10 Ekim 2015 Cumartesi

HÜRRİYETİN SUSKUNLUĞU


Kamera; Güven   Yıldız Moran-Pera Müzesi


HÜRRİYETİN SUSKUNLUĞU

  Katalan ressam heykeltıraş için sıkı bir söz söylenir; “ Miro’nun suskunluğu dillere destandır. Gerçeküstücülüğün anılarını kaleme alanların, Miro’nun yaşamöyküsünü kâğıda dökenlerin geçmek zorunda olduğu bir geçittir bu suskunluk.”

 Ülkemin suskunluğunu, merhamet ile vicdanın muazzam göçler, kaybedişler, korkular, sevinçler yaşadığı, genleri evrene tutunacak kadar cesur ve bir o kadar suskun olan halkımın suskunluğu da bir sanatçı kadar zordur.

  Büyük kente, neredeyse tüm ulusların olduğu şehre yol alırken otobüs ben de o yol alışın içinde Miro’nun suskunluğuna benzeyen insanlarımın suskun hali içinde; aynı anda birkaç işlem, düşünce, oyun oynamanın derdinde yol aldım.

 On bir numaralı koltukta oturan iyi giyimli oldukça bakımlı görünen beyefendi elini cebine attı. Dört ayrı renkte dört hap çıkardı. Onları oldukları yerden özenle çıkarttı. Sanki bir ibadet, sanat gösterisi; tıpkı Miro’un sanatına hazırlanırken, tüm sesleri, hatta dışarıdan gelen ışığı bile engelleyen kalıp perdelerini kapatıp, sanatı için işe koyulmasını canlandıran bir sanatçı titizliğinde hapların tamamını avucuna koydu. Beyaz, pembe, kahve, sarı renkten oluşan dört hap…

  Miro için en nefret ettiği şey “zihin tembelliği” İnsan olarak son derece alçakgönüllü, sanatçı olarak ise kibirli… İnsan yanı sıvışıp kaçmaya müsait, sanatçı yanı ise derin tahliller yapmaya…

 Hapları elinde tutan insanın mesleği neydi? Giyimi, duruşuna bakılırsa Miro içtenliğiyle çalışmayı öncelik tutmuş, tutumlu, işine, yaşamına sadık ve risklerden bir o kadar uzak yaşamayı tercih eden halktan birisi…

 Haplara hayli uzun sayılacak süre baktıktan sonra muavinin getirdiği suyu, yine hapları açan ince titiz parmaklarıyla içecek duruma getirdikten sonra, avucunda bulunan dört ayrı renkli hapları ağzına attı. Bir şarap uzmanı gibi hapların kokusunu, kalitesini duyumsama gösterisinden sonra suyunu yudumladı.

 Muavin tarafından dağıtılan sulardan sonra neredeyse bütün otobüs yolcuları hap içme merasimine başladı. Önümde duran kadın da, arkamda konuşan iki kadın da haplarını içtiler… Kısacası, bir süre hap kokusu ve hapları ambalajlarından titiz bir şekilde çıkartan insanların hap telaşı yaşandı.

  Ön koltukta oturan kadın ise çantasını açın yanında bulunan diğer yolcuya, geride bekleyen, daha sonra kullanacağı hapların kutularını gösterdi. Niçin kullandığını, payandalarına yaslanmış Ayasofya centilmenliğinde, cesaretiyle anlatmaya çalıştı.

  Neredeyse her taraftan bilgi yağıyor. Bereketli bir yüzyıl 21. yüzyılımız. Çeyrek zamana doğru akıyor göstergelerin rakamları. Bolca duyduğumuz hürriyet-özgürlük seslenişleri hak edecek derece olgunlaşmamış ki, bir o kadar şaşkın bir göç-kaçış ve güvenlik gösterileri yapılıyor.

 Göçler, zoraki olan milyonlarla beslenmiyor. Bir o kadar gönüllü arayışlar içinde bir o kıtaya, bir diğerine göz gezdirip, kulak kabartıp Cumhurbaşkanı oğlu gibi İtalya’da karar kılanlar. İsviçre’ye sığınanlar. Türkiye yerine Almanya’yı, Fransa’yı tercih edenler…

 Bir başka göçün tam tersi olduğunu görüyoruz. Dışarıda; yıllar önce zengin olmak, yaşamını daha konforlu hale getirmek için gittiği batı uygarlığından suskun ülkemize dönen insanlara tanıklık ediyorum.

 Dışlanmanın her çeşidini yaşamışlar. Sonunda, ayrıldıkları bu toprak parçasının, iki değerli kıtanın nice renge, sese, suskunluğa hiçbir koşul beklemeden hayat verdiği, kucak açtığını hatırlayarak; tıpkı İngilizlerin, Rusların, Almanların Akdeniz ve Ege sahillerine gönüllü yerleştikleri gibi zaten ruhlarıyla yerleşik oldukları yurduna geri dönüyorlar.

 Suskunuz; dünyanın suskunluğu gibi… Her taraftan; güneyden, kuzeyden, doğudan, batıdan milyonlarca bilgi sağanağı altında suskun bir hürriyet peşindeyiz.

 Katalan sanatçın Miro sessizliği, alçakgönüllülüğü ve bir o kadar sonsuza adanmış sanat eşelenişi; tuvale ve heykele dokunuşu gibi;

“ güneşleriz, yalnızız/ Külleriz tozuz / Masallarız ateşiz/ Sisiz isimsiziz/ “ yayılıyor dünyaya; bir bütün olduğumuz halde, bir o kadar sessiz, yalnız ve ayrılık arayışı içinde yalnızlaşmaya sıvışan sanatçılar, zanaatkârlarız…



 Güven Serin 










Hiç yorum yok: