16 Eylül 2015 Çarşamba

İŞÇİ KADINLAR


Kamera; Güven Modern Sanat Müzesi
14. Bienal Etkinliği (laf aramızda devam ediyor)

GİUSEPPE PELLİZZA


İŞÇİ KADINLAR

  Sahildeki çiçek tarhlarının düzenlenmesinde çalışan işçi kadınlar öğle vakti yemek molasındalar. Yorgun bedenleri, terli alınları, kendi kendine yetme inançlarıyla bütün; büsbütün olmuş.

 Ağızlarına taşıdıkları her yudum, çimenlere oturmuş, yaşamı hisseden her dokunuş kadar güzel, anlamlı ve iştah açıcı… Her öğlen onların yemeklerini yerken izlemenin ayrıcalığını yaşıyorum. Başları önde; birbirine yakın; kimi üç, kimi iki, kimiyse dört kadın; bir daire şeklinde dizildikleri çimenler üzerinde; her canlının yaptığı işi yapıyorlar; vücut esenliği, yaşamın devamı için öğle yemeği yiyorlar.

 İtalyan ressam Giuseppe Pellizza da Volpedo Dördüncü Kuvvet olarak on yılda resmettiği eser 14. Bienali etkinliği içinde Modern Sanat Müzesinde sergilenmekte. İşçi ruhunu, emeğin saygınlığını anlatan eser toprak renginin hâkim olduğu bu eser; uzun, yaratıcı bir sürecin meyvesi olarak kabul ediliyor.

 Sanat ve sanatçı durup dururken ortaya çıkmaz. Gerçek manada sanatçı, toplumların bütün aksayan yönlerini eserine katmayı yüce bir içtenlikle kabul eder. Giuseppe Pellizza da Valpedo da öyle yapmış.

 Tekirdağ sahilinde her gün bahçe tarhlarını düzenleyen işçiler bu tablodan haberdar olmasalar da, emekten, var oluş gerçeği olan üretmekten, yaratmaktan haberdarlar. İşçi sendikaları ne kadar haberdar onu bilmiyorum. Görünen o ki, ülkemizde işçi hakları, işçilerin emeklerine saygı ciddi bir kararlılık içinde takip edilmiyor.

 Herhangi bir inşaata gidip on metre yüksekte, iskelede sıva yapan bir işçiyle konuşsak; iş güvenliği ve sigortasının eksik olduğunu, hiçbir işçi sendikasının, sivil toplum örgütlerinin her gün herhangi bir inşaatta sıva yapan, soğukta ve sıcakta inanılmaz bir çalışma, üretme içinde olan insanlar yokmuşçasına kendi varlığımızın SOYLU sorunlarıyla yoğrulup duruyoruz.

 Konumumuz, kazancımız, unvanımız ne olursa olsun; bize hizmet edecek işçilere ihtiyaç duyacağız. Bu ihtiyacın samimi, güvenli olabilmesi için işçi, emekçi dediğimiz insanların sıhhati, güvenli ve onlar adına kanunlarla sağlanacak ileri, saygın hakların desteklenmesi, bir an önce aksaklıkların giderilmesi gerekir.

  14. Bienal etkinliği sebebiyle Modern Sanat Müzesinde sergilenen sanatçının Dördüncü Güç isimli eseri işçi güruhunun protestolarından esinleniyor. Poz verenler çiftçiler ve zanaatkâr hemşerileri arasından seçilmiş.

  Derli toplu insan topluluğu; çocuklu kadınla iki erkek… Arka tarafta ise ip gibi dizilmiş kadın ve erkekler. Genç erkekler daha kızgınken, yaşlı olanların duruşu daha bilgece. Zaten bu kompozisyon için “barışçıl ve kararlı” ifadeleri resmedilen esere yansıyan figürlerin duruşunu çok iyi anlatıyor. Protestoda büsbütün birleşmiş işçiler daha parlak bir geleceğe yürüdükleri anlatılıyor.

 Yüzyılın başında günümüzden 110 yıl önce ortaya çıkan bu eserin bugüne katkısı oldukça büyük. Neden diyecek olursanız; işçi hakları, emekçilerin kayıpları, hor görülmesi, fark edilmemeleri, yok sayılmaları hiçbir zaman son bulmadı.

 Bugünkü esnaf odaları niçin bu kadar pasif konumda? İşçi sendikaları neden emekçinin hakkını savunamamakta? Aslında esas sorun kendi değerimizin, ortaya çıkarttığımız değerlerin “BİZ” ne kadar farkındayız?

 Tuğlalı parkta birçok duyuru, gösteri yapılıyor. Bunlardan bazıları da emekçiler adına. Katılanları çok rahat sayabilirsiniz. Ya 30, ya da 50 kişi. Oysa orada savunulan emek, ücret, haklar neredeyse bu toplumun büyük çoğunluğunu ilgilendirirken, o büyük çoğunluk öteden beri; varken yok…

 Uygar ülkelerin tarihleri, geçirdikleri süreçler bu yüzden çok önemli. Bugün yakaladıkları huzur, mutluluk, fark edilen değerleri tarihin sayfalarında apaçık bizim fark etmemizi bekliyor. Çünkü onlar kendilerinin fark edilmesi için sımsıkı, büsbütün ve kararlı bir şekilde yürümeyi, tek ses, tek vücut olmayı biliyorlardı. Onlar, emeğin onuruna, saygınlığına inanmışlardı…

 Sahilde ilerlerken işçi kadınlar, işçi erkekler buldukları gölgelerin altında öğle yemeklerini, dinlenme molaları içindeydiler. Sabahleyin yanından geçtiğim işçiler ise iskelenin üzerinde otuz derece sıcaklığın çok ötesinde sıva yapmakla, harç karmakla meşguldüler. Hiçbir güvenlik önlemi onlar adına alınmamıştı. Sigortaları eksik, güvenlik önlemleri yok. Yaptıkları iş; çok büyük…
 İnsanların huzurla, güvenle mutlu bir şekilde yaşayacakları mekânlara beden, ruh katmak; işçilerin yaptığı yüce iş buydu işte…


 Güven Serin  



  

2 yorum:

Begonvilli Ev dedi ki...

Yine , harika bir yazı.. Emeği ve üretenleri yücelten bir düzene sahip olabilirsek, toplumsal ve bireysel acılar büyük ölçüde azalacaktır. Umarım bu bilince sahip insanlarımız çoğalır.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Azalacaktır;inanıyorum Begonvilli Ev. Teşekkür ederim..