7 Ekim 2015 Çarşamba

BABİLİN ÇOCUKLARI


Kamera; Güven Modern Sanat Müzesi 

Sanatçı ; Sagri


BABİLİN ÇOCUKLARI

  Anadolu için söylenen güzel ve anlamlı sözlerden birisi de “ Aşure Kazanı” Aşurenin iki ana amacı vardır; çeşitlilik ve birleştirici ikram; çeşitlerin tadının insanın ruhuna akması…

  Bir sözü ne kadar sık söylerseniz, onun amacından o kadar uzaklaşmışsınızdır. Tıpkı, bütün gün ben” namusluyum “diyenlerin namus anlayışının raydan çıkmış olabileceği gibi…

  Gün geceye karışmış. Süleymanpaşa İlköğretim Okulunun sokağında ilerliyorum. Gecenin ıssızlığı, dinlendirici karanlığı sarmış sokağı ve çevreyi. Sağdan, soldan yayılan ışıklar, iskelenin üzerinde çalışan sıva işçilerin gölgelerini, gizemli bir şekilde ortaya çıkartıyor.

  Birisi altta harç hazırlayıp yukarı gönderiyor. Yukarıda iki genç; sanki el yordamıyla görüyorlar. Kulak yordamıyla dokunuyorlar. Sezgileriyle görüyorlar… Her türlü ışıktan, güvenlik önleminden uzak; üstlendikleri görevi Babil Kulesinde çalışan işçiler gibi, güneşin ve gecenin zıtlığına aldırış etmeden; yağız bedenlerinden damlayan terleri silmeye bile gerek duymadan; yürekli bir sevda içinde çalışıyorlar.

 Babilin kulesini yüceltmek, yaratıcıya daha yakın olmak için neredeyse hiç durmadan çalışan işçiler gibi; ritmin, ahengin, istikrarın gölge oyuncuları gibi; en değerli mesleğin kayıp kahramanları olarak çalışıyorlar.

 Onların gece yaptıkları işe gün; aydınlığın içinde baktım. İnce, özenle ve usta işi sıvanın sahibi o isimsiz gençlerdi. Babil’in, Sümer’in, Asur’un, Selçukluların, Osmanlının; Roma’nın, Mısır’ın, Bizans’ın içinden süzülüp gelen gençler…

  Babil Uygarlığı günümüzden dört bin yıl önce kuruldu. Sümer Uygarlığının küllerinden yeşeren büyük,meziyetli uygarlık. Tıpkı diğerleri gibi… Siz,yandı, bitti, kül oldu sanırsınız. Ama öyle değil… Anadolu’da, Mezopotamya’da, Orta Asya’da yeşeren ve öldü sanılan kaç uygarlık varsa; hepsi imbiğin içinden geçip Anadolu’yu yurt edindi.

 Bilirsiniz göklerde çok büyük yıldızlara Süpernova denir. Oldukça büyük ışık saçarlar. Ve öyle büyümüşlerdir ki kendi ağırlıkları altında kalıp çökerler. Çökmeden önce güneşlerden öte ışık yayarlar. Tıpkı Roma İmparatorluğunun, Mısır Uygarlığının, Osmanlı Uygarlığının çöküşü gibi…

 Bilim insanları büyük çöküşlerin vakum etkisi yarattığını söylerler. Onların çöküşü; bir başka uygarlıkları çeker merkeze. İnanılmaz bir oluşum başlar; tekrar, tekrar…

 Babilin Çocukları karanlığın içinde sıva yapıyorlar; ahenkli fısıltılar, türküler eşliğinde. El yordamıyla; sanki sonar ve radarlarını çalıştırmış üstün cihazların yardımıyla yol alan denizaltı, bir jet gibi; insan ruhunun geçmişiyle ne büyük birliktelik yaşadığını; adı, dili, ırkı, dini ne olursa olsun; insanın genlerinde ve ruhunda taşıdığı büyük zenginliği; o muazzam folkloru görmenin ihtişamını haykırıyorum sizlere…

 Balil Kulesi dünyanın yedi harikasından birisi kabul edilir. Zamanımızdan çök öte, göğe yükselen; yer ile gök arasında köprü, uzlaşma arayan ve insanın yetmezliğiyle yaratıcının insana verdiği cezanın da simgesi. Aynı zamanda bir uygarlığın diğerlerine, diğerlerinin mühendisliğine, mimarisine, hikâyelerine, edebiyatına olan görkemli ihtiyacını da anlatır.

 Bir başka anlatıcı ise 1979 Atina doğumlu Georgia Sagri. 14. Bienal etkinliğine katılan, kendi sanatını kendi bedeniyle üç boyutlu olarak Modern Sanat Müzesinde bir başka insanlık kavgasını barışa, bütünleyici bir kültüre davet çağrısıyla sunuyor.

 Sagri, çalışmasına “ İstanbul’da ilk bilimkurgu kitabım Din.” Diye isim vermiş. Bütün dinleri bir araya getirip daha eşitlikçi, daha adil bir yaşam çağrısında bulunuyor. Sadece sanatın nazik ve çok sesliliğiyle… Tamamıyla barışçıl olarak… Bilinen ticari, siyasi ve o muhteşem kurnazlıklardan öte…

 Babilin çocukları da gecenin içinde aynı yolu kendi zanaatlarıyla alıyorlar. Nereden, hangi diyardan geldiklerinin hiçbir önemi yok. Bu kadar kıymetli meslekleri binlerce yıldan bu yana yaptıkları halde; onların önemini, onların varlıklarını toplumların başköşesine oturmamış olmamızın buruk özrünü kim sahiplenecek?

 Öğretmeni kutsal yapan bizler; sonra o kutsalı öldürüp nasıl usulca gömdükse; hiçbir zaman yüceltmediğimiz bu görkemli zanaatların onların hak edişlerinin, sosyal güvencelerinin, iş emniyetlerinin eksik kalışı; hangi eksik bakışımızla açıklanacak?


 Güven Serin 






Hiç yorum yok: