kazıyan kâtipler tarafından ebediyete bırakılır.

 Tarihi algı, sezgi ve bilgilerle kavrayan her insanın bugünü eşsiz bir kabul ediş töreniyle kendi çırasını, meşalesini yakıp, kendi sonsuz şölenini başlatacağını biliyorum.

 Yunan Orduları yıllarca yurtlarından ayrı kalıp geri döndüklerinde ilk haykırışları;

“ Thalassa, tahlassa” yani “deniz” , “denizimiz” diye bin yıllık sevinçler gibi sevinirlermiş. Genç yaşta Bizans’ı çökerten, Konstantiniyye düşerken, muzaffer komutan olarak bin yıllık sevinci yaşamıştır. Gerçekten de Bizans, Bizans olalı her daim saldırılarla karşılaşmış. Fatih Sultan Mehmet almayı başarmıştır. Ne kadar sevinse azdır…

 İyi eğitim almış, sezgilerini doğanın kulakları, gözleriyle donatmış komutanlar sevinirken dahi hüznü düşünürler. Büyük zaferlerin büyük sorumluluklarını çok iyi donanımlı komutanlar kaldıra bilirler. Tıpkı çok ani zengin olan miras yedilerin çok kısa zamanda batması gibi batmazlar.

  Çaldıran Savaşının, Mercidabık ve Ridaniye Savaşlarının komutanı, Yavuz Sultan Selim bir ömre sığdırılamayacak başarıları, disiplinli savaşçı kişiliğini ülkesini 2,5 kat daha fazla arttırırken geride bıraktığı kan ve korkularla aynı zamanda zengin bir ülke, rakipleri ayağını denk almış komşularına hadlerini bildirirken kaç bin yıllık sevinci attı bilinmez…

 Bilinmeyen bir başka tarafı, çok iyi eğitim almış olduğu. İyi bir şair olduğudur. Böyle bir sevincin gamlı zamanında şu dizeler dökülür ağzından;

Ey gam öldürme beni bu hicran gecesinde
Zira bir güneş yüzlü handandan ayrı düştüm.

 Sekiz yıllık hükümdarlık Tekirdağ yakınlarında son bulmuş, ebedi dünyasında sırtında çıkan bir çıban yüzünden kavuşmuştur.

  İnsanın icat ettiği zaman 1520’nin 21 Eylülü gösteriyordu. Bir sultan ölüyor, bir sultan doğuyor; Kanuni Sultan Süleyman… Aynı yılın aynı Eylül zamanı, bin yıllık sevinci yaşamak isteyen bir başka insan, Portekiz vatandaşlığından çıkarılmış, İspanyol vatandaşlığına geçen Ferdinand Macellan denizlere açılıyordu. Düşlerinde ki boğazı bulup baharat adaları olan Molük Adalarına kısa yoldan ulaşmak için güneye ve oradan sürekli batıya ilerleyerek dünyanın yuvarlak olduğunu keşfedecektir.

 Macellan, büyük denizcilik bilgisi yanında beş gemi 265 adamıyla yola çıkmıştır. İnsanüstü inancı, sımsıkı disipliniyle her türü bozgunu, zorluğu soğukkanlı iradesiyle aşmıştır. Onun ismiyle anılacak boğazı bulduğunda tıpkı Yunan Orduları gibi bin yıllık sevinci yaşamıştır. Hakkıdır da. Büyük bir servettir onun için bu keşif. Bütün kâşifler, bilim insanları gibi zamanın ötesine geçme tutkusudur da…

 Ferdinand Macellan 5 gemiyle 265 adamıyla yola çıkmış, dünyanın etrafını dolaşmış ama içindeki o büyük aşk Baharat Adalarına; Molük Adalarına ulaşamadan hiç önemsemediği yerlilerle girdiği savaşta öldürülmüştür. Bu büyük yolculuk 265 kişiyle başlanan keşif 18 kişi ve bir gemiyle tamamlanmıştır. Macellan’ın vahşiler tarafından öldürülen bedeni geriye alınamamıştır. Çünkü Truva savaşında savaşçı Achilles tarafından öldürülen Hector’un babası gibi çıkıp yalvaracak bir baba, edebi, sosyolojik bir Homoros yoktur. Sadece kâtip Pigafetta’nın tuttuğu günlük vardır. Eğer kâtibin günlüğü, tarihsel, sosyolojik, edebi kararlılığı, sessiz kişiliği gibi sadece sessizliğe bürünseydi Macellan’ın ismi, deniz deryasında ki sekiz aylık millerce süren yolculuğu, insanı sinir edecek kadar iyi olan iradesi asla bilinmeyecekti.

 Bin yıllık sevinç çok özel zamanların özel komutanları, bilginleri, filozofları, dâhileri ve sanatçıları tarafından bilinir. Öyle bir sevinçtir ki daha başlarken evrensel sezgilerin o büyük, ağır sorumluluğu girer devreye; büyük sevinç büyük dikkate, daha büyük algıya dönüşür…

 Yaşam budur işte; gözleriniz daha iyi görür, kulaklarınız daha iyi işitirse; gönlünüz daha zengin, tutkularınız daha sıcak ve iradeniz daha soğuktur. Yaşamın ta kendisidir bu büyük aşk; yaşamın denizi, çölü, ovası…


 Güven Serin 


 


Hiç yorum yok: