20 Ağustos 2015 Perşembe

SEVGİNİN ve AŞKIN TARAFINDAYIM


Kamera; Güven   Fasiles Antik Şehri


SEVGİNİN ve AŞKIN TARAFINDAYIM

  Gün geçmiyor ki içleri yakan bir haber duyulmasın. Kuytu köşelerden sevda mırıltıları yerine insan çığlıkları yayılıyor. Kime sorarsanız sorun; uygarlaşıyoruz güya…

  Hayal kırıklıklarının sonu yoktur. Hâlbuki düşlerin de sonu yoktur. Ütopyanız hep olsun. Bir başka şey daha olsun; gerçeğe dokunmak; hissetmek gerçeğin nazlı, zarif soluk alış verişlerini. Hissetmek, kanın akış biçimine bin bir çiçeğin kokusu bulaşmış terin, sesin kokusunu…

 Ağır ağabey olma, ağır abla baskılamaları sonunda; özgüveni kaybolmuş, kendi sesine yabancı, kendi bedenlerinden utanan bir toplumun fertleri olduk. Bu kabul ediş; belli ki muhteşem bir geleneğe, muazzam bir insanlık dramsına dönüşmüş…

 Y ve Z kuşağı bu dram anın “canına okuyacak” gibi dursa da, bilimsel olarak onların da canına okuyacak bir sürü toplumsal, sosyal şeyler etrafta cirit atıyor. Sağlıklı, mutlu, huzurlu toplumların istikrara ihtiyacı vardır. İstikrarı da çalışma; yani üretmek sağlar. Üretimin, kazancın, alın terinin değerini de, sanata, felsefeye, yaşamın bütün tınılarına inanmışlık bilir.

 Toplumun; hatta dünyanın gerçeklerinden kimse kaçamaz. Sıkı para, tutucu sosyal politikalarla muhtaçlığınız daha da artar; diğer insanlara-insancıklara. Sonra ne mi olur? Kendinize acır, kendi ağıtınızı yakar, destanınızı okursunuz da duyan olmaz…

  O yüzden yol yakınken gelin siz de varın; sevgini, aşkın tadına. Sevgi aşk dedim de; bu yaptığınız işten tutun da, hoşlandığınız her şeye kadar içselleştirilecek, sahip çıkılacak bir şey… Seçenek… Tercih…

 Tam da her şeyi kaybettim, benden geçti; bize ters, ben bilmem derken; sevginin, aşkın yüceliği karışsında o büyük ödülü alırsınız. Nedir o büyük ödül? İçinizde akan derelerin sesini dinlemek! Üstelik etrafında yeşeren küçük ağaçların üzerine konmaya başlayan kuşların sesi de ayrı bir hediye size…

 Cumhuriyetin gelişimine, ülke insanın aydınlanmasına sevgiyle, aşkla katkı yapmış insanlardan birisi de Hasan Ali Yücel’dir. Bakandır, yazardır, şairdir; her şeyden önce yaşamı sevgiyle, aşkla kutsal kabul etmiş insandır.

 Bir sözünde; “ Hümanizma ruhunun ilk anlayış ve duyuş merhalesi, insan varlığının en müşahhas şekilde ifadesi olan sanat eserlerinin benimsenmesiyle başlar.” Der.

 Onun döneminde ülke edebiyatına kazındırılmış en önemli şairlerden birisi de Wıllıam Shakespeare’nin eserleridir. Bu eserlerden birisi de Veronalı İki Soylu Delikanlıdır. Bu soylu delikanlıları, mizah, akıl, estetik, zarafet ve insan ilişkilerinin her tonu, rengi, sesi; Shakespeare’nin diğer eserlerine olduğu gibi bu eserde de vardır.

 Edebiyatı sadece söz söylemek sananları, sözü bilmemenin, sözcüklerin bir katedralin, ormanın her bir parçasının, o muazzam bütünün derinliğine varamamanın erdemsizliğine gömülmüşlerdir derim.

 Böyle bir sanatsal söyleyişinin, Shakespeare’nin iki insan arasında ki diyaloglarını saflığın, sevmenin, aşkın tarafında olanın yansımalarını paylaşmak isterim;

Efendimiz âşık oldular galiba?
Âşık olduğumu nereden çıkardın? (Efendi, hizmetlisine sorar)
Meryem adına, şu özel emarelerden çıkardım; kollarınızı hoşnutsuz halde kavuşturuyorsunuz, sonra saka kuşu gibi aşk şarkıları mırıldanıyorsunuz, alfabesini kaybetmiş bir ilkokul öğrencisi gibi iç çekiyorsunuz, ninesini yeni gömmüş bir genç kız gibi gözyaşı döküyorsunuz, oruç tutan biri gibi perhiz yapıyorsunuz, soyulmaktan korkar gibi uyanık kalıyorsunuz. Oysa güldüğünüzde horoz gibi ötmek, yürürken aslan gibi yürümek âdetinizdi. Orucunuzu hep akşam yemeğinden sonra tutardınız, üzgün melül bakmanız parasızlık yüzündendi. Ama şimdi sevgili yüzünden çok değiştiniz. Şimdi size bakıyorum da, efendim olduğunuzu bir türlü inanası gelmiyor.”

 Sevgi ve aşk; her tarafta vardır. Baktığımız, dokuduğumuz, dinlediğimiz, ürettiğimiz, düşüncelerimizle şölene çevirdiğimiz; yok etmek yerine var etmenin, kabalık ve kötülük yerine hassasiyetin, nezaketin ve zarafetin dokunduğu her şeyde…

 Ölümle, öldürmeyle yatıp kalkarken; yaşamla, yaşatmayla da tanışın derim; hazır kabalık koz geziyor, insanlar ruhsal dramların zirvesini yapıyorken; insanın genlerinde olan mucize şeyi; yaşama olan büyük aşkı, sevgiyi ortaya çıkartma zamanı; tam da şimdi…

 Avucunuzu açmak için falcı beklemeyin! Açıp bakın korkmadan. Ne görüyorsunuz? Sadece bir yudum, hatta bir damla yaşam… Sizin, size ait olan en yüce şey…

 Güven Serin 








Hiç yorum yok: