17 Ekim 2015 Cumartesi

ETHEM ABİİ


Kamera; Güven   İzmir

İnsanın dünyayı yönetmesi gerekmez;çünkü
her insan ayrı bir dünya; yönet milyarlık hücrelerin
mucizevi dünyasını..


ETHEM ABİİİ

  Bir ses, bir adam olanca gayretiyle sağ tarafımda ilerleyen Ethem Beye sesleniyor “ Ethem abii”

 Seslendiği insan Mutlukent’in müdürlüğünü yapan Ethem Bey. Neredeyse her gün diğer sorumlu olduğu çay bahçeleri arasında gidip gelen, tam bir görev adamı olan Ethem Bey…

 Seslenen kişiyse Belediyenin bir başka kuruluşunda Tek Park A.Ş. çalışan bir adam. En az otuz metre uzaklıktan avaz avaz seslenerek Ethem Ağabey diyerek sağlık; hal-hatır sorulduktan sonra şu görkemli taçlandırma yapıldı;

 “ Ethem ağabeycim çok özledim seni göremiyorum. Bir emrin var mı abim?” Ethem Bey; “ sağlığın diyerek yoluna devam etti. Onun yolu belli; sorumlu olduğu çay bahçelerini halkın hizmetinde bulundurmak. Halkı; sahiline, yabancı olan halkı; dört mevsim sahile indirmek; yabancı kaldığı denizinin kenarında, bir çay, kahve keyif yaşatıp; güne, geceye bir parça huzur yaratmak…

 Bağıra bağıra konuşmayı seven bir halkız. Tıpkı bağıra bağıra kavga etmeyi sevdiğimiz gibi. Usul usul konuşmayı, sorun çözmeyi, dert anlatmayı sevmek yerine ne hazindir ki görkemli seslenişleri yapar, övünmeleri en yukarı çıkartır ve sonra en büyük hayal kırıklıklarıyla rekor kırarcasına isyanları sular, büyütür; adeta çelişkilerin en görkemlilerini oldukça sık yaşatırız.

 Tıpkı her gün harçlık veren bir babanın, anneni bir gün dahi görevini aksatsa çocuğu tarafından ağır bir dille eleştirildiği gibi! Nedenler, niçinler pek ilgilendirmez bizi… O yüzden şehrimiz istikrarın şehri olmamış. O yüzden turizm burada yeşermemiş… O yüzden gençlerimiz kahvehaneler, cafeler, bilgisayarların, akıllı telefonların esiri olmuş durumda…

 Şehrin heyecanı, coşkusu insanına da yansır. Hareketi, coşkuyu, eğlenmeyi, gezmeyi, irdelemeyi seven insan; şehrin gelişmesine de en iyi katkıyı verir.

 Ethem Ağabey diye seslenen ve kendi yaptığı seslenişi yine kendi süsleyen adamın “ var mı bir emrin ağabey” diyerek, aslında kul-köle nezaketi içinde bir taşla birkaç kuş avlama telaşında olduğunu görüyorum.

 Bu tür seslenişler sıkça yapılıyor. Kendimize hiç durmadan koruyucu, kollayıcı yaratmak telaşındayız. Çünkü korkularımız var. Neden? Yaşamın standartları adaletten, nezaketten, haktan, istikrardan beslenmiyor.

 Bir emrin var mı ağabey diye seslenen adamın belli ki çalıştığı işe güveni yok. Ethem beyi özlemesi de bunu gösteriyor. Ola ki işinden çıkarsa Ethem Beyin müdürlük yaptığı işyerlerinden birisine girmesi mümkün olsun… Düşüncenin derinliği, farklılığı nereden bakarsan bakın; bizim tam manasıyla sevgi ve saygı üretmemizi engelliyor.

 Bu kanıya nereden vardın derseniz? Şuradan derim. Bir yere müdür, başkan, şef olun derim. Olun ki yedi sülaleniz size “yardım” için koşsun… Peki, ama bu kadar koşan insan varken, bizler kime yardım edeceğiz? Sürekli bir ağabey, baba, kurtarıcı arayan bir toplumun sağlığını, gidişatını tartışmaktan niçin korkuyoruz? Niçin sürekli kahramanlık türküleri söylerken, birden dibe vurmuş çaresiz görüntüleri veriyoruz?

 Herkesin kendi kendine yeter hale gelmesi kaçınılmazdır. Hangi kurum olursa olsun, insanımızı kendi gölgesinden korkar olmaktan kurtarmak bizim birinci vazifemizdir.

 Bir mühendis diploma alacak yeni mühendis adaylarına sesleniyor;

 “ Aslında her zorluk bir fırsattır. Umarım bunu aşmanın, zorluklarla mücadele etmenin keyfine varırsınız.”

 Bundan daha güzel bir yaşam çağrısı, anlatımı yapıla bilir mi? Mesleklerine, ülkesine güvenen insanlar, insanın doğasında olan şeyi yapar; üretir… Değişimi, heyecanı ve yeniliği kovalar.

 Oysa bu ülkede yeniliğin sürekli batıdan ithal edilmesini bekleyen insanlar topluluğu haline geldik. Bir yerde önemli bir durumda olan bir yakınımıza sürekli methiyeler düzer hale mecbur edildik.

 Oysa insanın bir tek babası vardır. Ve içinden geldiği en erdemli şey sevgi gösterisidir. Bu da, siyasete, ticarete, çaresizliğe kurban edilmeyecek kadar önemli bir duygudur…

 Tam da bu anda; şimdi bir Aragon şiiri fısıldamalı yeryüzüne;

Büyük kayalar bana dedi ki aramıza geliyorsun ama
Seni saran bir yürek yok mu hiç yeryüzünde
Başımı salladım ve öldü diye yanıtladım
Dilsiz koca kayalar diz çöktüler önümde

 Güven Serin 


Hiç yorum yok: