31 Ağustos 2015 Pazartesi

UĞURSUZ ÖLÜM


Kamera; Güven  -İlahi Komedya


UĞURSUZ ÖLÜM

  Ölümün uğursuzu olur mu? İnsanın kayıpları, insanın içinde gizlediği, kayıplara karşı dayanıklılığı ve dayanıksızlığı da çıkar ortaya. Yaşamı nasıl algıladığı, yaşam içindeki yeri, sezgileri, altyapısı doğumlardan çok ölümler; kaybetmeler üzerine şekillenir, netleşir…

 Sanata adanmışlık içinde yıllardır “ağır” yazılar yazan, sanattan sanata koşan yazarımız Zeynep Oral Ağustos ayı için, Tarık Dursun K, Fikret Otyam’ın ölümleri adına hissettiklerini anlatmak için bu şekilde duygularını dile getiriyor;

 “ Ne uğursuz bir ay oldu ağustos ayı… Tam bir yaprak dökümü… Önce Fikret Otyam, sonra Tarık Dursun K.”

 Ölen yazarlarımız, şairlerimiz, ressamlarımız Dünya yaş ortalamasına çoktan ulaşmış; sekseni geçmiş, ağrısız ölüm seçeneğine dokunmuş insanlardı. Yaşamı kutsayan, yaşam içinde el çırpan her insanın ölümü de kutsaması gerekirken, ölüm uğursuzdur nedense…

 Madagaskar adalarında inceleme yapan bilim adamı, yörenin bilim insanlarıyla konuşuyor. Büyük volkan patlamalarından sonra hiçbir yaşam izi kalmamış adanın yaşama kavuşma anını inceleyen yerel bilim insanıyla konuşuyor diğeri.

 Burada yaşama tanıklık ettiniz. Nasıl başladı? Büyük volkan patlamasından sonra adayı an ve an inceleyen bilim insanı cevap veriyor, yaşamın en hakiki kutsallığı hatırına;

 Büyük patlamadan sonra yaşama dair hiçbir belirti yoktu. İki ay sonra yosunlar geldi. Üç ay sonra eğrelti otları geldi. Sonra; üç yıl sonra büyük otlar geldi. Büyük otların gelmesiyle adada ki yaşam hızlandı.

Nasıl? Büyük otlar ölünce humusa dönüşüyor. Humusta diğer bitkilerin, ağaçların yaşam bulması için çok önemli. Ve sonra, kuşlar ve hayvanlar geldi. Tohumlar rüzgârın yardımıyla geldiler. Hayvanlar da yüzerek…

 Adada ki yaşam, büyük otlar ve onların ölümleri, humusa dönüşmesiyle hız kazanıyor, renk ve çeşitlenme kazanıyor. Ölüm bu kadar da yaşam kokuyor işte…

 Laf aramızda dostlarım; eğrelti otlarının 12 bin çeşidi var. Bu dünyada ki geçmişleri şu ana kadar bulunan fosillere gere 360 milyon yıl geriye gidiyor. Büyük saygıyı hak ediyorlar çoktan; yaşama olan bağlılıkları ve dayanıklılıkları, bitip tükenmez heyecanlarını sıra dışı bir var oluş gayreti görüyorum.

 Dünyadaki yaşamdan ayrılığı, hele hele zamansız ayrılığı ancak insan “uğursuz” olarak kabul eder. Kendi destanının anlatmak, yüceltmek adına… İşte Homeros da yüzlerce yıl ötesinden aynı şeyi dile getirir;

“ Yarı tanrı Aşil Troya Prensi Hektor’u öldürür. Hektor’un ölüsünü Troya surlarının etrafında, toz toprağın içinde yedi kez sürükleyerek dolaştırır. Hektor’un cenazesini uygun bir törenle gömmek isteyen Akhalılar acılar içinde kıvranır. Çünkü Aşil Hektor’un cenazesini vermiyor.

 Hektor’un acılı babası devreye girer. Troya Kralı Priamos gizlice Aşille konuşuncaya kadar:

Tanrısal Akhilleus getir aklına babanı! Şimdi olmalı o da benim yaşımda. Varmıştır uğursuz ihtiyarlığın eşiğine. Belki çevresinde komşular üzer onu. Belayı savacak kimse yoktur yanında. Ama duyar hiç olmazsa yaşadığını senin, gün boyunca sevinir gönlünde oğlum dönecek Troya’dan göreceğim onu, der.”

 Ölüm de, ihtiyarlık da uğursuzluk olarak insanlık tarihine geçer… Çünkü insan henüz büyük buluşu yapmamıştır. Evrenin eşsizliğini, ulaşılmazlığını tam olarak anlayamamıştır. Direnir bir kez geldiğini sandığı dünyanın cazip sunumlarına kalıcılık hakkıyla savaşmak ister zalim ölümle. Ölümün formülünü bulamamıştır bunca zahmetli uğraşlara, düşüncelere, tılsımlı dualara karşın…

 Ölüm, doğanın gösterdiği kadarıyla yaşamın ta kendisi… Sorun, o yaşamın biz olduğunu bilememiz de… Biz olarak, envanterimize paftalar, parseller, mallar, mülkler katamadığımız bilmek zor geliyor; hiçliğin içinde hiç olduğumuzu sanmak bizi kahır ediyor…

 Güven Serin 








2 yorum:

ASİ VE MAVİ dedi ki...

İnsan acılardan, sevinçlerden, hayatı deneyimleyerek yaşama anlamlar yükler.
İnsanın engin bir bakış açısına sahip olması bu nedenle çok önemlidir. Sadece kendi acısına ağlayan yada sadece kendi sevinçleriyle mutlu olan insanların yaşamların da ego hep ön saflarda yer alır. Buda gönül penceresine hep perdeler çeker. Engin bir sevgiyle kucaklayamaz yaşamı ve insanları. Ölümü son olarak görmek yaşama ve yaşama can verenlere haksızlıktır. Madagaskar filmini iki gün önce izledim. Yazını okuyunca heyecanlandım. Ölüme meydan okumuş doğa ve yeniden doğanlar, teşekkür ederim Güven..Hiç bir şey ölmüyor, ölenler insanların kendi kafalarında, kalplerinde öldürdükleri aslında..

Olcay kasımoğlu

GÜVEN SERİN dedi ki...


Teşekkür ederim sevgili dost. Yaşam bütün çığlığıyla devam ediyor;büyük mucize bir gram şaşmazlık içinde kendi ilerleyişini şaşmazlık içinde büyük seçenek cenneti içinde yürütüyor.