21 Eylül 2015 Pazartesi

ÇEVREMİZİN FARKINDA MIYIZ?


Kamera; Güven Sığacık-Sakin Şehir...


ÇEVREMİZİN FARKINDA MIYIZ?

 Pozitif dergisinin 53. sayfasında Yaprak Çetinkaya çevremizi oluşturan; insanlara, hayvanlara ve de o eşsiz doğaya dikkat çekiyor.

 Sahi, pek kıymetli dostlarım; çevremizin ne kadar farkındayız? Duyarsızlığımızı duyarlı kılacak; kendi eksikliğimiz mi olacak? Bir şeyler kaybetmeden anlamayacak mıyız çevremizin o büyük kutsal önemini. Bizden de başka canlılar olduğunu; kılı kır yararken tatlı canımız için, nice canların da olduğunu; canlara canlılık katan doğanın, hayvanların da bu dünyaya ait olduğunu; acımaktan öte gerçek bir insan duygusuyla ne zaman anlayacağız?

 Elbette anlamış görünen, anlamını insandan öte taşıyarak bir başka çevre kirliliği, duyarsızlığı yaşayanları da görünce; şaşırıyorum doğrusu.

  Yaprak Çetinkaya bu konuyu oldukça güzel bir paylaşımla; Judith Malika Liberman’nın Yol Gösteren Masallarından bir tane seçki yaparak tamamlıyor. Bu masalı yaşama akacak olan taze sunumuyla masal tadında paylaşmak istiyorum;

 Masalımız kör bir adam üzerine. Kör olan insanların kulak ve zihinsel sezgilerine dikkat çekerim; yazımın başındayken… Bu da yetersizliğin nasıl bir doğal-doğa veya yaratıcı fazlalığıyla tamamlanıyor; varın siz değerlendirin.

 Kör adam evden çıktığında epey geç olmuş. Akşam yemekleri, güzel sohbet zamanın nasıl geçtiği anlaşılmamış. Ev sahipleri kör misafiri karanlık sokaklara bırakmak istemese de kör adam ‘yolcu yolunda gerek’ diyerek yola çıkma kararlığı göstermiş. Bunun üzerine ev sahipleri o zaman eline bir fener verelim en azından karşıdan gelenler seni fark eder ve çarpmazlar, diyerek kör adamı ikna etmişler.

 Kör adam bu fikri olumlu bulmuş. Gözleri görmese de, gözleri görenlere önlem olsun diye eline tutuşturulan fenerle gecenin karanlığında kendi evine doğru yol almaya başlamış. Elinde fener olduğu için, gören insanların ışığı görmesi; rahatça yürümesine güvenip daha da hızlı yürümeye başlamış. Ne kadar pratik, ne kadar güzel bir şey, diye düşünürken diğer insanlar için endişelenmeyi bırakmış.

 Diğer insanlara çarpma endişesi ortadan kalkınca hazlı yürüyen kör adam karanlığın içinde birine çok sert bir şekilde çarpmış.

Hey, oradaki, feneri görmüyor musun?
Kardeşim fener yanmıyor. Rüzgar söndürmüş olmalı. Nasıl görebilirim?

  Kör adam özür diler. Diğer adam onun için feneri bir kez daha yakar. Yine elindeki fenerin yanan ışığına güvenerek yolunda hızlı hızlı yürümeye başladı. Birine daha çarptı.

Hey kardeşim feneri görmüyor musun?

Özür dilerim; ben körüm ve ben de bir fener tutuyorum. Bu sayede beni göreceğini ve yolumdan çekileceğini umuyordum.

 Bir masal dostlarım; bir masal ama yaşam içindeki davranışlarımızın ne kadar ince bir terazi içinde tartılması gerektiğini anlatan bir yaşam iksiri gibi… İki kör ve ellerinde yanan iki fener hiçbir işe yaramıyor.

 Masalın anlatmak istediği şey de yaşamın tam da bu anına şu notu düşüyor;

“ Hislerini aç. Otur gözlerini kapat, bütün hislerini aç. Ne duruyorsun, teninde ne hissediyorsun, nelerin kokusunu alıyorsun, nefes alıp verişin içindeki manzarayla ilgili neler söylüyor, organların sana ne anlatıyor, kaslarını ve uzuvlarının nerede olduğunu hissedebiliyor musun? Tamamen farkında olmaya, dış ve iç dünyada tamamen var olmaya çalış.

  Koruyucu önlemler ne kadar fazlalaşırsa sahte bir güven hissi yaratır.”

 Doğaya, ne kadar çok muhtacız dostlar; doğaya ve doğal olmaya… Yaşamın şartları bizi diplomatik, siyasi, ticari davranmaya ikna edebilir, mecbur kılabilir. Bu mecburiyet, iyiden, hoşluktan, doğallıktan ayrıldığımızı, onu korkunç bir yok edici canavar gibi yok ettiğimizi ve edeceğimizi göstermez…

 Doğanın doğallığı içinde insan kalmak; en zor olan budur işte, en zor okul, en zor problem…

 Güven Serin  



Hiç yorum yok: